SANATI ANLAMAK
Bir dost sohbetinde söz sanattan açıldığında bir arkadaşımız şöyle dedi: “İnsanlar anladıkları şeyi sever…” Acaba gerçekten öyle mi? İlk anda akla yakın görünen bu yargının, üzerinde biraz düşününce tartışmaya açık olduğu görülüyor.
Sanattan önce, günlük yaşamlarımızda anlamak ve sevmek arasındaki ilişkiyi düşünelim. Bir eşyayı sevmemizin nedeni, genellikle, mülkiyete ya da estetik beğenilerimize ilişkindir… Başkaca canlıları ve insanları sevip sevmememizin de yine buna benzer nedenleri vardır… Bunlar içinde en karmaşık olanı, insanlar için duyduğumuz sevgi ya da sevgisizliktir… Bazen hatta çoğu kez, anlamadığımız birini anladığımız birinden daha çekici bulduğumuz olur… Özetle, günlük yaşamlarımızdaki sevgi ya da sevgisizliklerin, anlamak ya da anlamamakla pek de bir ilgisi olmasa gerek…
Yanlış anımsamıyorsam Melih Cevdet Anday’ın bir yazısındaydı ve aşağı yukarı şöyleydi: “Kar yağıyor ve bu hoşuma gidiyor. Bunun anlamakla ne ilgisi var?..”
***
Sanata gelelim ve “anlamak” olgusuna en yakın sanat türü sayılabilecek anlatıdan (roman, öykü vb..) başlayalım…. Bugüne kadar yazılmış ve bundan sonra yazılabilecek roman ve öykü konularının bir dökümü yapılacak olursa, ulaşılacak sayı pek de büyük olmayacaktır… Bu romanların büyük bir bölümünde işlenen konu aşktır ve hemen hemen hepsini de anlarız… Fakat bazılarına hayran olur, bazılarını da (kimi kez belki anlamadığımızdan, fakat çoğu kez beğenmediğimizden) yarısına gelmeden fırlatıp atarız… Çünkü asıl iş konudan çok, onun anlatılışındadır… Duyduğumuz sevginin (ilginin vb.) nedeni, konuyu “anlamak”tan çok daha başka ve karmaşık bir alımlama sürecidir… Kavramsal anlamanın ötesinde, onu da içeren, duygusal, duyumsal, sezgisel bir haz alma sürecidir...
***
Böyle baktığımızda, “şiiri anlamak” büsbütün anlamsız bir sözdür… Sevdiğimiz bir şiiri anladığımız için değil; benliğimizde, sinir uçlarımızda, dilimizin ve bilincimizin kökünde duyumsadığımız için severiz… “Bu şiirde anlatılan nedir?” sorusundan daha saçma bir şey olamaz… Şiirde anlatılan şey, şiirin kendisidir… Bir şiiri sevebilmek için bazı birikimler, bir ön anlama süreçleri gereklidir kuşkusuz. Ama şiir için duyulacak sevgi, “anlama” dediğimiz olgunun üstüne yükselir… Bir kavramı anlıyor olmaktan daha başka türlü bir anlamaktır bu… Çünkü, sanat yapıtının bilim ya da felsefeden farkı, kavramsalı da içererek onun üstüne yükselmesidir… Estetik haz dediğimiz şey de sanat yapıtının bu asal özelliğinin sonucu olsa gerek…
***
Şiir için söylediklerim, resim ve müzik sanatları için haydi haydi geçerlidir… Bir resimden, bir müzik yapıtından gerektiğince zevk almak için bazı bilgilere sahip olmak gerektiği de kuşkusuzdur. Fakat kimi kez, sıradan bir izleyici ya da dinleyicinin, bir resim ya da müzik yapıtı önünde, çok bilmiş bir eleştirmen ya da entelektüelden çok daha büyük bir sevinç ve hayranlık duyduğuna tanık oluruz…
Çocuklara, gençlere, sanatı anlamak için gerekli bilgileri kazandırmak gerektiği kuşkusuzdur… Fakat asıl yapılması gereken, onları elden geldiğince çok sanat ürünüyle karşılaştırmak, şiirler ezberletmek, müzik dinletmek, resim sergileri gezdirmektir… Sanatı sevmeye götüren yol, her şeyden çok bu somut deneyimlerden, gözlemlerden ve yaşantılardan geçecektir… l
ataolb@cumhuriyet.com.tr/www.ataolbehramoglu.com.tr
Cumhuriyet Dergi 05.02.2012
Pazar Yazıları
ATAOL BEHRAMOĞLU
Bir dost sohbetinde söz sanattan açıldığında bir arkadaşımız şöyle dedi: “İnsanlar anladıkları şeyi sever…” Acaba gerçekten öyle mi? İlk anda akla yakın görünen bu yargının, üzerinde biraz düşününce tartışmaya açık olduğu görülüyor.
Sanattan önce, günlük yaşamlarımızda anlamak ve sevmek arasındaki ilişkiyi düşünelim. Bir eşyayı sevmemizin nedeni, genellikle, mülkiyete ya da estetik beğenilerimize ilişkindir… Başkaca canlıları ve insanları sevip sevmememizin de yine buna benzer nedenleri vardır… Bunlar içinde en karmaşık olanı, insanlar için duyduğumuz sevgi ya da sevgisizliktir… Bazen hatta çoğu kez, anlamadığımız birini anladığımız birinden daha çekici bulduğumuz olur… Özetle, günlük yaşamlarımızdaki sevgi ya da sevgisizliklerin, anlamak ya da anlamamakla pek de bir ilgisi olmasa gerek…
Yanlış anımsamıyorsam Melih Cevdet Anday’ın bir yazısındaydı ve aşağı yukarı şöyleydi: “Kar yağıyor ve bu hoşuma gidiyor. Bunun anlamakla ne ilgisi var?..”
***
Sanata gelelim ve “anlamak” olgusuna en yakın sanat türü sayılabilecek anlatıdan (roman, öykü vb..) başlayalım…. Bugüne kadar yazılmış ve bundan sonra yazılabilecek roman ve öykü konularının bir dökümü yapılacak olursa, ulaşılacak sayı pek de büyük olmayacaktır… Bu romanların büyük bir bölümünde işlenen konu aşktır ve hemen hemen hepsini de anlarız… Fakat bazılarına hayran olur, bazılarını da (kimi kez belki anlamadığımızdan, fakat çoğu kez beğenmediğimizden) yarısına gelmeden fırlatıp atarız… Çünkü asıl iş konudan çok, onun anlatılışındadır… Duyduğumuz sevginin (ilginin vb.) nedeni, konuyu “anlamak”tan çok daha başka ve karmaşık bir alımlama sürecidir… Kavramsal anlamanın ötesinde, onu da içeren, duygusal, duyumsal, sezgisel bir haz alma sürecidir...
***
Böyle baktığımızda, “şiiri anlamak” büsbütün anlamsız bir sözdür… Sevdiğimiz bir şiiri anladığımız için değil; benliğimizde, sinir uçlarımızda, dilimizin ve bilincimizin kökünde duyumsadığımız için severiz… “Bu şiirde anlatılan nedir?” sorusundan daha saçma bir şey olamaz… Şiirde anlatılan şey, şiirin kendisidir… Bir şiiri sevebilmek için bazı birikimler, bir ön anlama süreçleri gereklidir kuşkusuz. Ama şiir için duyulacak sevgi, “anlama” dediğimiz olgunun üstüne yükselir… Bir kavramı anlıyor olmaktan daha başka türlü bir anlamaktır bu… Çünkü, sanat yapıtının bilim ya da felsefeden farkı, kavramsalı da içererek onun üstüne yükselmesidir… Estetik haz dediğimiz şey de sanat yapıtının bu asal özelliğinin sonucu olsa gerek…
***
Şiir için söylediklerim, resim ve müzik sanatları için haydi haydi geçerlidir… Bir resimden, bir müzik yapıtından gerektiğince zevk almak için bazı bilgilere sahip olmak gerektiği de kuşkusuzdur. Fakat kimi kez, sıradan bir izleyici ya da dinleyicinin, bir resim ya da müzik yapıtı önünde, çok bilmiş bir eleştirmen ya da entelektüelden çok daha büyük bir sevinç ve hayranlık duyduğuna tanık oluruz…
Çocuklara, gençlere, sanatı anlamak için gerekli bilgileri kazandırmak gerektiği kuşkusuzdur… Fakat asıl yapılması gereken, onları elden geldiğince çok sanat ürünüyle karşılaştırmak, şiirler ezberletmek, müzik dinletmek, resim sergileri gezdirmektir… Sanatı sevmeye götüren yol, her şeyden çok bu somut deneyimlerden, gözlemlerden ve yaşantılardan geçecektir… l
ataolb@cumhuriyet.com.tr/
Cumhuriyet Dergi 05.02.2012
Pazar Yazıları
ATAOL BEHRAMOĞLU
4 yorum:
Ruha hitap etmek diye bir söz vardır ya, ben sanatta buna inanıyorum, öyle şiirler, öyle şarkılar, besteler ya da filmler vardır ki ruhuma işler işte ona sevdiğim sanat diyorum..biraz da aile, yetiştiğimiz çevre etkiliyor sanat sevgimizi ya da sanattan anlayıp-anlamamamızı sanırım, yani sadece arabesk dinlenen, raflarında tek kitap olmayan bir evde büyüyen bir çocuk sanattan herhalde fazla anlamayacaktır, beklememeliyiz..
Müjde'ciğim her zamanki gibi güzel yorumlamışsın ,teşekkürler.Keşke sanattan anlayabilen nesiller yaratabinseydi çok farklı olurduk...
Keşke arzucuğum....
Oysa heykeller kaldırılıyor, ucube diye ad takılıyor:(bir heykeltraş kolay mı yetişir? Acaba o heykelleri beğenmeyenlerin eline kağıt-kalem versek "çöp adam" dan fazlasını çizebilirler mi? Bu kafayla dünyaca ünlü ressamların nü tablolarını bile parçalar bu vandal kafalar, çok kızıyorum yaa, bak şimdi var ya yazarken tepem attı..sevgiler Arzu'cuğum...
Canım arkadaşım sevgiler,teşekkürler.
Yorum Gönder