Bugün 6 Mayıs...
GENÇ ÖLMEK
“……..Gemerek’te evler hep bahçe içinde. Ben önde, jandarmalar arkada, koşuyoruz bir bahçeden bir bahçeye. bir duvardan atlayıp yere yatıyorum, ya ayaklarının dibine ateş ediyorum, ya başlarının bir karış üstüne. Onlar da yatıyorlar ben ateşe başlayınca. O zaman kalkıp koşuyorum, böyle iki üç tur atıyoruz Gemerek’in içinde. Herkes durmuş beni seyrediyor. Bir kadın, evinin kapısından, az ötede beni seyreden kocasına sesleniyor:
“Herif, gel çorbanı iç, soğuyacak; yine gider seyredersin!”
Çocuklar, ben ateş ettikçe alkışlıyorlar. Kiminin elinde ayçiçekleri; hem beni izliyor, hem ayçiçeği yiyorlar. Bir buçuk saat kadar sürüyor bu kovalamaca. Bir ara, üstüne hoparlör bağlanmış bir taksi çıkıyor ortaya. Hoparlörden acımasız bir ses şunları söylüyor Gemereklilere:
“Ben belediye başkanınız! Komünist Deniz Gezmiş, Gemerek’te. silahı olan silahını alsın, av tüfeği olan av tüfeğini. Silahı olmayan da taşla sopayla saldıracak. Herkes hazırlansın! Yakalayacağız onu!”…”
“Herif, gel çorbanı iç, soğuyacak; yine gider seyredersin!”
Çocuklar, ben ateş ettikçe alkışlıyorlar. Kiminin elinde ayçiçekleri; hem beni izliyor, hem ayçiçeği yiyorlar. Bir buçuk saat kadar sürüyor bu kovalamaca. Bir ara, üstüne hoparlör bağlanmış bir taksi çıkıyor ortaya. Hoparlörden acımasız bir ses şunları söylüyor Gemereklilere:
“Ben belediye başkanınız! Komünist Deniz Gezmiş, Gemerek’te. silahı olan silahını alsın, av tüfeği olan av tüfeğini. Silahı olmayan da taşla sopayla saldıracak. Herkes hazırlansın! Yakalayacağız onu!”…”
Mart 1971…Avanos Ortaokulu’na gidiyorum. Bir gece önce Naciye Hala’mın zeytinyağı ve sarımsağa emdirilmiş pamuk koyma projesi tutmadı. Sabaha kadar zonkladı kulağım. Sabah annem, babamın yün kaşkoluyla kafamı, kulağımı iyice sardı, öylece gittim okula. Öğle arasında gazozhaneye uğradım. Abim güveç yaptırmış ondan yiyeceğim. Az sonra tepsi gibi kullanılan geniş bir ekmeğin üzerindeki güveç dumanlar savurarak geldi masaya. Ekmeğin ucundan koparan güvece dalıyor. Kimsenin yanındakine baktığı yok. Tam bu sırada, Belediye’nin her zaman cızırtılı ve ne dediği anlaşılmayan hoparlöründen belediye başkanının sesi duyuldu. Bağıra bağıra bir şeyler anlatıyor. Güveç için gelen abimin arkadaşı Hacı dayı masaya sıkışırken havadisi de verdi: “Belediye Reisi minibüsün üstüne çıkmış konuşuyor. Teröristler mi yakalanmış ne!”
Az sonra çarşı meydanındayım. Kan ter içinde, elindeki mikrofondan Deniz Gezmiş’in nasıl yakalandığını anlatan, ahaliye akıllar veren Belediye Reisi'nden aklımda kalan fotoğraf, konuşurken bir yandan da sağ eliyle sürekli kasığını bastırmasıydı. Görüntünün tuhaflığı benim için ancak tıp fakültesindeki cerrahi stajında anlaşılır hale geldi. Bizim Reis, bağırmaktan şişen kasık fıtığını eliyle iterek yerine yerleştirmeye çalışıyormuş meğer…
Deniz’i 25 yaşındayken, Hüseyin ve Yusuf’la birlikte bir hıdrellez sabahı astılar. Yusuf da 25’indeydi, Hüseyin ise 23. Bakmayın “dede” lakabına, ikisinden de küçüktü Hüseyin.
Hıdrellez Anadolu’da, bozkırın doğum günüdür.
6 mayıs 1972 günü annem, her hıdrellez günü yaptığı gibi erkenden kalkarak sabah namazını kıldı ve ardından Kızılırmağa gitti. Irmağın birazdan yükselerek sileceği kumların üzerine, bebekler, çocuklar, gelinler çizdi. Kamışlardan derme çatma evler yaptı. Bana sınavım için şans diledi.
6 mayıs 1972 günü annem, her hıdrellez günü yaptığı gibi erkenden kalkarak sabah namazını kıldı ve ardından Kızılırmağa gitti. Irmağın birazdan yükselerek sileceği kumların üzerine, bebekler, çocuklar, gelinler çizdi. Kamışlardan derme çatma evler yaptı. Bana sınavım için şans diledi.
O sırada Deniz’in annesi Mukaddes Hanım, -ki kendisi aslen Tortumludur- belki de çörek hazırlıyordu. Tortum’da hıdrellez gecesi, gece rüyasında özlediği birini görmek isteyen, bir gün önceden oruç tutar. Akşam Tortum’un tuzlu çöreğinden yenir ve hiç su içilmez. Mukaddes Hanım o gece uyuyabilse belki rüyasında görecekti Deniz’ini, lakin olmadı. Alıcı kuşlar gece yarısı kapıya gelip Cemil Bey’i götürdüler, Deniz’in dal boylu cansız gövdesini teslim etmek için.
Hüseyin Sarızlıdır. Demek ki annesi Selver Hanım da erkenden kalkmış, kutlu bir ağacın dibinde Hüseyin’i için, boz atlı hızır’dan, dilekler dilemiştir. Nereden bilsin güzel yüzlü oğlunun az önce yağlı bir ilmeğin ucunda turna olup gökyüzüne uçtuğunu.
Yusuf Yozgat doğumludur. Çerkes oldukları söylenir. Annesi Mediha Hanım, oğlunu bir kez daha can gözüyle görebilmek için; kıbleye bakan yedi çeşmeden su içmiştir, akan suda yıkanmış, kâğıda yazdığı dileklerini gül ağacının dibine gömmüştür mutlaka. Yazık ki, işe yaramamıştır.
Ercan Kesal
Cin Aynası'ndan.
Cin Aynası'ndan.
4 yorum:
http://gkedeniz.blogspot.com.tr/2010/05/6-mayis.html
KARŞIYAKA'NIN ÜÇ GÜLÜ
Asılmış bir al umuttan
Karagücün korku dalında
Şu can topraktaki üç fidan ölü.
Ve artık ölmezliğin son boyutundan
Göverir yeşil bahar yağmurlarında
Denizgülü, Yusufgülü, Hüseyingülü.
Ölümdür kimileyin kavganın tek ödülü.
Kançiçeği sökünü arkalarından...
Açmış böğrünü, hepsine ana sıcaklığında
Devrimin kankalesi Karşıyaka gömütlüğü.
Ve gençlik günlerine doymamışlık dağından
Bakar, alınlar mavide ve göğüs hep namluda
Gezmişgülü, Aslangülü, İnangülü.
İnanç bir deliçay ki yeşertir bir gün çölü.
Karşıyakanın üç gülü
Yürek dalıma gömülü
Karşıyakanın üç gülü
Tüm kançiçekleriyle
Göz pınarıma gömülü...
TAHSİN SARAÇ / KARŞIYAKA'NIN ÜÇ GÜLÜ
Tüylerim ürpererek okudum.İçimde bir burukluk, kafamda bir durgunluk.
Şiir de bir destan gibi...
"Karşıyaka'nın üç gülü
Tüm kançiçekleriyle
Göz pınarıma gömülü..."
Her okuduğumda ben de ürperiyorum Makbule Hanım 'cığım.Yıllar önce Gökçedenizde yazmıştım burada yorumlara ekledim...Teşekkürler.
Yorum Gönder