Hazin bir türkü müydü yaşam?...Yoksa yaşam olmaktan çıkmış, umutsuzlukta, yangında,ölümde mi demir atmıştı?...
Karabasanların boyunduruğunda yaşamak yakışr mıydı insana?...
Böyle bir yangın nasıl yaralamaz insanı?
Yakanları ve yaktıranları ,yangıncıları yaralamaz yalnızca.
Yakmayanın vurdumduymazlığı alçaklık değil midir?
........
Türküler yakılmış dedi bir gazeteci.Türküler Sıvas'taydı...
Türküleri çağıranların diyarı Sivas ,insanları yakanların diyarına dönüşmüştü.
Ne acı!...
Sivas unutulmuş acı mı?Sivas unutulmalı mı? Acıları unuttuk deyince bitirmiş mi oluyoruz? Yoksa yeni acılara çağrı mı unutmak?Unutulmuş acı olamaz Sivas! İnsanlığın üzerine örtülmüş utanç şalı! ne denli büyük olursa olsun örtülebilir mi türkülerin üstünü? Örtülebilmiş mi şimdiye dek?
Kanlı,dikenli,süngülü,kesici,delici,zehirleyici,boğucu,yakıcı olsun istediği kadar.Türkü direnir ve basar çığlığını olmadık yerde. Cellatlar, kara kalabalıkları irkiltir. Dirilmiş derler ; öldürmemiş miydik? öldürmüşerdi ama..
"Pir Sultan ölür dirilir" dememiş miydik biz de?
"Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası" dememiş miydi Yunus?
Marşlarımızı unutttuk mu?
" bir ölür bin geliriz / Bizi vurmak kurtuluş mu? " demez miydik?
Halk değil miydik?
"Yeniden doğmaz mıydık ölümlerde?"
Yine de yanıyor yüreğimiz.Avutmuyor bizi türküler bile.
Sivas deyince hep Pir Sultan gelsydi akla keşke.
Ama 2 Temmuz yaşandı Sivas'ta , tarih oldu.
Pir Sultan!dan sonra Kongresi ile değil de 2 Temmuzu ile anılacak.
Kara leke ,kötü leke Sivas'a ..Kim silecek bu lekeyi?
Sevgiyi ,umudu ,dostluğu, kardeşliği yüklenen bir şenliği beklemenin çoşkusunun yerine yaşananları hangi yazar anlatabilir,hangi sinemacı filme alabilir bu duyguları ?Hangi ressam resmini yapabilir,hangi fotoğrafçı fotoğrafını çekebilir ?Kim şiirini yazabilir, türküleştirebilir ?
Bu vahşet nasıl anlatılır?..
Trajik toprak mı Sivas?
Yangınlar ili mi?
Çanlar hep mi çalacak Sivas'ta?
Osmanlı birini darağacına göndereceği zaman zil çaldırtırmış. Sivas ellerinde ziller çokca çalınmış ;sazlar da. Saz sesleri, türküler unutturmuş zaman zaman Sivas'taki zulmü. Aydınlığın çoğaldığı zamanlar da olmuş. Şenlikler ,bayramlar, mitingler...Tıpkı 2 Temmuz'un bir gün öncesi gibi,hatta sabahı gibi 2 Temmuz'un...
* Öner YAĞCI " Sivas'ı Unutmak" kitabından
SİVAS KATLİAMINDAN BUGÜNE TÜRKİYE
ÖNER YAĞCI 2 Temmuz 2011
Siyasal tarihimizin dönüm noktalarından biri olan 2 Temmuz’u unutmak mümkün mü?
Toplumsal tarihimizin depremlerinden biri olan Sivas katliamını unutmak mümkün mü?
Cumhuriyet’in temelinin atıldığı Sivas’tan 2 Temmuz 1993 katliamının gerçekleştirildiği Sivas’a gelmemizin nedenlerini ve sonuçlarını doğru kavrayabiliyor muyuz?
Bu kavrama, 2 Temmuz Sivas katliamından yaşadıklarımızın ve bugüne gelişimizin temellerinin neler olduğunu gösteriyor mu?
Gösteriyorsa sorun yok; göstermiyorsa, her 2 Temmuz’da yaptığımız gibi bir kez daha Sivas katliamını yapanları ve yaptıranları lanetleriz, bir kez orada kaybettiğimiz dostlarımızı anarız ve acaba bundan sonra neler olacak diye yeni 2 Temmuz’ları bekleriz.
* Bugünün, emperyalizmin dünyayı fethetme politikalarının doludizgin uygulandığı küreselleşme koşullarında Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Ortaasya emperyalist politikaların odağını oluşturuyorsa;
* Bu bölgeye yönelik “büyük” projelerin hayata geçirilmesi için vahşi kapitalizmin yaşam biçimleri amansızca dayatılıyorsa;
* “Böl ve yönet” stratejisinin ulus devletleri aşiretler, kabileler, milliyetler, dinler, mezhepler, tarikatlar (yani etnik ve dinsel farklılıklar) bağlamında parçalama gündeme getiriliyorsa;
* Bu bölgenin merkezindeki Türkiye’ye yönelik emperyalist politikaları anlamamız için Sivas katliamı en önemli anahtar olacak kadar hayat dersi vermeli bize.
Sivas katliamını, daha önceki birçok olayda olduğu gibi dinci bağnazlığın laikliğe, Alevilere, devrimcilere, solculara saldırması gibi kolayca bir yorumla ele almak; ülkemizi parçalamak yolunda önemli aşamalar kaydeden emperyalist politikaları anlamamaya, dolayısıyla üzerimize düşen politik görevleri ve sorumlulukları saptayamamaya iter bizi; yani çaresizliğe ve umutsuzluğa mahkûm olmaya.
Öncesiyle ve sonrasıyla Sivas katliamı; yıllardır izlediği politikalarla dünya imparatorluğu olma yolundaki engelleri aşa aşa, adım adım gelen emperyalizmin Türkiyemizin yeniden paylaşılması heveslerinin ve Sevr’de kursaklarda kalan hayallerinin gerçekleştirilmesi yolundaki önemli odaklardan biridir.
Yaşadıklarımıza bakınca gördüğümüz:
* Türkiye’nin parçalanmış gösterildiği haritalarının emperyalist Batı ülkelerinde masaların üstüne çıkarıldığı;
* Emperyalizmin Türklerin Anadolu’dan atılması projesinin yeniden ve artık açıkça dayatıldığı;
* Emperyalist ülkelerin parlamentolarında ardı ardına “Ermeni soykırımı”(!) kararlarının alındığı (Rum-Pontus soykırımı”nın(!) da yakında gündeme geleceğinin ortaya çıktığı;
* Irak’taki yeni yapılanmayla adım adım kurulan Kürt devletinin sınırlarımızı zorlamaya başladığı (bir aşiret reisinin cumhurbaşkanı, ötekinin bölge başkanı olduğu), stratejik müttefikimizin Kürt devleti söylemlerini desteklediği;
* Kıbrıs, Ege, İncirlik, ekümeniklik, ruhban okulları, türban, yaşamın her alanının dinselleştirilmesi, tarikatların ittifakından oluşan dinci bir partinin parlamenter demokrasi yoluyla devletin her kurumunu ele geçirme yolunda kaz adımların atıldığı;
* Atatürk’ün ve Kemalizmin ilkelerinden vaz geçilmesi, izlerinin silinmesi için elden gelenin yapıldığı ve ne yazık ki buna karşı çıkan seslerin susturulduğu, cılız düzeyde olduğu;
* Yani “Türkiye’nin mezarının kazıldığı bu ağır gündemin birdenbire gelmediğini ve bu gündemin karabasan gibi oturmasında Sivas katliamının önemli bir payı olduğunu unutmamak zorundayız.
Bu zorunlulukla değerlendirdiğimiz zaman Sivas katliamının yaşamımızdaki öneminin nerden geldiği ve nasıl olduğu konusunda şunları söyleyebiliriz:
* Emperyalist işbirlikçi politikaların NATO’larla, CENTO’larla, “soğuk savaş” ve komünizme karşı set oluşturma, “ılımlı İslam”, “yeşil kuşak” uygulamalarıyla;
* Solun ve aydınlıkçı düşüncelerin sindirildiği operasyonlarla (genel olarak hiç eksilmeyen baskıların yanında sıkıyönetimlerin, 12 Martların, 12 Eylüllerin sindirmeleriyle);
* Tarikatların dolarlarla beslenerek canlandırılmasıyla, çocuklarımızın ve gençlerimizin din eğitiminin kıskaçlarına teslim edilmesiyle;
* Atatürkçülüğün bağımsızlıkçı, laik, halkçı, devrimci, devletçi, temellerinden koparılarak gösteri Atatürkçülüğüne dönüştürülmesiyle;
* Atatürk ulusçuluğunun/milliyetçiliğinin dincilikle bütünleşmiş bir ırkçı/işbirlikçi ideoloji ve yapılanmayla simgelenmesiyle yıllardır sürdürülen biçimlendirmelerin artık sonuç almaya doğru yükseldiğinin işaret edilmesinden başka bir şey değildir.
* Aynı zamanda cumhuriyetçi, bağımsızlıkçı, antiemperyalist güçlere bir gözdağı olan Sivas katliamıyla verilen işaret, adım adım uygulanan emperyalist politikaların artık Türk ulusundaki direnme ve Cumhuriyeti savunma duyarlılığını yok ettiği yolundaki bir emperyalist zafer işaretidir.
* Bir ulusun, Türk ulusunun uyanarak, emperyalist paylaşım projelerine karşı örgütlenerek, ayaklanarak, savaşarak Kurtuluş Savaşı’yla ve Cumhuriyet’le onurunu ve bağımsızlığını korumasının ilk adımının atıldığı, 4 Eylül 1919’la simgeleşen “Misakı Millici bağımsızlıkçı irade” olan ve emperyalizm için elbette unutulmayacak bir ad olan Sivas’ta Cumhuriyet’in yıkılacağının haberinin verilmesi zafer sarhoşluğunun narasından başka bir şey değildir.
* Emperyalizm ve işbirlikçileri, Sivas’ta başlayan bir savaşla raflara kaldırılan Sevr’in yeniden gündeme getirilmesi ve Türklerin Anadolu’dan atılması için 1940’lı yılların ortalarından beri izledikleri politikaların sonucunu aldıklarını Sivas katliamını gerçekleştirerek ilan etmiştir.
* Sivas katliamı, emperyalizmin desteğiyle palazlanan ve onun politikalarını yurt içinde cansiperane uygulayan işbirlikçilerin Türkiye Cumhuriyeti’nden intikam almak için yıllar boyu sabırla bekledikleri günü ilan etmeleridir.
Emperyalizm ve işbirlikçilerinin Sivas katliamından bugüne kadar aldıkları yolun ne kadar önemli olduğu yaşadığımız dayatmalardan açıkça belli oluyor:
Duyarsızlaştırılmış, pasifize edilmiş, yurtseverlikten uzaklaştırılmış (kendi ülkesine düşman kesilmiş), Türk olduğunu söylemekten utanır hale getirilmiş, liberalleştirilmiş, kendi gücüne güvenmekten uzaklaşmış, kurtuluşu başka ülkelere sığınmakta ya da yamanmakta arayan, teslim olmaya hazır hale getirilmiş “sözde” aydınların ve adına “Sivil Toplum Örgütü” denilen kurumların çoğaldığı, yaygınlaştığı ve çeşitli desteklerle güçlendirildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ülkemizin bu hale gelmesinde 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı önemli bir dönüm noktasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder