RIFAT ILGAZ
“Anadolu’nun yüce bir dağı”
ÖNER YAĞCI
“...Rıfat Ilgaz, o dönem toplumcu şairlerinin en ‘nevi şahsına münhasır olanı’dır. Şiirlerini sanki dudaklarından eksik olmayan acı bir tebessümle yazardı; ilk bakışta masum, hatta basit sanabilirdiniz; etkisi sonra sonra derinleşiyor, anlamı ya da mesajı, sonra sonra insanın içine işliyordu... O ‘Fedailer Mangası’nın demirbaşlarındandı...” Attilâ İlhan
7 Mayıs 1911’de soluk almaya başlayıp 7 Temmuz 1993, saat 05.05’de susan bir yürek işçisi; Sınıf’ın mimli ozanı, Hababam Sınıfı’nın ünlü yazarıdır Rıfat Ilgaz. Onun aynasında insan serüvenlerini, romanlarını görürüz. Öyküleştirilen yaşam kesitlerini, aydınlığa uzanan, karanlığın perdelerini yırtmaya çalışan ellerini, öykülerini görürüz. Gazete ve dergi yazılarından oluşan fıkralarını görürüz, yaşamın ve yanlış yaşatılmanın günlük keşmekeşine indirdiği darbeleri. Yaşadıklarından damıttığı ve geleceğe kalmasıyla yeni kuşaklara deney aktarma kaygısını içeren anılarını görürüz. Onun aydınlık ırmağımıza akmaya başlamasının ürünleri olan, “insanın yaşamı şiire yetmiyor” düşüncesiyle çoğalan şiirlerini görürüz; “halkımca sevdim” diyen bir şairi; hiçbir şey yapamıyorsan “aç iki kolunu iki yanına korkuluk ol” diyen sitemini...
Rıfat Ilgaz, Cide’nin duvarları deniz kokan (şimdi Rıfat Ilgaz Evi olan), ahşap bir evinde doğar. Gelir dünyaya ve yaşar, 82 yıllık onurlu bir çınar olur; çalışkan, ışık saçan, halkına ve yurduna sevdalı bir çınar; kaynağı insan, kaynağı halk, kaynağı Anadolu olan bir çınar... Tüttürdüğü güzellikler Anadolu’da yüzyıllardır süren aydınlanma kavgasına bağışlanan güzellikler olan bir çınar... Aydınlanma savaşımının ölümsüzlük bayrağını taşıyan bir çınar...
Rıfat Ilgaz’ın yaşamının aynası kitapları, kitaplarının aynası da yaşamıdır. “Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde” diyen bir sanat ve yaşam anlayışıyla, aynaya yaşamı sanatlaştırarak yansıtan bir yazardır o. Kaynaklarına ihanet etmeyen, kaynaklarından aldığı esinle yaşamın aydınlatılması, güzelleştirilmesi ve geleceğe aktarılması kavgasının ölümsüz yazarlarından biridir. O, halk ve insan kaynağına sosyalist, yurtsever, halkçı, Cumhuriyetçi, özgürlükçü, demokrat, laik, devrimci, aydınlanmacı bir aydın olarak eğilmiş, eğitimciliği ve insan sevgisiyle de, Can Yücel’in dediği gibi, “Anadolu’nun yüce bir dağı”olmuştur, “eteklerinde kitaplar.”
Onun yazdıklarında buram buram tüten, Anadolu’da yüzyıllardır süren aydınlanma kavgasına bağışlanan güzelliklerdir. “Dünü bugüne, bugünü yarına bağlama”nın ustalarından biri olarak aydınlanma savaşımımızın bayrağını yarınlara aktarmayı başaran yazarlarımızdan biri olan Rıfat Ilgaz, “yaşamak bir yürek işçiliği” düşüncesiyle yaşamı sanatlaştırarak aynaya yansıtan bir edebiyatçıdır. Peki, Rıfat Ilgaz nasıl böyle bir edebiyatçı olmuştur, onu Rıfat Ilgaz yapan etkenler nelerdir?
Rıfat Ilgaz “gerçekçi” bir edebiyatçıdır. Onun gerçekçiliği, yaşamı sanatlaştırmadaki seçtiği yöntemdir. İnsani gerçekçilikten sosyalist gerçekçiliğe uzanır. İnsanın, “insan emeğinin en yüce değer” olduğu; insanın doğaya egemen olarak yaşamı değiştiren bir varlık olduğu; yaşamı değiştirirken kendisinin de değiştiği; tek birey olarak değil de toplumsal ilişkiler içinde yaşayan bir varlık olduğu; doğayla ve başka insanlarla ilişkilerindeki duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının çelişkilerle dolu olduğu; bu çelişkilerin ortadan kaldırılması için de insanın uğraş vermesi gerektiği; doğasında özgürlük ve ölümsüzlük arayışı olan insanın bu arayıştaki savaşımının onu asıl kimliğine ulaştırdığı... düşünceleri Rıfat Ilgaz’ın yaşamına da, sanatına da yön veren ilkelerdir.
Rıfat Ilgaz, bu düşüncelerle doğmamıştır elbette; bu düşünceler ona içinde bulunduğu yaşamın kattığı düşüncelerdir. Rıfat Ilgaz’ın ömür aynasında Anadolu’ya emeklerini ve güzelliklerini katanların geleneğini görürüz ilkin. Bu geleneğin Rıfat Ilgaz’ın yaşamına kattıklarına bakıldığında görülense şöyle özetlenebilir.
Cumhuriyet Çocuğu Rıfat Ilgaz
Rıfat Ilgaz bir Cumhuriyet çocuğudur. 7 Mayıs 1911’de Anadolu’nun Cide adlı kasabasında Düyunu Umumiye Memuru Hüseyin Vehbi Bey ile Fatma Hanım yedinci çocuklarına Mehmet Rıfat adını verirler. Çocukluk yılları Cide kıyılarında midye ve çakıltaşlarıyla oynayarak geçen Mehmet Rıfat’ın kitaplarla ilk ilgisi evlerinde babasıyla ağabeyi Faruk’un yüksek sesle okuduğu Şerlok Holmes’un detektiflik serüvenleri, Kerem ile Aslı, Zeycan ile Asuman gibi halk öyküleriyle başlamıştır. Çocukluğunun anıları arasında Vahdettin’in tahta çıktığı gün Cide’de “Padişahım çok yaşa!” diye bağırıldığını duyması da vardır. Bundan sonra da Mehmet Rıfat, Harbiye’nin kapatılmasıyla başöğretmen olarak okullarına gelen genç bir Harbiyelinin isteğine uyarak başındaki kırmızı fesi yere çalıp kalpak giyer ve kendi deyişiyle olur bir “Kuvayi Milliyeci”; “Bilmeden Osmanlı oluşum bitti, oldukça bilinçli bir Mustafa Kemalci oldum.” der.
Mehmet Saydur’un Biz de Yaşadık adıyla belgeselleştirerek sunduğu yapıtta görüleceği gibi ilkokul öğrencisi Mehmet Rıfat’ın Kurtuluş Savaşı sırasında, 9 Eylül günü İzmir’in kurtuluşu onuruna yapılan törende Tevfik Fikret’in “Ey halk yaşa, ey sevgili millet, yaşa varol!” şiirini okuduğunu anımsaması belki de özgürlükçü düşünceye doğru ilk adımlarını atmaya başladığı yıllardaki halkadır. Bu halka her geçen gün genişleyecek, örneğin Kuvayi Milliyecilere takasıyla silah taşıyan Cideli Rahime Kaptan’ı kucağında mavzerle görmesi Mehmet Rıfat’ın çocuk ruhunda derin izler bırakacaktır. Bu iz, Cumhuriyet’in muştusunu veren top seslerini sıtma hastalığı nedeniyle yatağında dinlemesine uzanacak ve gülmece yazarlığının bilgeliğiyle o, “Cumhuriyetçiliğim de Kuvayi Milliyeciliğim gibi ateşliydi ama bu ateş daha çok sıtmadan geliyordu” diyecektir.
İlkokulun altıncı sınıfını Terme’de bitirdikten sonra ortaokulu okumak için Kastamonu’ya ablasının yanına giden Mehmet Rıfat bir yandan ilerki yıllarda en ünlü romanı olacak olan Hababam Sınıfı’nın olaylarını yaşarken bir yanda da kitaplar okumaktadır. Çok okuduğu için “Romancı” derler ve bu ad halk arasında “Ormancı”ya dönüşür. Okuduğu Kastamonu Lisesinde şapka devriminin gereğini yerine getirerek şapka giyer. Türkçe öğretmeninin Zeki Ömer Defne olması bir şanstır onun için. TBMM’nin açtığı İstiklal Marşı yarışmasına bir şiirle katılır. İlk şiiri “Sevgilimin Mezarında” ise 27 Temmuz 1927’de Kastamonu’da çıkan Nazikter gazetesinde yayımlanır.
Kastamonu’da çıkan Açıksöz, Nazikter, Güzel İnebolu, Güzel Tosya gazetelerinde şiirleri ve ilk gülmece öyküleri Çalçene’de yayımlanır. Açıksöz’de çıkan “Sazını Çalana” adlı şiirini çok beğenen Faruk Nafiz Çamlıbel, Mehmet Rıfat’ın şiir defterini inceler ve sonuna şunları yazar: “Kastamonu’dan geçerken tanıdığım genç ve kıymetli şair Mehmet Rıfat’a sevgilerimle ve takdirlerimle.”
1928’de parasız yatılı olarak Muallim Mektebine girer. Nâzım Hikmet’in 835 Satır adlı şiir kitabını okur; yazdığı şiirleri beğenmemeye ve şiirinde toplumcu bir çizgi aramaya başlar.
Öğretmen Rıfat Ilgaz
Kastamonu Muallim Mektebi’ni bitirir, Gerede Misakı Milli İlkokulu’na öğretmen olarak atanır, okuldaki öğretmenlerden Nuriye Hanım’la evlenir (1931), Gönül adını verdikleri bir kızları olur. Akçakoca’ya atanır, Adapazarı’nda çavuş olarak askerliğe başlar; yedek subay okulunda genç şair Kemal Tahir’le de tanışır, askerliğini bitirip aynı yerde göreve başlar. Cumhuriyet’in 10. Yılı’dır ve genç şairler Geçit dergisinde bir araya gelmektedirler; ertesi yıl eşinden ayrılır, Ilgaz soyadını alır: “Öğretmenliğimi, sanatımı, edebiyatımı Kastamonu’da kazandım; orada seçtim... Öyleyse Kastamonu’yu simgeleyen bir soyadı bulmak zorundaydım. Böyle olunca da Ilgaz’ı seçecektim.”
1935’te Gümüşova bucağına başöğretmen olur, ertesi yıl Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’ne girer; öğretmenlerinden biri Ahmet Kutsi Tecer’dir; sınıf arkadaşları arasında Rüştü Şardağ, Baha Dürder, Haydar Ediskun da vardır; şiirleri Varlık ve Çığır’da yayımlanır. İki yıl sonra, peşini yıllarca bırakmayacak olan tüberküloza yakalanır ve okulunu bitirip Adapazarı Ortaokuluna Türkçe öğretmeni olarak atanır, hastalığı ilerleyince İstanbul-Yakacık Sanatoryumuna yatar. Ölümcül hastaların kaldığı “beş numara”dan sağ çıkar. Ertesi yıl Rikkat Hanım’la evlenirler, ciğerlerine on günde bir hava verilmesi gerektiği için İstanbul’a atanmasını ister; Yakacık Sanatoryumunda bir gün Nâzım Hikmet’le karşılaşır. Karagümrük Ortaokulu Türkçe öğretmenliğine atanır, eşi Eskişehir’e atanmıştır; Gedikpaşa’da bir pansiyona yerleşir. 1940’ta oğlu Aydın Ilgaz dünyaya gelir. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okumaya başladığı aynı yıl, Mehmet Saydur’un gerçekçi yorumuyla, “Ilgaz’ın toplumcu-gerçekçi çizgiye gelmesinde bir aşama olan şiirleri,” dönemin Serveti Fünun-Uyanış, Çığır, Oluş, Ulus Sanat Eki, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle, Yeni İnsanlık dergilerinde yayımlanmaya başlar.
40 Karanlığı’nda Rıfat Ilgaz
Yürüyüş dergisiyle başlayan serüven Rıfat Ilgaz’ın sanatçı kimliğini de belirleyen bir serüvendir ve bu serüven hem dünyanın Hitler belasının saldırganlığıyla boğuştuğu hem de ülkemizin ırkçı bir saldırganlıkla ve Cumhuriyet Devrimi’nin getirdiklerinin yok edilmesine ilişkin ilk adımların atılmaya başlandığı bir dönemde yaşanacaktır.
“Fedailer Mangası”nı oluşturan bir avuç genç edebiyatçının (Hasan İzzettin Dinamo, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Şükran Kurdakul, Ömer Faruk Toprak, Arif Damar, Attilâ İlhan, Mehmed Kemal, Fethi Giray, Niyazi Akıncıoğlu...) savaşımları, “40 Karanlığı” denilen bir karanlığın saldırganlığı ve özgürlük ve demokrasiden yana, yurtsever ve barışçı direngenliğin örneklerinin verildiği bu dönem, Rıfat Ilgaz’ın yazarlığının, aydınlığının ve kişiliğinin de oluştuğu bir dönemdir. Yarenlik adlı şiir kitabını çıkarır (1943). Sonra da Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılan, mahkemece yargılanan ama edebiyat çevrelerince övgülerle karşılanan Sınıf’ı (1944) yayımlar ve “Sınıf’ın mimli ozanı” olarak ünlenir.
Rıfat Ilgaz Kitaplığı
Ardından Yaşadıkça, Devam gibi yeni şiir kitapları gelmeye ve “40 Karanlığı”nı aşmaya başlayan Rıfat Ilgaz, şiirle yetinmez ve Hababam Sınıfı başta olmak üzere gülmece romanlarını ve öykülerini ardı ardına sıralar. Dört de roman (Karadeniz’in Kıyıcığında, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Yıldız Karayel) sunar okurlarına. Gazeteci olarak Marko Paşa, Hür Marko Paşa, Adembaba, Tan, Demokrat İzmir, Akşam, Vatan, Yeni Gün, Yeni Gazete, Yeni Ulus, Cide Postası, Bartın, Çalçene, Akbaba, Dolmuş gazete ve dergilerinde yazılar yazar. Nerde Kalmıştık ve Cart Curt adlı kitapları bu yazılarının bir kısmından oluşur. Babıali anılarını Yokuş Yukarı; 12 Eylül dönemi anılarını Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra adıyla kitaplaştırır. Asım Bezirci’nin 1989 Ferit Oğuz Bayır Kültür ve Sanat Ödülü’nü kazanan Rıfat Ilgaz adlı çalışması, Rıfat Ilgaz’ın yaşamını ve yapıtlarını derinliğine anlatan; Alpay Kabacalı’nın Edebiyatımızın Koca Çınarı Rıfat Ilgaz adıyla sunduğu çalışma, 1993 Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı olan Rıfat Ilgaz’a bir armağan kitaptır. Mehmet Saydur’un, Rıfat Ilgaz’lı Yıllar, ustanın 80’li yıllarına tanıklık eden anılarını; “Dünden Bugüne Rıfat Ilgaz” altbaşlığıyla sunduğu Biz de Yaşadık adlı çalışması ise zamandizinsel olarak Rıfat Ilgaz’ın yaşamını aktaran kitaplardır.
Bu Bir Rıfat Ilgaz Kitabıdır, Hasan Hüseyin Yalvaç’ın Ilgaz’la ilgili yazı ve şiirlerinden oluşur. Cide Kıyılarında Rıfat Ilgaz, Cide ve Rıfat Ilgaz’la ilgili fotoğraflardan oluşan bir albümdür. Rıfat Ilgaz’ın ölümünden sonra Kırk Kuşağı’yla ilgili anılarını Öner Yağcı Fedailer Mangası; dergilerde kalmış ya da yayınlanmamış çocuk şiirlerini de Çocuk Bahçesi adıyla kitaplaştırır.
Rıfat Ilgaz, aydınlık ırmağımıza önce şiirle akmaya başlar. “Yeni anlayış”taki şiirlerini aldığı, daha önceki dönem şiirlerine yer vermediği ilk şiir kitabı Yarenlik’i 1943’te yayımlar. Kitap yayımlandığında Sabahattin Ali dönemin önemli solcu dergisi Yurt ve Dünya’da (Nisan 1943) şunları söyler: “Sosyal şiir nedir diyenlere bu kitabı göstermek lazım. Onun asıl kudreti, ferdilikten kurtulup cemiyetin malı olabilmesinde, kendi küçük dünyasındaki bütün şahsi meselelerin sosyal mahiyetini kavramasında ve bunları üçüncü şahsın bitaraflığı ile anlatabilmesindedir... Yarenlik bize, bir sanatkârın fildişi kuleye kapanmadan da kendisini verebildiğini, hatta daha fazlasını yaparak kendisiyle beraber bütün bir cemiyet parçasını da eserlerinde aksettirmek sureti ile sahici bir sanatkâr, halk sanatkârı mertebesine ulaşabileceğini göstermiştir. Bana sanat heyecanı ile dolu saatler yaşatan, insanların dertleri hakkında gözümde yeni ufuklar açan şaire bütün kalbimle teşekkür ederim.”
Yarenlik’te, yokluk ve yoksulluk içinde yaşayan kent insanlarının sıkıntılarını ve acılarını şiirleştiren Rıfat Ilgaz, böylece kendi şiir serüveninin ilk örneklerini oluştururken, günlük yaşamın kahredici gerçeklerini insani değerleri savunarak sunan bir şairi de edebiyat dünyamıza katmış olur. Günlük yaşamın çarpıcı tabloları, örneğin kolunu makineye kaptıran bir işçinin dramını aktardığı “Alişim” adlı şiirdeki şu çarpıcı bitiş, Rıfat Ilgaz şiirinin habercisidir: “Sağ yanın yastık ister Alişim/ Sol yanın sevdiğini./ Kızlar da emektar sazın gibi/ Çifte kol ister saracak.”
Böyle çarpıcılıklarla uç veren Rıfat Ilgaz şiirinin yeni örnekleri 1944’te Sınıf adlı kitapla karşımıza çıkar. Kitap hemen toplatılır ve Rıfat Ilgaz tutuklanıp yargılanır. Sevgi ve insancıllık dolu dizelerle oluşan şiirlere, kent insanlarının ve çocukların duygu yüklü, çıplak bir gerçeklikle yerleştirildiği görülür. Pertev Naili Boratav, kitapta yer alan “Tosya Zelzelesi” adlı şiir için Yurt ve Dünya’da (Mart 1944), “İnsanlık duygularının en yüksek noktalara yükseldiği şiir.” deyip şunları ekler: “Yeni Türk şiirine inanmayanlara Rıfat Ilgaz’ın kitabını okuyup anlamalarını dilemekten başka yapılacak bir şey yoktur.” Gerçekten de yalnızca “Tosya Zelzelesi” şiiri bile, yaşama ve insana sahiplenişin bir örneği olarak Rıfat Ilgaz’ın şairliğinin kanıtı olmaktadır.
Artık kuşağının önde gelen şairlerinden biri haline gelen Rıfat Ilgaz, Yaşadıkça (1948) adlı kitabında, kitabında yer alan şiirleriyle, yoksul insanların günlük yaşam kesitlerini, acı gerçekliği konuşma diliyle vermeyi sürdürür. Şiirlerinde çocuklar, hastalar, hapistekiler vardır. Örneğin “Parmaklığın Ötesinden” adlı şiiri, “İnsanları alabildiğine sevmeyi,/ Bırakmazlar yanına./ Böyle çekersin cezasını/ Üç duvar bir kapı arasında;/ Onlardan ayrı/ Böyle onlardan uzak./ Yasak sana, boylu boyunca sokaklar,/ Bahçeler, yalı kahveleri./ Dostlara şimdi bir mektup değil,/ Bir selam yasak!..” dizeleriyle başlar ve şu dizelerle sürer: “Bizim de bir çift sözümüz vardı/ Nar çiçeği, gül dalı üstüne,/ Dudaklarımızda kaldı./ Göremedik sıkıntısız yaşandığını/ Rahatın şiirini yazamadık...”
Nâzım Hikmet, “Gençlerin içinde çok beğendiğim şairler var...” diyerek Rıfat Ilgaz’ın da adını sayarken; Orhan Kemal’e “Kendi sesini bul!” deyip Rıfat Ilgaz’ı da örnek gösterirken; Behice Boran, yine o dönemin ünlü solcu dergilerinden Adımlar’da (Mayıs 1943), şu düşüncelerle selamlar Rıfat Ilgaz’ı: “Rıfat Ilgaz, müreffeh bir zümrenin değil, fakat bir günden öbürüne yaşayabilmek için didişen, böyle üzüntülü günlerin akşamında, bazan ‘gününü gün etmek için şöyle bir demlenen’ halkın şairidir...”
Kitaptaki “...Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında./ Ne Taif’tesin ne Magosa zindanında/ Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın Vatan Kasidesi’ni./ Seviyoruz her zamandan fazla Fikret’i/ Yeni anlaşıldı manası Millet Şarkısı’nın,/ Aynı Sis’tir memleketin üzerindeki...” dizeleriyle İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerine gönderme yapılan “Bu da Bir Özgürlük Şiiri” adlı şiir de Ilgaz’ın ölümsüz şiirlerinden biridir.
“Bilsem ki suç bende/ Çekerdim darağacına kendimi” dizeleriyle biten “Bilsem ki” şiirini de içeren ve ilk basımı 1948’de yapılan Devam adlı kitabıyla çizgini sürdürür Rıfat Ilgaz. Kuşaktaşı A. Kadir’e ithaf ettiği “Şiirde” adlı şiirinde, “Önce şiirde sevdim kavgayı/ Özgürlüğü kelime kelime şiirde...” der.
Üsküdar’da Sabah Oldu (1954), Soluk Soluğa (1962), ünlü “Aydın mısın?” şiirinin de yer aldığı Karakılçık (1969) ve Uzak Değil (1971) daha sonra yayımladığı şiir kitaplarıdır Rıfat Ilgaz’ın. O, “Kilim gibi dokumada mutsuzluğu/ Gidip gelen kara kuşlar havada/ Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden/ Tabanında depremi kara güllelerin/ Duymuyor musun?” dizeleriyle başlayan ve “Ses ol, ışık ol, yumruk ol...” dizelerini de içererek, “Yollar kesilmiş alanlar sarılmış/ Tel örgüler çevirmiş yöreni/ Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende/ Benden geçti mi demek istiyorsun/ Aç iki kolunu iki yanına/ Korkuluk ol.” dizeleriyle biten “Aydın mısın?” şiiriyle bir çağrıya dönüştürür şiirini.
Güvercinim Uyur mu? (1974), yine Rıfat Ilgaz’ın yaşamıyla ve anılarıyla örülen şiirlerden oluşur. O, umut dolu bir soluk olur şiirleriyle. İnsani ve toplumsal halkayı sımsıkı tutmuş şiirlerdir bunlar. İlk okuduğumda beni çarpan “Bir Sınavsa Eğer” adlı şiirini, 12 Mart döneminin bungunluğunu aşmaya çalıştığımız günlerde Yeni Adımlar dergisinde (Mayıs 1973) okumuştum. Coşku ve umut olmuştu, “Girdiğim çıktığım yerler tanığımdır/ Kapımı çalanlar gece yarılarında/ Okunan kararlar yüzüme karşı/ Korkmuyorum duygusal bitişlerden/ Tükenen kurşun kalemler tanığımdır...” dizeleriyle başlayan ve “Ölümle burun buruna bir gençlik boyu/ Sıtmasında vereminde Anadolu’nun/ Dönülmez bekleme kamplarında/ Suçsa suç, sorguysa sorgu, hapisse hapis/ Yaşamak gezin gözün arpacığın ucunda/ Elimde hep böyle tükenen bardak...” dizeleriyle devam eden bu şiir.
1983’te 10. şiir kitabı Kulağımız Kirişte yayımlanır. “Ormanız Biz” şiirinde Nâzım Hikmet’e bir gönderme yapar: “Ne demiş büyük ozanımız/ Neden kulak vermiyorsunuz sesine/ Bir ağaç gibi hür yaşayın dememiş mi,/ Ve bir orman gibi kardeşçesine?”
Yayımlanan son şiir kitabı Ocak Katırı Alagöz’de (1987), şiirinin ayırt edici özelliğinin, özgünlüğünün toplumsal yaşamdaki adaletsizliklere, eşitsizliklere karşı öfkeyle dolu olduğunu bir kez daha kanıtlar. “Okutma Üzerine” ve “Türkçemiz” adlı şiirlerinde çocuklara yaşam dersleri verir şiiriyle. “Kim ne derse desin/ Çocuklar için yazdım hep.” der. Türkçeyi sevmelerini ister çocuklardan. “Her sözün en güzeli Türkçemizde.” der.
Server Tanilli, Rıfat Ilgaz’ın şiirini değerlendirdiği yazısında, onu “Çağdaş şiirimizin en onurlu seslerinden biri...” olarak tanımlayıp şunları söylüyor: “Nâzım Hikmet’in arkasından, Türkiye’de ‘İnsan Manzaraları’nı Rıfat Ilgaz’dan daha hünerli sürdüren ve zenginleştiren bir başka şair çıkmadı, diyebiliriz...”
Şükran Kurdakul, Çağdaş Türk Edebiyatı’ndaki değerlendirmesinde şöyle diyor: “Nâzım Hikmet’in şiirimizi büyük ölçüde etkilediği 1940’lı yıllarda, Rıfat Ilgaz yapıtlarıyla kendi kişiliğini ortaya koyarak, toplumcu gerçekçi anlayışa yeni olanaklar kazandırdı. Özellikle tabana yakın kesimin güncel yaşamına egemen olan acıları, sıkıntıları, yoksunluğu ince yergi öğeleriyle yansıtarak lirizme ulaşmış bir şiirdi bu...”
2011 yılında “Rıfat Ilgaz 100 Yaşında” etkinlikleri yapılan Rıfat Ilgaz’ı “Bir Sınavsa Eğer” şiirinin son bölümüyle bir kez daha analım: “Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde/ Ölümün anlamı değişti birden/ Eskiden yataklarda beklerdik/ Ders mi sınav mı görev mi belli değil/ Gelecekse ayakta bulsun dimdik/ Açılan bir sorumsuz yaylım ateş/ Bir top karanfildir göğsümüzde.”
*
RIFAT ILGAZ KAYNAKÇASI
Şiirleri: Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça, Devam, Üsküdar’da Sabah Oldu, Soluk Soluğa, Karakılçık, Uzak Değil, Güvercinin Uyur mu, Kulağımız Kirişte, Bütün Şiirleri (1937-1983), Ocak Katırı Alagöz, Seçme Şiirler.
Öyküleri: Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul’da (Palavra), Kesmeli Bunları, Nerde O Eski Usturalar, Saksağanın Kuyruğu, Şevket Ustanın Kedisi, Geçmişe Mazi, Garibin Horozu, Altın Ekicisi, Tuh Sana, Rüşvetin Alamancası, Çalış Osman Çiftlik Senin, Sosyal Kadınlar Partisi, Şeker Kutusu, Dördüncü Bölük, Satılmışlar (Seçilmiş öyküler).
Romanları: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş (Pijamalılar), Karadeniz’in Kıyıcığında, Meşrutiyet Kıraathanesi (Geçmişe Mazi), Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Yıldız Karayel, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde.
Çocuk kitapları: Halime Kaptan, Kumdan Betona, Bacaksız Kamyon Sürücüsü, Öksüz Civciv, Cankurtaran Yılmaz, Bacaksız Okulda, Bacaksız Tatil Köyünde, Bacaksız Sigara Kaçakçısı, Bacaksız Paralı Atlet, Küçükçekmece Okyanusu, Apartıman Çocukları, Hoca Nasrettin ve Çömezleri, Çocuk Bahçesi (Haz.: Öner Yağcı).
Oyunları: Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı.
Fıkraları: Nerde Kalmıştık, Cart Curt.
Anıları: Yokuş Yukarı, Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra, Fedailer Mangası (Haz.: Öner Yağcı).
Hakkındaki kitaplar: Rıfat Ilgaz (Asım Bezirci, 1988), Edebiyatımızın Koca Çınarı Rıfat Ilgaz (Alpay Kabacalı, TÜYAP Yayını, 1993), Rıfat Ilgaz’lı Yıllar (Mehmet Saydur. 1994), Bu Bir Rıfat Ilgaz Kitabıdır (H. Hüseyin Yalvaç, Sone Yayınları, 1995), Cide Kıyılarında Rıfat Ilgaz (Albüm, 1995), Dünden Bugüne Rıfat Ilgaz: Biz de Yaşadık (Mehmet Saydur, 1998), Edebiyatımızın Koca Çınarı Anısına: Rıfat Ilgaz Sempozyumu Bildirileri (2006), Sınıf’ın Efsanesi (Aydın Ilgaz, 2004), Rıfat Ilgaz (Editör Sevengül Sönmez, 2011).