"Ben Türkiye’nin ciddi, ağırbaşlı ve bağımsız gazetesi olan Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mustafa Balbay’ın eşiyim."
***Üç yazar...***
**************
Nilgün Cerrahoğlu
Tiranlığa Karşı Direniyoruz
Cumhuriyet Gazetesi
“Saygıdeğer konuklar,
Hukukun, demokrasinin ve insan haklarının ayaklar altına alındığı Türkiye’den gelerek sizlere selam ve saygılarımı sunuyorum.
Sizlere, dört yıldır zorbalık ve acı kuyusu bir hücrede hukuk, yaşam ve demokrasi mücadelesi veren bir gazetecinin eşi olarak seslenmek istiyorum.
Aile olarak yaşadıklarımızı sizlerle paylaşarak eşim ve ülkemle ilgili kaygılarımı dile getirmek amacındayım. Umarım sizlere Türkiye’nin 2013’te nasıl bir noktada olduğuna dair bir eskiz çizmeyi başarabilirim.
Ben Türkiye’nin ciddi, ağırbaşlı ve bağımsız gazetesi olan Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mustafa Balbay’ın eşiyim.
Eşim 2008 yılında gazetemizin Ankara Temsilciliği’ni yürütmekteydi. Görevi gereği günleri Meclis, Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı üçgeninde mekik dokuyarak geçerdi. Dönemin iktidarı şu anda da başta olan AKP idi. Basın özgürlüğünün giderek daraldığı bir ortamda eşim kimseye boyun eğmeden, özgürce gazeteciliğini yapmaya çalışıyordu.
‘Dört yıldır kâbusu yaşıyoruz’
Temmuz 2008’de eşim sanal bir örgütün üyesi olması nedeniyle gözaltına alındı. Evimizde yapılan beş saatlik aramalarda her yer tarumar edildi. Duvarlarımızdaki tablolara kadar her şey açıldı, savruldu. O zaman 8 yaşında olan kızım ve henüz 30 günlük oğlumla, emniyete götürülen eşimin arkasından bakakalırken ünlü ressam Edward Munch’un tablosundaki figürü aratmayacak bir haldeydim.
Balbay, tam beş gün 4 metrekare bir odada, ışıkta bekletilerek sorgulandı. Beşinci günün sonunda serbest bırakıldı.
Sonrasında Balbay, mesleğini yapmaya devam etti. Korkusuzca, çizgisinden sapmadan ve kaleminden ödün vermeden...
5 Mart 2009’da Ergenekon kâbusu bir kez daha kapımızı çaldı. Bu defa daha kararlıydı. Eşim Nazi toplama kamplarını aratmayan Silivri Cezaevi’ne konuldu. Aradan tam dört yıl geçti. Henüz evine, okurlarına, arkadaşlarına kavuşamadı.
Son iki yıldır sadece salgın hastalığı olan veya bir disiplin suçu işlemiş olanların sadece 10, en fazla 15 gün tutulduğu bir hücrede yaşıyor. Hücre sekiz metrekare. Tuvaleti ve banyosu içinde. Aynı muslukta çamaşır ve bulaşıklarını yıkıyor, diğer ihtiyaçlarını gideriyor. Haftada en az 1 saat olan diğer tutuklular ile buluşturulma hakkından faydalandırılmıyor. Koridorda yürürken sağa sola bakması, biriyle göz göze gelmesi dahi yasak.
‘Yaşadığımız hukuksuzluk’
Şimdi ‘Peki eşiniz ne suç işledi de bunları yaşıyor’ dediğinizi duyar gibiyim. Yanıtı çok basit ve utanç verici. Maalesef Türkiye’de muhalifsen, geniş kitleleri etkileyen bir entelektüel gücün varsa, demokrasiden, aydınlıktan yanaysan içeridesin.
Şu anda eşim için 2’şer ağır müebbet hapis cezası hükümeti cebir ve şiddet uygulayarak yıkmaya kalktığı için, 20 yıl halkı isyana teşvik ettiği için ve 10 yıl da varlığı hâlâ ispatlanamamış Ergenekon terör örgütüne üye olduğu için isteniyor.
Mahkemenin delil olarak önümüze koydukları ise nasıl bir hukuksuzluk yaşadığımızı açıkça ortaya koyuyor. Bilgisayarında bulunan notlar bize delil olarak dayatılıyor. Eşimin bilgisayarında bulunan notların emniyette alıkonduğu sırada silinip tahrif edilerek yeniden bilgisayarına yüklendiği bizim resmi bilim kurumumuzca tespit edildi, raporlandığı halde mahkeme delil olarak göstermekte kararlı. Diğer delil olarak sunulanlar ise gazetemizin santralından kaydedilen konuşmalar ve Balbay’ın yazdığı kitaplarındaki belgeler...”
(Konuşmanın devamı Zeynep Oral’ın köşesinde...)
***Üç yazar...***
**************
Nilgün Cerrahoğlu
Tiranlığa Karşı Direniyoruz
Cumhuriyet Gazetesi
“Saygıdeğer konuklar,
Hukukun, demokrasinin ve insan haklarının ayaklar altına alındığı Türkiye’den gelerek sizlere selam ve saygılarımı sunuyorum.
Sizlere, dört yıldır zorbalık ve acı kuyusu bir hücrede hukuk, yaşam ve demokrasi mücadelesi veren bir gazetecinin eşi olarak seslenmek istiyorum.
Aile olarak yaşadıklarımızı sizlerle paylaşarak eşim ve ülkemle ilgili kaygılarımı dile getirmek amacındayım. Umarım sizlere Türkiye’nin 2013’te nasıl bir noktada olduğuna dair bir eskiz çizmeyi başarabilirim.
Ben Türkiye’nin ciddi, ağırbaşlı ve bağımsız gazetesi olan Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Mustafa Balbay’ın eşiyim.
Eşim 2008 yılında gazetemizin Ankara Temsilciliği’ni yürütmekteydi. Görevi gereği günleri Meclis, Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı üçgeninde mekik dokuyarak geçerdi. Dönemin iktidarı şu anda da başta olan AKP idi. Basın özgürlüğünün giderek daraldığı bir ortamda eşim kimseye boyun eğmeden, özgürce gazeteciliğini yapmaya çalışıyordu.
‘Dört yıldır kâbusu yaşıyoruz’
Temmuz 2008’de eşim sanal bir örgütün üyesi olması nedeniyle gözaltına alındı. Evimizde yapılan beş saatlik aramalarda her yer tarumar edildi. Duvarlarımızdaki tablolara kadar her şey açıldı, savruldu. O zaman 8 yaşında olan kızım ve henüz 30 günlük oğlumla, emniyete götürülen eşimin arkasından bakakalırken ünlü ressam Edward Munch’un tablosundaki figürü aratmayacak bir haldeydim.
Balbay, tam beş gün 4 metrekare bir odada, ışıkta bekletilerek sorgulandı. Beşinci günün sonunda serbest bırakıldı.
Sonrasında Balbay, mesleğini yapmaya devam etti. Korkusuzca, çizgisinden sapmadan ve kaleminden ödün vermeden...
5 Mart 2009’da Ergenekon kâbusu bir kez daha kapımızı çaldı. Bu defa daha kararlıydı. Eşim Nazi toplama kamplarını aratmayan Silivri Cezaevi’ne konuldu. Aradan tam dört yıl geçti. Henüz evine, okurlarına, arkadaşlarına kavuşamadı.
Son iki yıldır sadece salgın hastalığı olan veya bir disiplin suçu işlemiş olanların sadece 10, en fazla 15 gün tutulduğu bir hücrede yaşıyor. Hücre sekiz metrekare. Tuvaleti ve banyosu içinde. Aynı muslukta çamaşır ve bulaşıklarını yıkıyor, diğer ihtiyaçlarını gideriyor. Haftada en az 1 saat olan diğer tutuklular ile buluşturulma hakkından faydalandırılmıyor. Koridorda yürürken sağa sola bakması, biriyle göz göze gelmesi dahi yasak.
‘Yaşadığımız hukuksuzluk’
Şimdi ‘Peki eşiniz ne suç işledi de bunları yaşıyor’ dediğinizi duyar gibiyim. Yanıtı çok basit ve utanç verici. Maalesef Türkiye’de muhalifsen, geniş kitleleri etkileyen bir entelektüel gücün varsa, demokrasiden, aydınlıktan yanaysan içeridesin.
Şu anda eşim için 2’şer ağır müebbet hapis cezası hükümeti cebir ve şiddet uygulayarak yıkmaya kalktığı için, 20 yıl halkı isyana teşvik ettiği için ve 10 yıl da varlığı hâlâ ispatlanamamış Ergenekon terör örgütüne üye olduğu için isteniyor.
Mahkemenin delil olarak önümüze koydukları ise nasıl bir hukuksuzluk yaşadığımızı açıkça ortaya koyuyor. Bilgisayarında bulunan notlar bize delil olarak dayatılıyor. Eşimin bilgisayarında bulunan notların emniyette alıkonduğu sırada silinip tahrif edilerek yeniden bilgisayarına yüklendiği bizim resmi bilim kurumumuzca tespit edildi, raporlandığı halde mahkeme delil olarak göstermekte kararlı. Diğer delil olarak sunulanlar ise gazetemizin santralından kaydedilen konuşmalar ve Balbay’ın yazdığı kitaplarındaki belgeler...”
(Konuşmanın devamı Zeynep Oral’ın köşesinde...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder