2 Haziran 2014 Pazartesi

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR



ORHAN KEMAL'İN GÜZEL ANISINA...

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR 

işten çıktım 
sokaktayım 
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?

kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?

«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor! 


Hasan Hüseyin Korkmazgil

19 Mayıs 2014 Pazartesi

GENÇLİK PARKI

GENÇLİK PARKI

Bütün sokakları bu kentin Gençlik Parkı'na açılır
Bir sevgi ilkyaz sıcaklığında
Bir türkü yükselir uygarlıktan yana
Halktan yana emekten yana bilimden yana
Alır karamsarlığımızı götürür
Mavilikte açılır tomurcuk
Bir halı dokunur yurt güzelliğinde
Geleceğin yollarına serilir
Genç dediğin boy atmalı özgürlüğe doğru
Büyümeli yılların kısırlığında böyle dik
Gün ışırken yerini almalı en önde
Gençlik Parkı'nda coşkudan bayrak çekilmeli

Nerdensiniz yitik umutlarım hangi çıkmazda
Katılın bu aydınca şenliğe korkusuz
Tükenmiş yalanı tutsak bilimin
Susmuş ayakların sünepe ezgileri
Bütün atılımlar gerçekten yana uyumlu
Gökyüzü kızarmış gençlik ateşinden
Evrene kardeşlik getirmeli bilim dediğin
Yücelik getirmeli halkımıza mutluluk getirmeli
Çözmeli kişiyi paslı zincirinden

İşte beklediğin düş gözlerinin önünde
Uysun adımların çağının gidişine
Uysun adımların çağrısına gerçeklerin
Başının içinde ilkyaz bulutu
Altın toprak üstün yaprak
Gençlik Parkı'ndasın

RIFAT ILGAZ

15 Mayıs 2014 Perşembe

SOMA !


DERİN KARANLIK
Derindesin karanlıkların en derininde
Yanı başında bildiğin yalnızlıklar
Aynı anda yeryüzünde
Naçarlığa nişanlı tüm akıllar
İpini koparmış bir rüzgâr
Çölsüz bir kum fırtınası
Bir kamyona yük olan tabutlar
Derindesin karanlıkların en derininde
Yanı başında yüz yirmi dört bin peygamber
Dört kitap binlerce hadis
Bir tek Azrail yok
Çünkü o da derinlerden korkar
Yine de bir ışık ara
Karanlığı ancak ışık yıkar
Derindesin karanlıkların en derininde
Yanı başında su elektrik faturası
Çocuğuna veremediğin harçlık
Biliyorum kesik tüm telefonlar
Yine de bir yol ara bul
“Güzel öldüler” diyen diler kurusun
Kara yüzünüzde büyüyen aydınlıkla
Derindesin karanlıkların en derininde
Çık dışarı haykır acını tüm sesinle
Korkacaklar korksun kaçacaklar kaçsın
Karış seni bekleyenlerin arasına
Birazdan yağacak ışık yağmuru
Yıkanacak tüm kömür karası
Altından çıkacak olandır emeğin onuru
Derindesin karanlıkların en derininde
Çıkma zamanın tükendi bitti nefes
Sen orada kaldın kardeşim belli bu
Ya sizler nefesine kelepçe vuranlar
Üç kuruşluk adamlar önünde
El pençe hazır ol da duranlar
Siz neredesiniz evet siz neredesiniz.
Cağaloğlu, 15 Mayıs 2014 Hasan Hüseyin Yalvaç




SOMA'YA AĞIT

dillerin sustuğu kulların küstüğü
ellerin kalem tutup ağıt yazdığı
umudun kendine mezar kazdığı
tarifsiz acılar günüdür bugün 

bahar yarım kaldı; karakış döndü
fukara ocağın kandili söndü
bugünler tükendi; yarınlar öldü
kadere isyanın günüdür bugün 

kara gözlerinde kömür yangısı
zifir karanlıkta ekmek kavgası
maden ocağının kalleş yazgısı 
matem ile yasın günüdür bugün

kim teselli edecek bu yürekleri? 
kimler yaşatacak iyilikleri? 
neresinden savsak kötülükleri?
bir yara sarmanın günüdür bugün

ucuz insan eti ömür törpüsü 
toprağın altında kahır döngüsü
beş para etmiyor emek algısı
harama sövmenin günüdür bugün

kimin hakkın yedi? kaç adam sattı?
hangi candan çalıp kendine kattı?
insanlık cilası kan ile aktı
namerdi bilmenin günüdür bugün 

cinayetler "kader" ile aklanmaz 
namussuzlar "adam" sayıp paklanmaz 
zalimleri hane açıp saklanmaz 
hak hukuk bilmenin günüdür bugün

yer altında nefes veren canların 
canları koynundan alınanların 
üç kuruş paraya yakılanların 
hesabın sormanın günüdür bugün

Özlem Çinici
14 mayıs 2014
Manisa



AH GİDENLER!

Tartarak
Yüreklerdeki sevgiyi
Ve insan özünü
Koşarak geçiyor zaman
Vicdan penceremizden

Ah gidenler!
Ekmek parası için
Toprağın altına yatanlar
Yavrularından / analarından
Yavuklularından uzak
Ve çirkin politikaların
Ayak oyunlarından

Söndü sönecek olur bir anda
Alevi sobaların
AVM’lere ışık
Beyzadelere kâr üreten
Santralların

Bir dilim ak ekmek için
Ölümlere
Nöbetçi yazılanlar
Sıraya durur
Vicdan pencerelerİmizde
Kömür karası yüzlerinde
Akasya gözleri / minicik bebelerin

Çark döner
Susar kalır
Gücün ve saltanatın lafazanları
Tanrı’ya atılır suçlar
İktidar koltuklarının altına
Süpürülür günahlar
Ve para kasalarının

Tartarak yüreklerdeki sevgiyi
Akarak doluyor zaman
Selam olsun sana
Emekçi kardeşim
Çakarak kalacaksın / karanlıklarda
Şimşek
Ve hep bir özgürlük
Eşitlik
Kardeşlik türküsü olacaksın
Tükenmeyecek
Umutlarımızın
Gözyaşlarımızdan
Ve sana yaktığımız
Ağıtlardan doğacak
Aydınlığı hayatın!

14 Mayısı 2014 Alper Akçam

1 Mayıs 2014 Perşembe

1927 Yılında Demiryolu İşçilerinin Söylediği 1 Mayıs Marşı

Bir Mayıs

Ey işçi
Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı, senin almışlar elinden.

Sa'yınla edersin de "tufeyli"leri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı, yine bir kin?

Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.

Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
Azm et de esaret bağı kopsun bileğinden,

Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.

Ey işçi
Mayıs birde bu birleşme gününde
Bişüphe, bugün kalmadı bir mani önünde.

Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.

Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin,
Ta'zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin,

Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi,
Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.

Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say.

Birgün bırakınca işi halk şaşkına döndü,
Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.

Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.

Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
Kuvvetedir hak. Hakkını haksızlara anlat.
___Yaşar Nezihe 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu'ndan sonra "Bükülmez" soyadını almıştır.

21 Mart 2014 Cuma

NEVRUZ: TOPRAK ANANIN YILBAŞI GÜNÜ



NEVRUZ: TOPRAK ANANIN YILBAŞI GÜNÜ Bugün 21 Mart, bahar ekinoksu günü, yani toprak ananın yine ve yeniden mahsül vermeye hazır hale geldiği gün. Nevruzu, Anadolu’da geleneksel olarak bugüne özel olarak maydanoz, taze soğan, vb. yeşillikler ve katı haşlanmış yumurta ile yapılan, renklerinden dolayı da bahar çiçeği olan nergise benzetilerek nergisiye denen bir salata-yemek ve de taze nanenin ezilip şeker şerbetiyle karıştırılmasıyla yapılan nevruz şerbeti ile kutlayalım. Bahar ekinoksu günü, içinde bulunduğumuz kadim coğrafyada nevruz, novruz, noruz, newroz, navruz, nowruz, naurız, nooruz, navrez gibi farklı adlarda bilinir. Kelimenin aslı eski Farsça'dan geliyormuş. Yeni anlamındaki nava ve gün ışığı/gün anlamındaki rəzaŋh birleşerek oluşturmuşlardır. Anlamı "yeni gün/günışığı" dır ve günümüzün Farsçasında da hâlâ aynı anlamda kullanılmaktadır (nev: yeni + ruz: gün; anlamı "yeni gün") Nevruz teriminin tarihte ilk yer aldığı kayıtlar, M.S. 2. yüzyıldaki Pers İmparatorluğu kayıtlarıdır, ancak bundan çok daha öncesindeki (yaklaşık MÖ 648 ve 330 yılları arasında) Pers İmparatorluğu altında yaşayan değişik milletlerin Pers Şahına Nevruz gününde hediyeler getirdiğine dair bilgiler mevcuttur. Nevruz, Anadolu ve İran’da kutlandığı gibi Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, Arnavutluk’ta ve Kırım Türklerince, Batı Trakya Türklerince de kutlanan bir doğa bayramı. Nevruzun, bolluk bereket ve ışıklı günler getirmesi dileklerimle...


Nevruz; bahar geldi diye seslenir doğaya
Kış sırasını verir delikanlı bahara
Ağaçlar çiçek açar, kuşlar ötüşür
Uyanır toprak ana
----------------------------
Gül bahçesinde
Kelebekler birbirini kovalar
Halı gibi nakışlanır ovalar
Her taraf mis gibi toprak kokar

Ateşler yakılır meydanlarda
Halaylar çekilir omuz omuza
Dillerden düşmez kardeşlik türküleri
Yaşam sevinciyle dolar yürekler

Kalpler birleşiyorken karanfil fısıldar
Nevruz da yeşerir barış çiçeği
Yeniden dirilirken topraklar
Sulanmasın kanlı gözyaşlarıyla
Ağlamasın analar
Çözüm aranmasın silahlarda

Daha iyi bir dünya için
Bir kez daha kollarını açar tabiat ana
Gece gündüze ulaşır
Soğuk sıcak kucaklaşır
Yer gök şenlenir
--------------------------------
Nevruz çiçeği güzel bir gelin olur bize
Süsler doğayı, emekle, sevgiyle..!

Olcay KASIMOĞLU


Fotoğraflar :Arzu Sarıyer

8 Mart 2014 Cumartesi

8 MART



Selam olsun sırtında dünyayı taşıyan kadına !
Selam olsun göğün yarısına
Selam olsun kavganın gülen yüzüne
Selam olsun
Gül olana gül kokana.
Zalime zulme siper olana
Kadına
Emekçi kadınlara
Selam olsun.


Ahmet Arif

Bugün dünyanın dört bir yanında binlerce kadın, 157 yıl önce greve giden New Yorklu kadın dokuma işçilerinin, 1917’de Şubat Devrimi’nin fitilini ateşleyen Petrogradlı kadın emekçilerin mücadele gününü kutluyor.

8 Mart 1857’de New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve başlamıştı. 40 bin kadın işçinin örgütlediği bu grev o zamana kadar ki en kitlesel kadın eylemlerinden biriydi. Eylemi durdurmak isteyen polis kadın işçilere saldırmış, fabrika yönetiminin de desteğiyle binlerce işçinin fabrikaya kilitlenmişti. Bu sırada çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak can vermişti.

Olaya ABD basınında neredeyse hiç yer verilmemiş, fabrika yönetiminin ve polisin tavrı halktan gizlenmeye çalışılmıştı. Buna rağmen, işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılmıştı.

Neden 8 Mart?
Pek çok ülkede kutlanacak bu gün için ortak amaç ve ilkeler ortaya konmuş olsa da kesin bir tarih belirlenmemişti. Her yıl ilkbahar aylarında farklı tarihlerde kutlanan kadınlar gününün 8 Mart’ta kutlanması kararıysa 1921’de Moskova’da yapılan Üçüncü Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda alındı.

Bu kararla 8 Mart 1857’de yaşamını yitiren 129 kadın işçinin ve 8 Mart 1917’de Şubat Devrimi’nin fitilini ateşleyen grevleri başlatan, “ekmek ve barış” sloganıyla sokaklara dökülen Petrogradlı dokuma işçisi kadınların anısına 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlandı.



 Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. 

Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.


EKMEK VE GÜL
Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında
Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan
Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!
Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız
Ve türkümüzde onların kederli “Ekmek!” çığlıkları
Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz
İş ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”
James OPPENHEIM
Çeviri: Metin DEMİRTAŞ



3 Mart 2014 Pazartesi

" Türk Milleti, Ne Zaman Kendini Kurtulmuş Sayabilir? "*




" Türk Milleti, Ne Zaman Kendini Kurtulmuş Sayabilir? "

Hasan Ali Yücel Anlatıyor:

Kurtuluş kavramı için Atatürk'ün önünde geçen bir olayı, aziz bir hatıra olarak burada anlatmak istiyorum:

Bir gece, Ulu Önder, sofrasındaki arkadaşlardan sormuştu:

-"Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?"

Hazır olanlar, birer birer düşüncelerini cevap olarak kendisine söylüyorlardı. Sonlarda sıra bana gelmişti:

-"Paşam, Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur."

Şeklindeki fikrimi özetlemiştim. Böyle demiştim ama, dedikten sonra da türlü yorumlara alınabilecek böyle bir sözü söylemekten korkmuştum.

Atatürk:

-"Hepiniz, enteresan fikirler söylediniz. Fakat (beni göstererek) bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir."

Diyerek hem müsamahasının, hem geniş anlayışının unutulmaz bir yeni delilini vermişti.

Hasan Ali Yücel*