tag:blogger.com,1999:blog-79745927868926122922024-03-13T08:39:19.861+03:00Tarihsel Dönence "Ormanın tarihini aslanlar yazmadıkça, avcıların hikayelerine inanmak zorunda kalırız." Kenya atasözüArzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.comBlogger257125tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-22914246655299563532023-11-14T20:04:00.000+03:002023-11-14T20:04:43.413+03:00<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgugo-w-NrgKSBKp9x861wRkLoF74wt3eBtN2uUOafLtw2cEUp6wAkKbbaPx1Linumzq68Rig7RvXXC8_wuuT_tY9GVmTAbENGDad-f0LcOGWepGvLUUUCMoWml6H-BhbrunpXFbWDG-354dKoBzoauuhLrRQXVQ0ghzM5kMAztt3_pI20NDTK8zhvGACpg/s525/371.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="317" data-original-width="525" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgugo-w-NrgKSBKp9x861wRkLoF74wt3eBtN2uUOafLtw2cEUp6wAkKbbaPx1Linumzq68Rig7RvXXC8_wuuT_tY9GVmTAbENGDad-f0LcOGWepGvLUUUCMoWml6H-BhbrunpXFbWDG-354dKoBzoauuhLrRQXVQ0ghzM5kMAztt3_pI20NDTK8zhvGACpg/s320/371.jpg" width="320" /></a></div><br /> Ölüm yıldönümünde saygıyla, özlemle anıyorum. <p></p><p> Daha önce hiç okumadığım Orhan Veli şiirini burada paylaşmak istedim...</p><pre><span style="color: red; font-family: Times New Roman; font-size: medium;">AÇSAM RÜZGARA
</span><span style="font-family: Times New Roman; font-size: medium;">
Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş
Mavilerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.
Bir limanda, büyük ve beyaz...
Mercan adalarda bir liman..
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz.
Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin.
Bilmese tadını kederin
Bu her alemden uzak ada.
Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler.
Renklerle çözülse geceler,
Nar bahçelerinde geçse gün.
Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların.
Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,
İller, göller, kıtalar aşmak.
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.
Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün. </span></pre><pre><a href="https://www.siir.gen.tr/siir/o/orhan_veli_kanik/index.html" style="text-decoration-line: none;"><span style="font-family: Times New Roman; font-size: medium;">Orhan Veli KANIK </span></a></pre><p> </p><blockquote><div style="text-align: justify;"><a href="https://www.siir.gen.tr/siir/o/orhan_veli_kanik/index.html" style="text-decoration-line: none;"><span style="font-family: Times New Roman; font-size: medium;">K</span></a>ırk beş yıl önce Ege Bölgesi'nin en doğu Şehrinin küçük ilçesinde öğretmendim. Seksen öncesi herşey boz bulanık,her gün olaylar yaşanırken biz öğretmenler ikişer üçer aynı çatı altını paylaşıyorum. İlk evimiz İlçe meydanın bir arka sokağında, fırın üstündeydi. İlk gelen Küçük kömür sobasını yakar,kocaman salonumuzu ısıtmaya çalışırdı. Geç vakit akşam yemeğimizi yerdik.Bazan öğretmen arkadaşlarımız da yemek konuğumuz olurdu. Neşeli günlerimizde çay faslında o yıl kış boyu şiir okuduk. En güzel Hülya okurdu Orhan Veli şiirlerini. Dinlemekle kalmaz dizeleri yaşardık... Az perdeyi aralar gökyüzüne bakardık lapa lapa kar yağar mutlu olurduk... Arzu Sarıyer </div></blockquote>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-7504405718631300032023-09-11T13:26:00.001+03:002023-09-11T13:26:22.291+03:00siyah önlüklü çocuklar tarihi-yalçın aydınlık<iframe style="background-image:url(https://i.ytimg.com/vi/4Q9R2CNTyVs/hqdefault.jpg)" width="480" height="360" src="https://youtube.com/embed/4Q9R2CNTyVs?si=EsCVuDMmbWPSh4FU" frameborder="0"></iframe>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-31404101551630024352023-09-09T19:29:00.006+03:002023-09-09T19:29:45.964+03:009 EYLÜL İZMİR<p> 101.YIL KUTLU OLSUN!</p><p>"İZMİR İÇİN NE YAZARSAM, SANA ADIYORUM"</p><p>Atilla Köprülüoğlu</p><p>18 Eylül 2022 Pazar </p><p><br /></p><p>Alsancak bir semtin adı değildir. </p><p>O semte adını veren, </p><p>al sancağımızı anlatır bize.</p><p><br /></p><p>Çanakkale Savaşın da 57. Alay Marşı olarak bilinen, Rıfat Bey'in bestelediği güftenin ilk satırları şöyledir.</p><p>'Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı,</p><p>Al sancağı teslim etti, Allah'a ısmarladı'.</p><p><br /></p><p>'Alsancak' adı, verildiği semte Milli Kurtuluş Savaşımız'ın simgesi olarak verilmiştir.</p><p><br /></p><p>İzmir; semt, meydan ve cadde adlarıyla adeta bir Milli Kurtuluş Savaşı Müzesi gibidir.</p><p><br /></p><p>Türk süvarileri 9 Eylül'de kente şimdi Yenişehir'de olan Kervan Köprüsü üzerinden girdiler... </p><p>Onun için o caddenin adı 'Gaziler.'</p><p><br /></p><p>Sonra Altınpark yolu üzerinden hükümet konağına indiler... </p><p>Onun için Altınpark'tan başlayan caddenin adı </p><p>'Anafartalar'. </p><p><br /></p><p>ekran-goruntusu-2022-09-18-222921.png</p><p><br /></p><p>Basmane yolu üzerinden de bir başka süvari gurubu girdi... </p><p>Onun için o caddenin adı </p><p>'Mürsel Paşa'.</p><p>Devamı,</p><p>“'Fevzi Paşa'.</p><p><br /></p><p>'Kapılar'da kente girişi sağlayan ana arterler vardı... </p><p>'Kapılar' adı da oradan geliyor...</p><p><br /></p><p>Sonra Basmane'de Altınpark'ın tam girişinde </p><p>'Muzafferiyet-i Milliye' fırını var...</p><p><br /></p><p>'Ali Çetinkaya Bulvarı',</p><p>'Fahrettin Altay Meydanı',</p><p>'Vasıf Çınar Meydanı', </p><p>'Lozan, Montrö Meydanları'...</p><p>Ve tabi ki </p><p>'Cumhuriyet Meydanı'...</p><p><br /></p><p>Fuar'ın olduğu yer eski İzmir'de Ermeni mahallesiydi.....</p><p>Büyük İzmir yangınından sonra orası imar edildi...</p><p>'Kahramanlar' semti doğdu...</p><p>Sonra; </p><p>'Alsancak'...</p><p><br /></p><p>fb-img-1663489873104-001.jpg</p><p><br /></p><p>Fuarın iki kapısına </p><p>'Lozan ve Montrö' dendi...</p><p>Diğerlerine; </p><p>'26 Ağustos ve 9 Eylül'...</p><p><br /></p><p>Sonra, </p><p>'Mustafa Kemal Sahil Bulvarı' ve </p><p>'Atatürk Stadı'...</p><p><br /></p><p>Sonra Hatay ana vatana katılınca İzmirliler sevinçten 'Hatay' semtini kurdular...</p><p><br /></p><p>Ne mi anlatıyorum değerli dostlar?</p><p><br /></p><p>Türkiye'nin hiç bir kentinde </p><p>'Milli Mücadeleyi ve Cumhuriyeti', sokağında, bulvarında, caddesinde, meydanında, semtinde bu denli yansıtan başka bir kent bulamazsınız...</p><p><br /></p><p>İzmir, canlı ve açık bir </p><p>'Kuvay-ı Milliye ve Cumhuriyet' müzesidir."</p><p><br /></p><p>******************************</p><p>**</p><p>Bu yazı;</p><p>İzmir aşığı,</p><p>Cumhuriyet sevdalısı</p><p>rahmetli akademisyen</p><p>Dostumuz</p><p>Oktay Gökdemir'indir!</p><p>Gökdemir, Tarih, Tarihsel Olaylar ve Kişiler, Türkiye ve Cumhuriyet Tarihi kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır da.</p><p>Bir kez daha özlemle anıyoruz Oktay Hoca'yı...</p><p><br /></p><p>****</p><p><br /></p><p>Evet, İzmir bir kale!</p><p>Peki neyin kalesi?</p><p>Çağdaşlığın, modernliğin, özgürlüğün ve hoşgörünün kalesi!</p><p>Gülümseyen insanların...</p><p>Yeni ve çağdaş olan her şeye duyulan saygının dayanılmaz hafifliğinin kalesi.</p><p>Her daim statükoya karşı çıkanların kalesi.</p><p>Cumhuriyete ve onun kurucu Ata’sına ilelebet bağlılığın kalesi.</p><p>“Özgürlüğüme dokunma” diyenlerin, “Ne olursan ol asla teslim olmam” diyenlerin kalesi.</p><p>Nazlı ve edalı bir Cumhuriyet çiçeğidir...</p><p>Onun için yıllardır direniyor...</p><p><br /></p><p>****</p><p>Urlalı şair-yazar</p><p>Necati Cumalı 'nın "İthaf"ından bu dizeler...</p><p>İzmir, İzmirli, İzmir'e gönül verenlere gelsin yazıyla;</p><p>"Aşklarının tarihi bir şehrin tarihidir diyorum</p><p>Gün gelir aşklarıyla anılır şehirler anılırsa</p><p>Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa</p><p>İzmir için ne yazarsam sana adıyorum!.."</p><p><br /></p><p><br /></p><p>https://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/atilla-kopruluoglu/izmir-icin-ne-yazarsam-sana-adiyorum-18926</p><p> </p><div><br /></div>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-21888813673605567992023-08-31T13:08:00.000+03:002023-08-31T13:08:02.664+03:0030 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI<p> </p><p><br /></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi55ujWDnReHaVGWiR2OqStGXtQT7aShNB3X9_SnJYcqaI9gwQZXAOUrFHfM_2FMQ0stdJH4Ajq4aasLDk0QIUdJlWvLCW-c9uwazUn8CoD9D_8GBawujdZGm31tC8oMATno_14CKb1qbNpnOvyrx5Wm8LqejbJ2ek18_BDcjCQ3q4KAFe8cv8mMlhN9D-K/s2048/IMG-20220826-WA0001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1265" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi55ujWDnReHaVGWiR2OqStGXtQT7aShNB3X9_SnJYcqaI9gwQZXAOUrFHfM_2FMQ0stdJH4Ajq4aasLDk0QIUdJlWvLCW-c9uwazUn8CoD9D_8GBawujdZGm31tC8oMATno_14CKb1qbNpnOvyrx5Wm8LqejbJ2ek18_BDcjCQ3q4KAFe8cv8mMlhN9D-K/s320/IMG-20220826-WA0001.jpg" width="198" /></a></div><br /><p><br /></p><p><br /></p><p>: AFYON KOCATEPE :30 AĞUSTOS 1968</p><p><br /></p><p>KONUŞMACI: FAHRETTİN ALTAY</p><p><br /></p><p>:MUSTAFA KEMAL</p><p><br /></p><p>Tarih, 30 Ağustos 1968'di. Afyon Lisesi'nden bir grup öğretmen, Kocatepe'de yapılacak olan zafer kutlamalarına gittik. Konuşmaların yapılacağı kürsünün yakınında yerimizi aldık. Saygı duruşu ve istiklal marşından sonra konuşmalara geçildi. Gazilere öncelik verildi. </p><p><br /></p><p>*İlk konuşmacı, kurtuluş savaşımızın süvari kolordu komutanı Fahrettin Altay Paşa'ydı. *</p><p><br /></p><p>Bir albay, Paşa'nın koluna girdi. Kürsüye çıkmasına yardımcı oldu. Konuşma süresince de elinde bir şemsiye ile O'nu güneşten korudu. *Fahrettin Altay Paşa konuşmasına şöyle başladı*:</p><p><br /></p><p>"*Bana Mustafa Kemal'i anlatır mısınız*? Dediler. Ben de memnuniyetle kabul ettim ve geldim. Ancak anlatımım kısa olacak. Size 26 Ağustos 1922 sabahı taarruz anındaki bir olayı aktaracağım. Bu şekilde Mustafa Kemal'i anlatmış olacağım." Dedi. Devam etti: "*Planlandığı şekilde 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.00'te başta Mustafa Kemal olmak üzere İsmet Paşa, Fevzi Çakmak, Nurettin Paşa, ben ve diğer komutanlar, ordu karargahı olarak Afyon Kocatepe'deydik*. Plan gereği taarruz, önce top atışlarıyla başladı. Bu bir baskındı. (20) dk. sürdü. Ardından "*Tahrip*" atışları yapıldı. Bu da 10 dk. devam etti. Yunan mevzilerindeki makineli tüfek yuvaları, Yunan topları, tel örgüleri hedef alındı. Komutanlar olarak bizler de top atışlarının sonucunu görmeye çalışıyor, alt kademelere iletmek üzere Mustafa Kemal'in emrini bekliyorduk. </p><p><br /></p><p>Sonuçta Yunan mevzilerinde alevlerin yükseldiğini, hedeflerin vurulduğunu, düşmanın mevzilerini terkederek geri çekilmekte olduğunu gördük. Mustafa Kemal'e yöneldik. O'nun taarruz ve takip emrini bekliyorduk. Ne ki O, gözlerini Yunan mevzilerinden ayırmıyor ve geri çekilen Yunan ordusunu izliyordu. Fevzi Çakmak, sessizliği bozdu. "*Haydi Kemal, düşman kaçıyor, taarruz emrini ver*." Dedi. Mustafa Kemal: "Dur Abi" diye cevap verdi. Bir süre sonra Fevzi Çakmak: "*Kemal, tarihi bir fırsatı kaçırıyorsun, düşman yeni mevzilerine yerleşecek, emrini ver artık*. "Diye israrda bulundu. *Mustafa Kemal*, yine "*Dur Abi*" dedi. Bir süre daha geçti. Fevzi Çakmak : Bu kez "Allah aşkına Kemal ver şu emri, komutanlar seni bekliyor, yeter artık." Diye sesini yükseltti. Mustafa Kemal: yine "Dur Abi" dediği sırada beklenmedik bir olay meydana geldi. *Yunan ordusunun terkettiği mevzilerde cehennemi patlamalar başladı*. Mustafa Kemal'in taarruz ve takip emrini geciktirme sebebi anlaşıldı. Yunan ordusu, geri çekilirken cephe boyunca mevzilere saatli bombalarını yerleştirmiş, askerlerimize tuzak hazırlamışlardı. *Mustafa Kemal'in öngörüsü, büyük bir felaketi önlemişti*. </p><p>Taarruzda ısrar eden Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal'e sarıldı. "*Seni bize Allah mı gönderdi Kemal*" Dedi. Müteakiben süngü hücumu ve ileri top atışları emrini aldık. Alt kademelere ilettik. Sonucu biliyorsunuz. Bana Mustafa Kemal'i anlat dediler. İşte Mustafa Kemal budur." Dedi ve Paşa yine albayın yardımıyle kürsüden indi. Fahrettin Altay Paşa'dan dinlediğim bu olayı ve anıyı, 30 Ağustos Zafer Bayramını kutladığımız bu günlerde siz meslektaşlarımla paylaşmak istedim. 06.09.2018</p><p>Av. Sabri Tanrıkut</p><p><br /></p><p><br /></p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-56251295165665444242023-07-25T11:08:00.002+03:002023-07-25T11:08:24.907+03:0025 TEMMUZ 1938 Atatürk ve İnönü arasında yazışma<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb6M9My-hJrGZonYfuUhY1SgSPf_VpROTju17NFB-jL2FhSmB4tO6ArgdEmKAz-U56Ts8OJCUfLEnuVssacInfQDre_XF_tqRx3O7QYsCnBnjd247--SB1Gv0Zq8tZfTt40Tq2toR__zNBh9JPZlSipHrFVLA5TzsA8to9DHrE4kfFQtR1dLRMLviPde3V/s633/26-27temmuz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="496" data-original-width="633" height="251" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb6M9My-hJrGZonYfuUhY1SgSPf_VpROTju17NFB-jL2FhSmB4tO6ArgdEmKAz-U56Ts8OJCUfLEnuVssacInfQDre_XF_tqRx3O7QYsCnBnjd247--SB1Gv0Zq8tZfTt40Tq2toR__zNBh9JPZlSipHrFVLA5TzsA8to9DHrE4kfFQtR1dLRMLviPde3V/s320/26-27temmuz.jpg" width="320" /></a></div><br /> <strong style="color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; margin-bottom: 0px; text-align: justify;">Atatürk ve İnönü arasında yazışma</strong><p></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">Yıl 1938… Atatürk epey hasta, Dolmabahçe’de yüksek ateşle yatmaktadır. Bu sırada İsmet İnönü’yle araları açık olduğundan, 24 Temmuz’daki Lozan’ın yıldönümünde hiçbir gazete Paşa’nın adını bile geçirmemiştir. Oysa 25 Temmuz’da Atatürk kendine gelir gelmez, ilk düşündüğü şey Lozan olur. Dolmabahçe’de hasta yatan Atatürk, Ankara’da evinde hasta yatan İnönü’ye ulaştırılmak üzere, Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak’a şu notu yazdırır:</p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;"><em style="margin-bottom: 0px;">“Lozan Günü idi; kendisini büyük takdirle, muhabbetle düşünüyorum. Tebrik ederim. O da ben de rahatsız, fena günler geçiriyoruz. O günü hatırlıyorum. Mukabeleye (cevap vermeye) kalkışmasın, yorulmasın. Vedit (Uzgören) arz etsin.”</em></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">Bu ince düşünceli davranış karşısında, İsmet İnönü de 26 Temmuz’da şu yanıtı verir:</p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;"><em style="margin-bottom: 0px;">“Büyük, Sevgili Atatürk,</em></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;"><em style="margin-bottom: 0px;">Lozan Günü vesilesiyle iltifatınızı söyletmek lütfunda bulundunuz. Kendi ızdırabınızı unutarak bana yeniden sağlık, bahtiyarlık verdiniz. Şükran ve minnetlerimi kabul buyurunuz.</em></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;"><em style="margin-bottom: 0px;">Velinimetim Atatürk,</em></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;"><em style="margin-bottom: 0px;">Katiyen eminim ki bu hastalık günlerini geçireceğiz. Siz bütün afiyet ve neşenizle ve şerefle daha çok uzun seneler millet ve memleketi idare buyuracaksınız.</em></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;"><em style="margin-bottom: 0px;">Derin tâzimle ve dayanılmaz bir özleyişle ellerinizden öperim velinimetim.”</em></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">Bu yazışma, aralarında anlaşmazlık çıksa bile, iki büyük devlet adamının birbirlerine olan sevgi ve saygılarının göstergesidir.</p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-85281682379004816652023-07-24T12:05:00.001+03:002023-07-24T12:05:31.318+03:0024 Temmuz Lozan Barış Antlaşması <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/n8kU0Xb_Pfg" width="320" youtube-src-id="n8kU0Xb_Pfg"></iframe></div><br /> <strong style="color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; margin-bottom: 0px; text-align: justify;">İnönü’nün büyük başarısı</strong><p></p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">Lozan Antlaşması’nın imza töreni 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi salonunda yapıldı. İsmet İnönü, Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka’dan oluşan Türk delegelerinin yanına ABD temsilcisi oturmuştu. İngiltere, Fransa ve İtalya devletleri arasında yer alan Yunan Başbakanı Venizelos ise biraz arkaya çekilerek koltuğuna yan oturmayı yeğlemişti.</p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px 0px 20px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">Kürsüye gelen İsviçre Konfederasyonu Başkanı M. Schuer, bir konuşma yaptı. Konuşmasından sonra antlaşma ve eklerinin adını sayan başkan, “Efendiler, buyurun imza edin!” dedi.<br style="margin-bottom: 0px;" />Konferansın genel sekreterliğini yapan M. Massigli, bunun üzerine yerinden kalkıp İsmet İnönü’ye doğru ilerledi ve “Buyurunuz, evvela zat-ı devletiniz imza edeceksiniz,” dedi. İnönü de Mustafa Kemal’in kendisine bu amaçla verdiği altın kalemi ceketinin cebinden çıkararak, antlaşma ve eklerini sükunet içinde imzalamaya başladı.</p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">Tam 8 ay süren diplomatik savaş sona ermiş, Türk tarafının kayıtsız şartsız bağımsızlık için verdiği mücadele başarıya kavuşmuştu.</p><p style="background-color: white; color: #767676; font-family: Roboto; font-size: 15px; line-height: 25px; margin: 0px; overflow-wrap: break-word; padding: 0px; text-align: justify; width: 331.195px;">İsmet İnönü Vakfı </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyPr3BaT1yILvgH0_umZ4Ur3Y2hrEjmW_l3kRdiNAj92U-viqOme1lWKL_wkUvt-EmgtnJuzQGBuzMaki-aQdtuSBMUjhGWsdXWpq4lmCT9esU0dLTF_Is9TZDi7qL7FAGW8S8WjXP3Y5gSXcWe8ohk575rSaFap5Yyui_FSawR7-o3aLr9jufBUCc-FqO/s718/Screenshot_20230724-110052~2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="718" data-original-width="708" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyPr3BaT1yILvgH0_umZ4Ur3Y2hrEjmW_l3kRdiNAj92U-viqOme1lWKL_wkUvt-EmgtnJuzQGBuzMaki-aQdtuSBMUjhGWsdXWpq4lmCT9esU0dLTF_Is9TZDi7qL7FAGW8S8WjXP3Y5gSXcWe8ohk575rSaFap5Yyui_FSawR7-o3aLr9jufBUCc-FqO/s320/Screenshot_20230724-110052~2.jpg" width="316" /></a></div><br /><p></p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-83050931606546806982023-06-23T13:08:00.003+03:002023-06-23T13:08:45.233+03:00İSMAİL HAKKI TONGUÇ<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Türkiye eğitiminin yüce yapı taşı, Köy Enstitüleri mimarlarından, döneminin en başarılı İlköğretim Genel Müdürü, öğretmen, sanatçı, yazar İsmail Hakkı Tonguç 'u ölüm yıldönümünde özlemle ve saygı ile anıyorum... Unutulmaması umuduyla...</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both;">NOT :İsviçre Pedagoji Ansiklopedisi’nde yer verilen tek eğitimcimizdir. Binlerce öğretmen ve öğrenci babası Tonguç Baba. Unutulmayacaksın!</div></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfAu_N6IeP-MH_wcsESPsyWmBcgYMMr93sQoO5R1kiORO5NbaBhgiYrUMBtcLy2NCy2hYHRCeBfKqbnqPlRR9z5yV57OXw0XmW79u8K7EUjM-wBsbrQik7rAH_Mll1YbMjR3qbzcmDvjWlzOrTOCnSD3JoBJOdelnmOWWR8pEQOxjsKIH6frnSw3WVuL6f/s749/IMG_20230623_130222_420.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="749" data-original-width="720" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfAu_N6IeP-MH_wcsESPsyWmBcgYMMr93sQoO5R1kiORO5NbaBhgiYrUMBtcLy2NCy2hYHRCeBfKqbnqPlRR9z5yV57OXw0XmW79u8K7EUjM-wBsbrQik7rAH_Mll1YbMjR3qbzcmDvjWlzOrTOCnSD3JoBJOdelnmOWWR8pEQOxjsKIH6frnSw3WVuL6f/s320/IMG_20230623_130222_420.jpg" width="308" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1m3asc5cyK88kNbOyYlubppz3XpIbuSlGfHcwoRO9oDGt18TSXCj8EB7zK-qukDcUib7pmcFISDy0SzEqnTtvVSvSGhTKj_3vaQbeVZSm2s85krM1YfZaJPDt816eBoemYnGI76cH4hVvg-JmHhtKEGy-0hRMkBDJuSCr7-oql3lBfDObyDSgePevoLev/s745/IMG_20230623_130222_439.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="745" data-original-width="716" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1m3asc5cyK88kNbOyYlubppz3XpIbuSlGfHcwoRO9oDGt18TSXCj8EB7zK-qukDcUib7pmcFISDy0SzEqnTtvVSvSGhTKj_3vaQbeVZSm2s85krM1YfZaJPDt816eBoemYnGI76cH4hVvg-JmHhtKEGy-0hRMkBDJuSCr7-oql3lBfDObyDSgePevoLev/s320/IMG_20230623_130222_439.jpg" width="308" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqis7YrqobTzGeNatBOVs5YRz6GHpsR-ghDrPcd0QEW37O8k2SW1sXETIn-0Cc6w4rCxkw3hIGpMICwkpLJ6XHuIFMJZFd6PAFTDlIiMn_ohffUeXBbKHZdzmJxjZeC5WfDb1656XltdPjJZlMkWRe9OPuhF6IdNLMJvwTV_lEc1a8EKde7pvQeBwcBxPD/s744/IMG_20230623_130222_358.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="744" data-original-width="715" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqis7YrqobTzGeNatBOVs5YRz6GHpsR-ghDrPcd0QEW37O8k2SW1sXETIn-0Cc6w4rCxkw3hIGpMICwkpLJ6XHuIFMJZFd6PAFTDlIiMn_ohffUeXBbKHZdzmJxjZeC5WfDb1656XltdPjJZlMkWRe9OPuhF6IdNLMJvwTV_lEc1a8EKde7pvQeBwcBxPD/s320/IMG_20230623_130222_358.jpg" width="308" /></a></div><br /> <p></p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-23527759169584976852023-04-16T13:30:00.001+03:002023-04-16T13:30:43.241+03:00Marlene Dietrich - Lili Marleen (Türkçe altyazılı)<iframe width="480" height="270" src="https://youtube.com/embed/H5PtGgrwfkU" frameborder="0"></iframe>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-14803125109592561512023-04-14T03:21:00.001+03:002023-04-14T03:21:49.691+03:00BLOG DOSTLUĞU<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqYY_mpyh44In6qv8-85lhwwVZH3YM_CDPJ4uuCJ1DjriqBQB2bNoXk-0AY0sPBJ-s_6GqkgokhUQHHH8st3O1kLyf3veUIm9UO2yc7oVRmgarm8OhBMe8as_jq7wVFnDTMA8f0zPeOSYzaxKm7J-W_MNBPu5yXZJLiKLUWmwovrpMdvD5Ip1yIckB_w/s1280/IMG_20230414_025832_262.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="720" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqYY_mpyh44In6qv8-85lhwwVZH3YM_CDPJ4uuCJ1DjriqBQB2bNoXk-0AY0sPBJ-s_6GqkgokhUQHHH8st3O1kLyf3veUIm9UO2yc7oVRmgarm8OhBMe8as_jq7wVFnDTMA8f0zPeOSYzaxKm7J-W_MNBPu5yXZJLiKLUWmwovrpMdvD5Ip1yIckB_w/s320/IMG_20230414_025832_262.jpg" width="180" /></a></div><br /> Uzun zamandır sevgili Momentos blog dünyasında yaşayan blog dostlarımızın bloglarını <a href="https://open.spotify.com/episode/62WzwnJyammT5tAZkzTu0j">https://open.spotify.com/episode/62WzwnJyammT5tAZkzTu0j</a> özveri ile tanıttı tam 49 hafta,pek çok blog tanıdık,çok güzeldi . Bu hafta son blog tanıtımını yaptı. Bu son! sonsuzluğa göç eden sevgili blog dostlarımızı anma, anılarda yaşatmadır... Saygı ve özlemle anıyorum..<div> Teşekkürler sonsuz Sevgili Momentos.https://sezerozsen.blogspot.com/2023/04/blog-dunyasinda-bu-hafta-50.html?m=1 Blog dostlarım dinlerken bu hikayeyi pek çok anı canlanacak,bir gün paylaşabilme umuduyla. İyi dinlemeler.</div><p></p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-21269572425466262372022-11-25T11:00:00.014+03:002022-11-26T23:42:06.932+03:0025 KASIM KELEBEKLER ÖZGÜR OLMALI<p> https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kelebekler-ozgur-olmali,18596
y</p><p>Yusuf.nazim1@gmail.com</p><p> 2
5 Kasım 2017
Kelebekler özgür olmalı</p><p> </p><p> Bundan 57 yıl önce, Dominik’te üç kelebek kanat çırpmış, dünyanın dört bir tarafında milyonlarca kelebeğin kanat sesleri onları izlemiştir
“Belki bize en yakın şey ölüm ancak bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” /Maria</p><p> </p><p> Tarih 11 Ocak 1937.
Küba’nın doğusunda bir ada. Bu adanın ancak yarısından biraz fazlasına sığabilmiş bir ülke; Dominik Cumhuriyeti.
Ülkenin başkenti Santo Domingo’da sıradan bir gün. Avenida George Washington Caddesi üzerinde hararetli, gri bir kalabalık toplanmış.
Dominik’in tartışılmaz, büyük liderini onurlandırmak üzere, mimar Alfredo González Sánchez tarafından tasarlanmış Obelisco Macho (Obelisk of Santo Domingo) anıtının açılışı yapılmaktadır.
Bayraklarla süslenmiş, 40m yüksekliğindeki bu görkemli anıtın önünde toplanmış ihtişamlı kalabalık, bando müziği eşliğinde “büyük şef” lakaplı, diktatör Rafael Leonidas Trujillo’ya saygılarını sunmaktadır.
* * *
</p><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuCWCeSmM1vcyOt3o9D5oUYVmsqJDdFIZsApIodAh1D-DikPvGitI2hZl_qkKex47iU_ORmm_HOgInkGcwgZYEuHtkS5DlwDBkjUou4SfvpWL39senQ8fXiyZVtsA-WeYtX4TLxesKmiVHW8m_YgcuhUCyPRKXV7lR8SPlE5lXPyfAnh9OHu8mkjR6Yg/s1280/20171124235622_ana-gorsel-2.jpg" style="display: block; padding: 1em 0px; text-align: center;"><img alt="" border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuCWCeSmM1vcyOt3o9D5oUYVmsqJDdFIZsApIodAh1D-DikPvGitI2hZl_qkKex47iU_ORmm_HOgInkGcwgZYEuHtkS5DlwDBkjUou4SfvpWL39senQ8fXiyZVtsA-WeYtX4TLxesKmiVHW8m_YgcuhUCyPRKXV7lR8SPlE5lXPyfAnh9OHu8mkjR6Yg/s320/20171124235622_ana-gorsel-2.jpg" width="320" /></a></div><p>
25 Kasım 1960.
Hava karanlıktır. Bir araç, ağaçların kapattığı yolda kıvrıla kıvrıla yol almaktadır. Aracın içinde, biri sürücünün yanında, diğer ikisi arka koltuklarda olmak üzere üç kadın vardır. Sürücü başını yana çevir, “bir kaza nedeniyle yol kapalı, başka bir yoldan gideceğiz” der, ana yoldan ayrılırlar. Bir süre, başkaca hiçbir aracın gözükmediği, ormanın içindeki bozuk yoldan sarsıla sarsıla yol alırlar. Neden sonra sürücü, ıssız, yabani çalılıklarla dolu bir yerde aracı durdurur. Bakışlarına sinmiş, korkuyla karışık tedirginlik hali, kadınların gözünden kaçmaz.
Birden, arkadan gelen başka araçların farlarıyla ortalık aydınlanır. Artarda gelen silah sesleri duyulur, silahlı adamlar peydahlanır. Kadınları araçtan indirirler. Bir anda kendilerini galiz küfürler eden, kaba, küstah bir insan güruhunun arasında, hoyrat bir itiş kalkış içinde bulurlar. Sebepsiz nefretlerini, elleri arkadan bağlanmış üç kadının üzerine boşaltmaya başlarlar. İçlerinde, biraz önce aracı kullanmakta olan sürücü de bulunmaktadır. Kadınların üzerinde sınadıkları sadece odun, dipçik, demir ve kandan ibaret bir acı değildir. Bambaşka bir kötülük daha akmaya başlar bedenlerine onların. Tarihsel olarak kadın sınıfının üzerinde, başka ve hiç de yabancı olmayan bir erk tarafından sayısız kez tekrarlanmış bir melanetin tezahüründen başka bir şey değildir bu; o kadar menfur, erkeksi, sinsi… Böylece, oradayken kanatılır üç kadının ruhu, bir kez daha kirletilir kadın ırkının asaleti…
Ertesi gün gazetelerde bir haber yayınlanır. Kazayla uçuruma yuvarlanmış bir aracın içinde bulunan üç kadının cesetleri taşınmıştır manşetlere...
Latin Amerika’nın hep kesiktir damarları.
Bunun nedenini, beş yüz yıl öncesinde, kendine yeni sömürgeler arayan "ortaçağ uygarlarının" keşfettikleri zenginlikler üzerinden yarattıkları devasa bir imparatorlukta aramak doğru olsa gerek.
Kendi yarattığı egemenlik alanını bütün bir Latin Amerika’ya yaymaya çalışan ve bulaşmadığı toprak, karıştırmadığı ülke kalmayan ABD’nin Latin coğrafyasındaki daima kanla zuhur etmiş marifetidir bu.
Yapılan darbeler, dış müdahaleler, açık/gizli silah satışları, Latin halkların başkaldırılarına yönelik gerici, dikta rejimlerin desteklenmesi…
Bunlardan biri de Küba’nın hemen yanı başında, Dominik Cumhuriyeti’nde yapılan askeri darbeye olan desteğidir ABD’nin.
1930 yılında Rafael Trujillo liderliğinde yapılan ve otuz bir yıl süren kanlı diktatörlük rejimi boyunca demokrasi askıya alınmış, elli bin kadar insan ölmüş ya da kaybedilmiş, hırsızlık ve yolsuzluklar almış başını yürümüş; hak ve özgürlüklerden eser kalmamış, yandaş bir basın oluşturan diktatörün kendine yakın burjuva sınıfına tanıdığı sınırsız olanaklarla, halk için cehenneme dönen ülke, bir avuç aristokrat elit sınıf için cennet haline getirilmişti.
Tarihteki çoğu diktatörün yaptığı gibi kendine “şef” denilmesinden haz alan Trujillo, ülkedeki şehirlerin, dağların, stadyumların isimlerini kendi adıyla değiştirmiş, bir çok yeni tesisine kendi adının verilmesini sağlamıştı.
Kadınlara düşkünlüğü ile de bilinen diktatörün, düzenlediği bir partide cinsel yakınlık gösterdiği bir kadından, beklediği ilgi yerine okkalı bir tokat yemesi, sonradan bütün dünyaya da mal olacak bir dolu politik, sosyal ve dramatik olayın da başlangıcı olacaktır.
Bir ülkenin diktatörünü, şehrin en gösterişli salonundaki bir baloda, hükümran bir aristokrat sınıfının gözü önünde aşağılayan, Salcedo şehrine bağlı Ojedengua köyünde, varlıklı bir ailenin dört çocuğundan bir olarak dünyaya gelen Minerva Mirabal adlı, 23 yaşındaki devrimci bir kadındır.
Katolik bir yatılı okulunda, iyi bir eğitimle yetişen dört kız kardeşten biri olan Minerva’nın bu onurlu tavrı, ertesi gün, kendisin anne-babasıyla birlikte hapse girmesiyle anında cezalandırılır…
Bu olaydan sonra, diktatörün kılıcı bütün ailenin üzerinden hiç inmeyecektir. Dominik cehenneminde, eşleri ve ailesiyle birlikte zaten yeterince politikleşmiş olan Mirabalların bütün bireyleri bu baskıdan nasibini alacaktır. Tekrarlanan hapisler, eğitimlerindeki engelleme ve güçlükler, sıkı polis takibi; gözaltı ve tutuklamalar, işkencede alınan hasarlar… Tüm bunlarla yetinilmeyip, ailenin ev ve arsalarına el konulması… </p><p> </p><p> </p><p>Diktatörlüğün bu baskıları, kız kardeşleri 14 Haziran Devrim Hareketi adlı Trujillo karşıtı bir yeraltı hareketinde faaliyet göstermelerine yol açar. Bir süre sonra da üç kız kardeş; Minerva (d.1926), Maria (d.1935) ve Patria (d.1924), Clandestina isimli bir direniş örgütün kurucuları arasında yer alarak faşist rejime karşı güçlü bir halk hareketinin doğmasını sağlarlar.
Kardeşlerin en politik olanı, hukuk eğitimi almış olan Minerva’dır. Bu üç kardeşten birinin kod adının “Kelebek” olması, onların, ülkelerinde ve dünyada “Kelebekler” adıyla efsaneleşmesine neden olacaktır.
Artan rejim baskısı, kelebeklerin kanat çırpışı, dalga dalga büyüyen halk hareketi, çılgına dönen bir diktatör ve giderek trajik bir belirsizliğe doğru hızla sürüklenmekte olan bir ülke.
2 Kasım 1960’taki konuşmasında “Bu ülkede iki tehdit var: Kilise ve Mirabel Kardeşler” diyen diktatör Trujillo, adeta özgürlük ve demokrasiden kopmuş kanlı bir rejimin daha nelere yol açabileceğinin işaretini verir gibidir.
Bir akşam üstüdür.
İki hafta önce kendileri de gözaltına alınmış ve serbest bırakılmış olan Mirabel Kardeşler, hapishanedeki eşlerini ziyaret etmişlerdir.
Cezaevi çıkışı, nöbetçi kulübesinin önünden geçip bir taksiye binerler. Kardeşlerden biri ön koltuğa, diğer ikisi arka koltuğa geçer, gidecekleri yeri söylerler.
Hava, griden karanlığa dönmektedir.
Sürücü, koltuğunu düzeltir, dikiz aynasını yoklar, yola koyulur.
Bir süre sonra kocaman, yaşlı ağaçların kapattığı yola girecek, kıvrıla kıvrıla yol almaya devam edeceklerdir.
Takvim yaprakları 25 Kasım 1960’ı göstermektedir.
Maria 24, Minerva 34, Patria ise 36 yaşındadır.
Üç kız kardeşin son görüldüğü andır bu.
* * *</p><p> </p><p> </p><p> Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde bir anıtın önü.
Dominik Cumhuriyeti’nin başkenti Santo Domingo’nun Avenida George Washington Caddesi’ni renkli bir kadın kalabalığı doldurmuştur.
Obelisco Macho anıtı önünde kadınlar hep bir ağızdan Bread & Rose (Ekmek ve Gül) şarkısını söylemektedirler.
Daha önceden Obelisk anıtı, Elsa Nuñez tarafından söylenen “A Song to Liberty” şarkısı (Özgürlük İçin Bir Şarkı) eşliğinde rengârenk resimlerle boyanmıştır.
Dominikli kadınların, diktatörlüğe karşı mücadelesine bir saygıyıı ifade etmek üzere anıtsal bir yapıta dönüştürülmüş obeliskin üç yüzeyindeki devasa resimlerde, üç kadın figürü yer almaktadır.
Bunlar, Dominik diktatörü Trujillo’ya karşı mücadelenin özgürlük kelebekleri Mirabal Kardeşler’den başkası değildir; Patria, Minerva ve Maria.
Bir zamanlar, bir diktatörün kötülüklerini örtmek üzere dikilmiş olan bu anıt, bu kez diktatörlüklere ve şiddete karşı kadın mücadelesinin sembolü olarak bütün dünyaya gülümsemektedir</p><p> </p><p>.
* * *
Bugün 25 Kasım 2017.
Mirabel kardeşlerin ölümünün 57.yıldönümü.
Bundan 57 yıl önce, Dominik’te üç kelebek kanat çırpmış, dünyanın dört bir tarafında milyonlarca kelebeğin kanat sesleri onları izlemiştir.
1981 yılında Kolombiya'nın başkenti Bogota'da 1. Latin Amerika ve Karayipler Kadınlar Kurultayı’nda Mirabel Kardeşler’in öldürüldüğü 25 Kasım, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan edilmiş, 1999'da da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarıyla bu karar tescil edilmiştir.
Obelisco Macho, Avenida George Washington Caddesi
Bugün, bu üç özgürlük kelebeğinin açtığı yoldan yürüyen kadınlar İstanbul’da, Atina’da, Paris’te, Dominik’te ve dünyanın daha birçok şehrinde, kadına yönelik şiddete, işkenceye, cinsel saldırıya karşı “baş eğmemek” üzere, “kız kardeşlik” ruhuyla alanlarda olacaklar.
Kalbim onlarla ve onların çiçekler kadar renkli, güvercinler kadar ürkek, çocuklar gibi heyecanlı ve kelebekler kadar özgür ruhlarıyla beraber...
Eminim ki daha nice yıllar, Avenida George Washington’daki Obelisk anıtı, üzerinde taşıdığı kelebekleriyle, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele’nin sanatsal bir anıtı olarak dünya kadınlarını selamlamaya devam edecektir.
Eminim ki kelebekler özgür olduğu sürece, dünya daha az cinsiyetçi, daha çok şiddetten ve istismardan uzak, daha yaşanası, daha da güzel olacaktır.</p><p> </p><p> https://t24.com.tr/yazarlar/yusuf-nazim/kelebekler-ozgur-olmali,18596</p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-66855294849189278322022-11-25T00:00:00.001+03:002022-11-25T00:11:24.185+03:00DÜNYANIN BÜTÜN ÇİCEKLERİ<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4ydjY9LZuDwaXmH1WNuUykla_KkB0jhNG6IzSE4ClTFlCwsxnvHuRHi73kEnQLRKbrpMb_1yIf1zsOLfjCBFZRq23FsrnILwJxIxm0Gz3JwObpU_f1z_Ep5NVGgTgEXsZPZLjAYXA8QgDxclmgKCHBSlIcdKj9gAr1DjcO8kYjRRJeGgqTsJoN08dIw/s428/ss.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="428" data-original-width="300" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4ydjY9LZuDwaXmH1WNuUykla_KkB0jhNG6IzSE4ClTFlCwsxnvHuRHi73kEnQLRKbrpMb_1yIf1zsOLfjCBFZRq23FsrnILwJxIxm0Gz3JwObpU_f1z_Ep5NVGgTgEXsZPZLjAYXA8QgDxclmgKCHBSlIcdKj9gAr1DjcO8kYjRRJeGgqTsJoN08dIw/s320/ss.jpg" width="224" /></a></div><br /><p></p><div class="yazi_content" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; box-sizing: border-box; color: #333333; font-family: "Open Sans",sans-serif; font-size: 15px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; height: auto; letter-spacing: 0.3px; line-height: 23px; margin: 0px; orphans: auto; outline: 0px none; padding: 0px; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 1; word-spacing: 0px;"><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">ŞEFİK SINIĞ KİMDİR?</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Öğretmen Şefik Sınıg’ın mezarı, şehir mezarlığında bir tepenin üzerindedir. Nüfus kayıtlarına göre, asıl adı ve soyadı Şefık Eren Şınıg’ dır. Ancak, “Şınığ” yerine, “Sınıg” soyadını kullanmıştır.</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Şefık Sınığ, 1925 yılında Konya-Seydişehir’ de dünyaya geldi. Babasının adı Hulusi, annesinin adı Nazife’dir. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden küçük Şefık, hem yetim. hem de öksüz kalır. Kimsesiz kalınca; o yıllarda Denizli’nin Çivril ilçesinde PTT müdürü olan eniştesinin yanına gelir. Burada, ilçenin tek ilkokulu olan 30 Ağustos İlkokulu’nda öğrenime başlar.</p><div class="google-auto-placed ap_container" style="box-sizing: border-box; clear: both; height: auto; margin: 0px; outline: 0px none; padding: 0px; text-align: center; width: 709.719px;"><ins class="adsbygoogle adsbygoogle-noablate" data-ad-client="ca-pub-6044958897867991" data-ad-format="auto" data-ad-status="unfilled" data-adsbygoogle-status="done" style="background-color: transparent; box-sizing: border-box; display: block; height: 0px; margin: auto; outline: 0px none; padding: 0px;"></ins></div><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Çivrilli Osman Gürkan, Isparta-Gönen Köy Enstitüsü’nde tarım öğretmenidir. Çevresinde; zeki, çalışkan, yardıma muhtaç çocukları teşvik ederek, çoğunlukla, okula kendisi götürerek, o çocuklan öğrenim görmelerini sağlar. Şefık de, bu çocuklardan biridir.</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Öğretmen Osman Gürkan, Şefik’i Isparta-Gönen Köy Enstitüsü’ne götürür, Orada, parasız yatılı okumasını sağlar. Ona bir baba şefkati gösterir. Ona sahip çıkar.</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Şefik Sınığ, Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, Afyon-Dinar ilçesi, Sütlaç Köyü İlkokulu’na öğretmen olarak atanır. Burada ilk görevine başlar1949 yılı ekim ayında bir gün, görev yaptığı Sütlaç Köyü’ne yakın Bostancı Köyü’ne futbol oynamaya giderler. O köyde Çivril’den ve Gönen Köy Enstitüsü’nden sınıf arkadaşı olan öğretmen Mehmet Aydeniz görev yapmaktadır Orada, maç esnasında futbol topu patlar. Şefik öğretmen ve arkadaşları, topu tamir etmek için okula girerler. Şefik öğretmen, topu tamir ederken okulun ara duvarı üzerlerine çöker. Yalnızca o ağır yaralanır.</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">O yıllarda, ulaşım şartlan hayli zor olduğundan Çivril e güç şartlarda” getirilir.</p><div class="google-auto-placed ap_container" style="box-sizing: border-box; clear: both; height: auto; margin: 0px; outline: 0px none; padding: 0px; text-align: center; width: 709.719px;"><ins class="adsbygoogle adsbygoogle-noablate" data-ad-client="ca-pub-6044958897867991" data-ad-format="auto" data-ad-status="unfilled" data-adsbygoogle-status="done" style="background-color: transparent; box-sizing: border-box; display: block; height: 0px; margin: auto; outline: 0px none; padding: 0px;"></ins></div><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Doktor Şerif Gürsel, ağır yaralı olan Şefik öğretmeni muayene ediyor ve omuriliğinin hayli ezilmiş olduğunu görüyor. Çaresiz bir şekilde, Çivril’den Sütlaç’a geri götürülüyor ve orada okul odasında yatağına yatırılıyor. Hasta yatağının başında, öğretmen arkadaşı Mehmet Aydeniz. köylülerden bir kaç kişi bekliyor Ancak, durum umutsuzdur. Dünyanın bütün çiçeklerini, köy çocuklarını, öğretmenlik mesleğini çok seven idealist öğretmen ölmek üzeredir.Sürekli öğrencilerini sayıklar Bu sayıklaması gün boyunca sürer. Hep, öğrencilerini, kaderleri kendisine benzeyen o köy çocuklarını sayıklar. Dünyanın bütün çiçeklerini yanına ister. Son sözleri şu olur:</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">BANA ÇİÇEK GETİRİN, DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİNİ BURAYA GETİRİN </p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Daha sonra, yaşama gözlerini kapar. Zorluklarla geçen yaşamı acı bir olayla son bulmuştur. Artık, o çok sevdiği köy çocuklarından, okulundan ayrıdır…</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Bu acı olay, 1949 yılında ekim ayının bir perşembe günü meydana gelmiştir. Çivril’de de duyulan bu acı olay üzerine, bir grup öğretmen arkadaş, bir kamyonla Şefik öğretmenin cenazesini Çivril’e getirmek üzere Sütlaç’a gider. Giden öğretmenler Süleyman Çavdaroğlu, Hasan Başkaya, Ali Dönmez, Rüştü Özen ve Mehmet Reşit Akay’dır. Yanlarında, beraber gittikleri öğretmenlerden birisinin Çivril’ de misafiri olan bir üniversite öğrencisi de vardır. O da çok üzülmüş ve duygulanmıştır.</p><div class="google-auto-placed ap_container" style="box-sizing: border-box; clear: both; height: auto; margin: 0px; outline: 0px none; padding: 0px; text-align: center; width: 709.719px;"><ins class="adsbygoogle adsbygoogle-noablate" data-ad-client="ca-pub-6044958897867991" data-ad-format="auto" data-ad-status="unfilled" data-adsbygoogle-status="done" style="background-color: transparent; box-sizing: border-box; display: block; height: 0px; margin: auto; outline: 0px none; padding: 0px;"></ins></div><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Şefik öğretmen, arkadaşlarınca Çivril’ e getirilir ve şehir mezarlığında toprağa verilir. Mezarının başına adı, soyadı, doğum ve ölüm tarihleri yazılı bir mezar taşı dikilir.</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">Çivril’den öğretmenlerle beraber Sütlaç’a giden üniversite öğrencisi bu acı olayı Ceyhun Atuf Kansu’ya, 1949 yılında anlatır. Şefik öğretmenin o duygu yüklü son sözlerini aktarır. Bu acı olayı ve son sözleri duyan Ceyhun Atuf Kansu çok duygulanır. Şefik öğretmenin anısını, idealistliğini ölümsüzleştirmek için “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı o duygulu, anlamlı şiirini kaleme alır.</p><p style="box-sizing: border-box; margin: 0px 0px 15px; outline: 0px none; overflow-wrap: break-word; padding: 0px;">KAYNAK : Mümtaz Başkaya Öğretmen Dünyası Dergisi Nisan / 2000 Sayı :244</p><div class="alignleft" style="box-sizing: border-box; display: inline; float: left; margin: 0px 10px 0px 0px; outline: 0px none; padding: 0px;"><br /></div></div><div class="etiketler" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; border-top-color: rgba(0, 0, 0, 0.0980392); border-top-style: solid; border-top-width: 1px; border-top: 1px solid rgba(0, 0, 0, 0.098); box-sizing: border-box; color: #999999; font-family: "Open Sans",sans-serif; font-size: 15px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: 0.3px; line-height: 23px; margin: 0px; orphans: auto; outline: 0px none; padding: 20px 0px; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 1; word-spacing: 0px;"><span class="Apple-converted-space"> </span></div><p><br /></p><p>“DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ…</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum</p><p><br /></p><p>Bütün çiçekleri getirin buraya,</p><p><br /></p><p>Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,</p><p><br /></p><p>Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer</p><p><br /></p><p>Bütün köy çocuklarını getirin buraya,</p><p><br /></p><p>Son bir ders vereceğim onlara,</p><p><br /></p><p>Son şarkımı söyleyeceğim,</p><p><br /></p><p>Getirin getirin…ve sonra öleceğim.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,</p><p><br /></p><p>Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,</p><p><br /></p><p>Kaderleri bana benzeyen,</p><p><br /></p><p>Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,</p><p><br /></p><p>Geniş ovalarda kaybolur kokuları…</p><p><br /></p><p>Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,</p><p><br /></p><p>Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,</p><p><br /></p><p>Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,</p><p><br /></p><p>Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini</p><p><br /></p><p>Bacımın suladığı fesleğenleri,</p><p><br /></p><p>Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,</p><p><br /></p><p>Avluların pembe entarili hatmisini,</p><p><br /></p><p>Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.</p><p><br /></p><p>Aman Isparta güllerini de unutmayın</p><p><br /></p><p>Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.</p><p><br /></p><p>Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.</p><p><br /></p><p>Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,</p><p><br /></p><p>Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,</p><p><br /></p><p>Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,</p><p><br /></p><p>Ne güller fışkırır çilelerimden,</p><p><br /></p><p>Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,</p><p><br /></p><p>Korkmadım, korkmuyorum ölümden,</p><p><br /></p><p>Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,</p><p><br /></p><p>Baharda Polatlı kırlarında açan,</p><p><br /></p><p>Güz geldi mi Kopdağına göçen,</p><p><br /></p><p>Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.</p><p><br /></p><p>Muş ovasından, Ağrı eteğinden,</p><p>Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden</p><p><br /></p><p>Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,</p><p><br /></p><p>Eğin türkülerinin içine gömün beni.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,</p><p><br /></p><p>En güzellerini saymadım çiçeklerin,</p><p><br /></p><p>Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.</p><p><br /></p><p>Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,</p><p><br /></p><p>Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,</p><p><br /></p><p>O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.</p><p><br /></p><p>Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,</p><p><br /></p><p>Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,</p><p><br /></p><p>Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,</p><p><br /></p><p>Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.</p><p><br /></p><p>Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,</p><p><br /></p><p>Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,</p><p><br /></p><p>Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,</p><p><br /></p><p>Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,</p><p><br /></p><p>Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,</p><p><br /></p><p>Okulun duvarı çöktü altında kaldım,</p><p><br /></p><p>Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,</p><p><br /></p><p>Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,</p><p><br /></p><p>Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,</p><p><br /></p><p>Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,</p><p><br /></p><p>Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.</p><p><br /></p><p>Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,</p><p><br /></p><p>Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.</p><p><br /></p><p>Ceyhun Atuf Kansu</p><p><br /></p><p>Şefik Öğretmen’in mezarı Çivril’de, yüksekçe bir tepede… O tepe, özellikle de ilkbaharda rengarenk çiçeklerle bezeniyor. Kır ve dağ çiçekleriyle...</p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-8285127885626091552022-11-10T00:23:00.000+03:002022-11-10T00:23:32.293+03:00ATATÜRKBugün 10 Kasım..
Mustafa Kemal Atatürk ölüm yıldönümü..Saygı ,özlem ve minnetle anıyoum...
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhF4f0zMHJULCJgpgVijk5d6iu1qnEDovqTlWS-5EMziGgAHe_ktvsFSDZB_nEZeSja2bjBtOM1SBZP3wr2OOjpSzO1W6m1jpSM_a_I55sbElyOhhqTzDlLiWYA1cQ_bSv2BIcoSgcLnYz6jFsR3tH_IIe3fXY-rUkwYsvPXsLnlb7JacZg3SinUBgZMA/s380/15966056_1718174771529741_4824579143559372438_n.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="276" data-original-width="380" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhF4f0zMHJULCJgpgVijk5d6iu1qnEDovqTlWS-5EMziGgAHe_ktvsFSDZB_nEZeSja2bjBtOM1SBZP3wr2OOjpSzO1W6m1jpSM_a_I55sbElyOhhqTzDlLiWYA1cQ_bSv2BIcoSgcLnYz6jFsR3tH_IIe3fXY-rUkwYsvPXsLnlb7JacZg3SinUBgZMA/s320/15966056_1718174771529741_4824579143559372438_n.jpg"/></a></div>
Mustafa Kemal Atatürk bir hayvanseverdi..
İyi bir hayvansever..
"BİR DAHA BU KUŞUN YEMEĞİNİ GETİRMEYİNİZ"
Olayı Aka Gündüz anlatıyor.
Atatürk bir akşam Florya Köşkü'nde konuklarıyla yemekteydi. Tepeleme bıldırcın kebabıyla dolu kayık bir tabağı getirip sofraya bıraktılar. Başta Atatürk, sofrada bulunanlar birer tane tabağına aldı.
O sırada Salih Bozok eğlence olsun diye, cebinden canlı bir bıldırcın çıkarıp masanın üstüne bıraktı.
Hayvancık, kalabalıktan ve bol ışıktan ürkerek kaçtı; tabakların üzerinden geçip Atatürk'ün kucağına atladı.
Konuşmalar durdu, çatal sesleri kesildi; ortalığı bir sessizlik kapladı.
Atatürk kuşu aldı, okşadı, ceketinin yan cebine koydu. Sonra garsona sofradaki kebap tabağını göstererek şu emri verdi:
"Bu tabağı kaldırınız ve bir daha soframa bu kuşun yemeğini getirmeyiniz."
<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh4BAPyuE5NhDyxWhVXsqljaaLNKxinb5A_9eIBQkRqcoPZHwjova_juU8xvxwocD_JzWaFKvLp-v5I8HFpuxqW1Eb7lt1U9wu5Qynodlu4FJ_hMR86BcEXI1f9le2Qpp6P24jritChZC3vEgk4aI_NrZc0xHD-4sXvOI2BLBeUfg4v_qGGLQhGNbLtw/s770/617c48374e3fe00764d1c0e4.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="433" data-original-width="770" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjh4BAPyuE5NhDyxWhVXsqljaaLNKxinb5A_9eIBQkRqcoPZHwjova_juU8xvxwocD_JzWaFKvLp-v5I8HFpuxqW1Eb7lt1U9wu5Qynodlu4FJ_hMR86BcEXI1f9le2Qpp6P24jritChZC3vEgk4aI_NrZc0xHD-4sXvOI2BLBeUfg4v_qGGLQhGNbLtw/s320/617c48374e3fe00764d1c0e4.jpg"/></a></div>
Yaşamı boyunca 3 köpeği oldu..
Üçü de sadık dostuydu..
İlkinin adı Alp’ti..
1.Dünya Savaşinda doğu cephesinde savaşırken sahiplendi..
Mustafa Kemal izin vermeden Alp çadıra girmez, kimseyi de içeri sokmazdı..
Gözünün içine bakar, ondan talimat beklerdi..
Tam bir bekçiydi..
Çok yaşamadı..
*. *. *
İkinci köpeğinin adı, Alber’di..
Kurtuluş Savaşında esir bir Yunanlı generalin köpeğiydi..
Mustafa Kemal köpeği görür görmez yanına aldı..
Beyaz sarı renklerde bir avcıydı..
Hareketli, oyuncu ve söz dinlerdi..
Öldüğünde Atatürk'ün çok üzüldüğü söylenir..
*. *. *
Mustafa Kemal’in son köpeği ise Foks’tu.
En büyük aşkıydı..
Bir Alman Pointerdi..
Avcı köpeği yani..
Yalova’da fotoğrafçı Hasan Efendi’den 50 liraya satın almıştı..
Kahverengi bir erkekti..
Sevimli ama dik başlıydı..
Hırçın ve kıskançtı..
Atatürk’ten başkasını dinlemez, hatta bazen ona da dişini gösterirdi.
Foks’u çok sevdi Mustafa Kemal..
Yemeğiyle, bakımıyla bizzat kendi ilgilendi..
Çiftleşeceği partnere kadar..
Yıllarca yanından ayırmadı..
Yurtgezilerinde, trende, vapurda, otomobilde hep yanındaydı..
Resmi görüşmeler de bile..
Geceleri Atatürk’ün karyolasının dibine konan özel yastıkta uyurdu..
Foks, Türkiye Cumhuriyetinde Mustafa Kemal’e en yakın canlıydı.
*. *. *
1933 yılında Gaziantep gezisinden sonra Atatürk’ü elinden ısırdı, Foks..
Daha önce bir kaç kez daha ısırmıştı..
Hatta bir keresinde Mili Eğitim Bakanı Reşit Galip’in pantalonunu parçalamıştı..
Bir de Osmanlı geleneklerinden gelen bir valiyi fena korkutmuştu…
Vali korku içinde kaçarken, odadakiler kahkahaya boğulmuştu..
Atatürk “Fenalık yapmak için ısırmadı” dese de, çevresi “Sahibini ısıran köpek iflah olmaz” diyerek Foks’u çiftliğe götürüp iğneyle uyuttu.
*. *. *
Atatürk’ün Foks’tan çok etkilendiği söylenir..
Foks uyutulduktan sonra Atatürk Orman Çiftliği’nin baytarları tarafından derisi soyuldu..
İçi dolduruldu ve gözlerine mavi renkli cam konarak, bir camekan için korundu.
Atatürk kendisine sunulan Foks’un kurutulmuş haline bakamadı ve geri çevirdi.
Foks yıllarca Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesinde kaldı..
Çok çok sonra da anıtkabire devredildi..
Bugün Atatürk ve Kurtuluş Savaşı müzesinde sergileniyor..
(Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-18817022590017400782022-10-29T15:08:00.000+03:002022-10-29T15:08:09.760+03:00CUMHURİYETİMİZ 99 YAŞINDA! <p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDFZ0EJaAvjaocegkZqx53BsMLVz3zy80Q-_3QefKKr0Iq1q0bYfwej308TP0zLqNKNRRMok8d5rRFENWNp2N321FOC8XkzYdHHWFJrGsBUXyMItNdgVZeEDUvJtADKtZwcvgwIVGdXjsZcy__NT35ZlmYaxOCsIRfTY1tJny5BoKZ21sr7-8s9b40dg/s497/8421_1168230119868_1781436_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="497" data-original-width="340" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDFZ0EJaAvjaocegkZqx53BsMLVz3zy80Q-_3QefKKr0Iq1q0bYfwej308TP0zLqNKNRRMok8d5rRFENWNp2N321FOC8XkzYdHHWFJrGsBUXyMItNdgVZeEDUvJtADKtZwcvgwIVGdXjsZcy__NT35ZlmYaxOCsIRfTY1tJny5BoKZ21sr7-8s9b40dg/s320/8421_1168230119868_1781436_n.jpg" width="219" /></a></div><br /><p></p><p>CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN </p><p>Bayramı kutlanan tek yönetim biçimi cumhuriyettir.Onun içindir ki en büyük bayram “Cumhuriyet Bayramıdır”.</p><p><br /></p><p>Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti:</p><p><br /></p><p>Yok edilme tehlikesiyle ortaya çıkmış;tarih bilinçiyle çelikleşmiş,adını ve yazgısını değiştirmiş;enkaz üzerine kurulmuş bir halk devletidir.</p><p><br /></p><p>Anadolu halkının,ülkeyi ele geçirmek isteyen yayılmacı,anamalcı,sömürgeci devletlere karşı başlattığı savaştaki hedefi tam bağımsızlıktı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla elde ettiğini bağımsız devletin yönetim şekli "Cumhuriyet"tir.</p><p><br /></p><p>Halkla kaynaşıp bütünleşmenin,yönetimde ayrıcalıkların kaldırılmasının adıdır.</p><p><br /></p><p>Bir yönetim devrimi olup Atatürk devrimlerinin temelidir.</p><p><br /></p><p>Bağımsızlık ve laiklik temel ilke olduğu gibi çağdaş uygarlık hedeftir.</p><p><br /></p><p>Özgürlükçü ve aydınlanmacı bir yönetsel yapılanmadır.</p><p><br /></p><p>Türkiye Cumhuriyeti: Atatürk’ün deyimiyle” İlelebet Cumhuriyettir”.Bu görüş sevr özlemcilerinin,onu dayatmak isteyen küreselcilerin, gericinin ,yobazın, bağnazın korkulu düşüdür.</p><p><br /></p><p>Sonsuzluğa değin Atatürk cumhuriyeti,hep cumhuriyet diyorsak:Laikliğin çicekleri;halkın gönlünde ,halkın düşüncesinde ,halkın yaşantısında açana değin mücadele etmeliyiz.</p><p><br /></p><p>Çağdaşlıkta, özgür düşüncede ,özgür vicdanlarda en güzel ürünler ancak devrimci cumhuriyette yaşanır.YAŞASIN ATATÜRK CUMHURİYETİ!</p><p><br /></p><p>Arzu Sarıyer</p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-45319262134167982942022-08-26T13:52:00.003+03:002022-08-26T13:52:59.317+03:0026 AĞUSTOS ZAFER HAFTASI 100.YILI KUTLU OLSUN<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjatwFDNXmmrPArj8r-vjmgBIiMEIhKtHbqkmub35IMA65dqyOHIK0UBSlIAK0f5YUVaUnsAFvA2U1v72Oc5ZHcp-R5dpk7wqFGTOYpew3XA7T_p1ZpT6KRCUhc7YkAzfq02qp_Y2vp2RbybJOULDh_Lbj0piDQKfV8RF2bTnElfHC2pqDiK648O4idNg/s2048/IMG-20220826-WA0001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"> <img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1265" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjatwFDNXmmrPArj8r-vjmgBIiMEIhKtHbqkmub35IMA65dqyOHIK0UBSlIAK0f5YUVaUnsAFvA2U1v72Oc5ZHcp-R5dpk7wqFGTOYpew3XA7T_p1ZpT6KRCUhc7YkAzfq02qp_Y2vp2RbybJOULDh_Lbj0piDQKfV8RF2bTnElfHC2pqDiK648O4idNg/s320/IMG-20220826-WA0001.jpg" width="198" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Tepeleri ile ünlü Afyonkarahisar: Kocatepe.Tınaztepe;Çiğiltepe.Kutuluş Savaşımızın ünlü tepeleri...<br /></div> 100yıl önce bugün tepeleri ile ünlü Afyonkarahisar’da “Kocatepe”ye
Başkumandan Mustafa Kemal Paşa , İsmet ve Fevzi Paşalar gece karanlığını
yırtarak tırmanmışlardı.Saat 3.30…<br />
<br />
Sakarya zaferinden sonra işte bir yıl geçmişti.Bir yıl içinde büyük bir
titizlik ve gizlilikle hazırlanılmış olan taarruz zamanı gelmişti.<br />
<br />
<br />
Türk Ordusu Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Afyonkarahisar
Kocatepe'den başlayan; Büyük Taarruz'dan dört gün sonra 30 ağustos 1922
de Dumlupınar'da, Başkomutanlık meydan savaşı ile Büyük zaferi kazandı.<br />
<br />
26 ağustos gecesi 3.30 da Başkumandan Mustafa Kemal Paşa,fevzi ve
İsmet Paşalar Kocatepe'deydiler .Bütün Afyon ovası ayaklarının
altındaydı. 5.30 da askerlere ateş emri verildi .Tek tek tüm mevziler
ele geçirildi.<br />
<br />
Zaferi ”Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir .İleri!. komutunu alan
"Kemalin askerleri " gerçekleştirmiştir. Emperyalizmin uzantısı Yunan
ordusu kesin yenilgiyle yurdu terk etmiştiler.<br />
<br />
Ünlü yazar Falih Rıfkı Atay, şöyle demektedir ."Eğer bagımsız bir
devlet kurmuşsak, özgür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi
dolaşıyorsak ,yurdumuzu batı'nın pençesinden ,vicdanımızı ve düşüncemizi
de Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, bu topraklardan ana bağrının
sıcaklığını duyuyorsak ,nefes alıyorsak, hepsini, herşeyi ,30 ağustos
zaferine borçluyuz!" 30 ağustos zaferini kim gerçekleştirdi Mustafa
Kemal Atatürk!</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilo9leIa6oTETKeMRdgATd4apv98IVDvVylDhjIQmCXTVXUjWo0FWcgaBf3ZpkpkFTna6AQzj4bqNunoS2h6l4BC2w9C1LZzX2AbPkiI_Sc05JU1wMhPPg0ch5bIUxbM7XvNg5N4PJEKcIUmvlJnnTkUbtZNpZbg-hFxJrRbeiUqcKTkqa529V_N8p5g/s960/IMG-20220826-WA0003.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="960" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilo9leIa6oTETKeMRdgATd4apv98IVDvVylDhjIQmCXTVXUjWo0FWcgaBf3ZpkpkFTna6AQzj4bqNunoS2h6l4BC2w9C1LZzX2AbPkiI_Sc05JU1wMhPPg0ch5bIUxbM7XvNg5N4PJEKcIUmvlJnnTkUbtZNpZbg-hFxJrRbeiUqcKTkqa529V_N8p5g/s320/IMG-20220826-WA0003.jpg" width="320" /></a></div><br /><br /></div><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik4qp_yD9TOBiEHZMAPWHjWyv7sWce70CVfpUy3CdzXhSPhh2yy4mCiRwJSYKAhoNVLtIwvH9wwcD3X7AJLOaGmwETQy08XFrwcJhJkjJeV0S4COFmEpLsEZ9LxZ06knIRv3aZzYB8M23UqqanDiEYhI9tMqqrlqJ9xB_DguZHYrTBrxRVrTjQQVQ8kg/s720/IMG-20220826-WA0004.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="720" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEik4qp_yD9TOBiEHZMAPWHjWyv7sWce70CVfpUy3CdzXhSPhh2yy4mCiRwJSYKAhoNVLtIwvH9wwcD3X7AJLOaGmwETQy08XFrwcJhJkjJeV0S4COFmEpLsEZ9LxZ06knIRv3aZzYB8M23UqqanDiEYhI9tMqqrlqJ9xB_DguZHYrTBrxRVrTjQQVQ8kg/s320/IMG-20220826-WA0004.jpg" width="320" /></a></div>2018 Zafer YürüyüşüYürüyüşü Kocatepe-Şuhut Afyonkaahisar DENİZLİ DOĞA SEVERLER DERNEĞİ</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFDvLLjm_Iw-zMgxCSKTo2toBFEQCOMVYijSURqxzCmB_1mm4S0_N2visnRVV6sqsSmdjdkhkRNqrQtnpUn4-dE5UCvgjcjI8Z86iBf9lXsGBYOFifr1KFr6PQhKcWYu05sWz_me41mxmkyZmB8ugBf242d-NpacK9BacRB9xFa4jt0b55A3E10ecqRA/s1600/IMG-20220826-WA0002.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFDvLLjm_Iw-zMgxCSKTo2toBFEQCOMVYijSURqxzCmB_1mm4S0_N2visnRVV6sqsSmdjdkhkRNqrQtnpUn4-dE5UCvgjcjI8Z86iBf9lXsGBYOFifr1KFr6PQhKcWYu05sWz_me41mxmkyZmB8ugBf242d-NpacK9BacRB9xFa4jt0b55A3E10ecqRA/s320/IMG-20220826-WA0002.jpg" width="320" /></a></div>2019 Zafer Yürüyüşü Yürüyüşü Kocatepe-Şuhut Afyonkaahisar DENİZLİ EĞİTİM İŞ SENDİKASI <br /><br /></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /> <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsc9Qnhxs-MGBgJ31J1-ShuU9I3_N19JKLM-c_8pGhtj9z1FK6KCcnqlPbTk3kebXj-2abew2V9NSSVCpoqzkf_zycBUED-vqPHJpSTWidh0yg-QeOeUO21CPsn3q9PIPV0SqB0At3xodw7gaX0U3Mca_-80NDwEGlLlZGZx4y4FFh9rpuZq4CcEOXuQ/s720/IMG-20220826-WA0000.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="720" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsc9Qnhxs-MGBgJ31J1-ShuU9I3_N19JKLM-c_8pGhtj9z1FK6KCcnqlPbTk3kebXj-2abew2V9NSSVCpoqzkf_zycBUED-vqPHJpSTWidh0yg-QeOeUO21CPsn3q9PIPV0SqB0At3xodw7gaX0U3Mca_-80NDwEGlLlZGZx4y4FFh9rpuZq4CcEOXuQ/s320/IMG-20220826-WA0000.jpg" width="320" /></a></div><p> 2014 Zafer Yürüyüşü Kocatepe-Şuhut Afyonkaahisar DENİZLİ ATATÜKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ</p><p><br /></p><p> Satırlarıma tepeleriyle ünlü Afyonkarahisar diyerek başlamıştım.Bir tepe
ve adı çok fazla duyulmayan bir kahramanından söz ederek yazımı
noktalamak istiyorum.Çiğiltepe ve Miralay Reşat Bey.Başkumandan Mustafa
Kemal Paşa Kocatepe’de Büyük Taarruzu yönetirken amacı Tüm Afyon ovası
ve tepelerine mevzilenmiş Yunan birliklerini bozguna uğratıp
,Dumlupınar’da son darbeyi vurmaktı .Bunun için de acele ediyordu.<br />
</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9d4FA62cCc3wRVkqioJpwwXWh-XmKabTIc32qvHmoi70CxEyDku0EOW4pRFIwPNUvFsBhmVVefublgnVSx6WoGMrlX67GWOr-u5oj8nr9o3kZDTzseeNDz703cIJ48_zuJtgVGP0WbzVW/s1600/images%5B1%5D.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9d4FA62cCc3wRVkqioJpwwXWh-XmKabTIc32qvHmoi70CxEyDku0EOW4pRFIwPNUvFsBhmVVefublgnVSx6WoGMrlX67GWOr-u5oj8nr9o3kZDTzseeNDz703cIJ48_zuJtgVGP0WbzVW/s400/images%5B1%5D.jpg" width="400" /></a></div><p> *<br />
Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey ile
Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında şu telefon konuşması geçer: <br />
<br />
``- Niçin hedefinizi alamadınız? <br />
<br />
-Yarım saat sonra bu hedefi alacağım Paşam.`` <br />
<br />
Geçen yarım saat süre içinde Çiğiltepe`yi düşman askerinden alamayan
Miralay Reşat Bey, ``Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam``
diyerek beylik tabancasıyla intihar eder. <br />
<br />
Gazi Mustafa Kemal Paşa Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen
Komutanlığı`nı tekrar telefonla aradığında Miralay Reşat Bey`in intihar
ettiğini öğrenir ve kendisine vedanamesi okunur. <br />
<br />
``Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde, sözümü
yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam`` ifadelerinin yer aldığı Miralay
Reşat Bey`in vedanamesinin ardından geçen 15 dakika sonra Çiğiltepe
düşman askerlerinden kurtarılır. </p><p>*Miralay Reşat Bey Sandıklı toprağında ebedi uykusundadır.Mekanı cennet olsun.Adı bir İlkokulda yaşıyor.</p><p><br /></p><p></p><p></p><p> <br /></p><p></p><p></p><p></p><p></p><p><br /></p><p><br /></p>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-65775730551156711182021-11-10T23:28:00.000+03:002021-11-10T23:28:05.637+03:00"ÇIT,ÇIT,ÇIT"<div class="separator" style="clear: both;"><div style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><div class="" dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><div class="ecm0bbzt hv4rvrfc ihqw7lf3 dati1w0a" data-ad-comet-preview="message" data-ad-preview="message" id="jsc_c_7f" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; padding: 4px 16px 16px; transition-property: none !important;"><div class="j83agx80 cbu4d94t ew0dbk1b irj2b8pg" style="animation-name: none !important; display: flex; flex-direction: column; font-family: inherit; margin-bottom: -5px; margin-top: -5px; transition-property: none !important;"><div class="qzhwtbm6 knvmm38d" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin-bottom: 5px; margin-top: 5px; transition-property: none !important;"><span class="d2edcug0 hpfvmrgz qv66sw1b c1et5uql lr9zc1uh a8c37x1j keod5gw0 nxhoafnm aigsh9s9 d3f4x2em fe6kdd0r mau55g9w c8b282yb iv3no6db jq4qci2q a3bd9o3v b1v8xokw oo9gr5id hzawbc8m" dir="auto" style="animation-name: none !important; color: var(--primary-text); display: block; font-family: inherit; font-size: 0.9375rem; font-weight: 400; line-height: 1.3333; max-width: 100%; min-width: 0px; text-align: left; transition-property: none !important; word-break: break-word; word-wrap: break-word;"><div class="kvgmc6g5 cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;">Bu Fotoğrafta Birazdan Yağmur Yağacak</div></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0.5em 0px 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;"> </div><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZGhSmSUtnMTt6LrR-tWYa6BG6DgmTGHJEhtxMfHRKwEetgw64dzBu4KuqXn_RnQ_dAzG-SFAXFkSb6psJ5j-bVkgeXGX9uj2oQxkk11qb0X-kKZcTo6hvUQbdtXtvQeUOTnF1hGNFafmB/s1200/254254797_4203381679789674_4295751133659440916_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZGhSmSUtnMTt6LrR-tWYa6BG6DgmTGHJEhtxMfHRKwEetgw64dzBu4KuqXn_RnQ_dAzG-SFAXFkSb6psJ5j-bVkgeXGX9uj2oQxkk11qb0X-kKZcTo6hvUQbdtXtvQeUOTnF1hGNFafmB/s320/254254797_4203381679789674_4295751133659440916_n.jpg" width="320" /></a></div><br />Mustafa Kemal’in ölümünden sonra cenazesi, 16 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’ndaki bir katafalka yerleştirilerek halkın ziyaretine açıldı. Bu ziyaret üç gün sürdü. 19 Kasım’da top arabasına konan cenaze Dolmabahçe Sarayı’nın önünden Tophane ve Karaköy yoluyla Eminönü’ne götürüldü. Oradan da Sirkeci ve Gülhane Parkı’na. Gülhane Rıhtımı’ndan Yavuz Zırhlısına alınan tabut, İzmit’te bir trene kondu ve Ankara’ya gönderildi. 20 Kasım 1938’de cenaze artık Ankara Garı’ndaydı.</div><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;">Bu fotoğrafın çekildiği yer, Dolmabahçe Sarayı’ndan Karaköy’e devam eden yolun üzerinde bir mevki. Karaköy Yüksekkaldırım olabilir. Tüm kalabalığın derin bir sessizlik ve kederle cenaze kortejinin önlerinden geçişini beklediği anlaşılıyor. Az sonra önlerinden on iki generalin taşıdığı top arabasının üzerine yerleştirilmiş bir cenaze geçecek, Mustafa Kemal’in tabutu. Falih Rıfkı Atay’ın eşi Şefika Hanım’ın sözleriyle, ‘’millet kaybettiği sevgilisini’’ son kez uğurlamak için bekleşiyor. </div></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0.5em 0px 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;">Sinema en yalın tarifle, dondurulan zaman parçası şeklinde hayatımıza giren fotoğrafın, hareketlendirilmiş halidir. Sinema o zaman parçasına yeniden dönebilme imkanı verir. Sinemada bu fotoğrafın öncesi ve sonrası da olacaktır mutlaka. </div></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0.5em 0px 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;">Atatürk’ün cenazesini taşıyan top arabası göründüğünde fotoğraftaki insanların sıralandığı merdivenlerden ansızın, şiddetli bir dolu yağıyormuşçasına ‘’çıt, çıt, çıt’’ sesleri yükselir. Basamaklardan aşağıya sel gibi düğme akmaktadır. Yüksekkaldırım’a sıralanmış kalabalığın arasında, orada esnaflık yapan ve ikamet eden yüzlerce Yahudi de vardır ve Yahudiler dinlerinin yas geleneğine uyarak, üzerlerindeki ceket ya da gömleklerinin düğmelerini aynı anda koparıp yere fırlatmışlardır.</div></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0.5em 0px 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;">Fotoğraftaki kederin sesi bir filme çekilebilseydi şayet, bu ‘’çıt, çıt’’ sesleri yağmur olarak duyulacaktı!</div></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0.5em 0px 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;"><span style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><a class="oajrlxb2 g5ia77u1 qu0x051f esr5mh6w e9989ue4 r7d6kgcz rq0escxv nhd2j8a9 nc684nl6 p7hjln8o kvgmc6g5 cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x jb3vyjys rz4wbd8a qt6c0cv9 a8nywdso i1ao9s8h esuyzwwr f1sip0of lzcic4wl q66pz984 gpro0wi8 b1v8xokw" href="https://www.facebook.com/ercan.kesal?__cft__[0]=AZX72TaecoCtMgMeFxD7ivgIRV4EAm9Pt94Rke48N7-HxGDD_7fVzVDVvrGWyfOGiMY8IO8qRBfysS7jOCESyrVZ5B0v2h0J5p-Ss6NG8Vbt0ApH_GeTlAgwwDdlmu64_cY&__tn__=-]K-R" role="link" style="-webkit-tap-highlight-color: transparent; animation-name: none !important; background-color: transparent; border: 0px; box-sizing: border-box; color: var(--accent); cursor: pointer; display: inline; font-family: inherit; font-weight: 400; list-style: none; margin: 0px; outline: none; padding: 0px; text-align: inherit; text-decoration: none; touch-action: manipulation; transition-property: none !important;" tabindex="0"><span class="nc684nl6" style="animation-name: none !important; display: inline; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><span style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;">Ercan Kesal</span></span></a></span>(Zamanın İzinde kitabından)</div></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; margin: 0.5em 0px 0px; transition-property: none !important; white-space: pre-wrap; word-wrap: break-word;"><div dir="auto" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; text-align: start; transition-property: none !important;">Fotoğraf:<span style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #050505; display: inline !important; float: none; font-family: 'Segoe UI Historic', 'Segoe UI', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: 19.9995px; orphans: auto; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: pre-wrap; widows: 1; word-spacing: 0px;">Cengiz Kahraman koleksiyonundan</span></div></div></span></div></div></div></div></div><div style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><div class="stjgntxs ni8dbmo4 l82x9zwi uo3d90p7 h905i5nu monazrh9" data-visualcompletion="ignore-dynamic" style="animation-name: none !important; border-radius: 0px 0px 8px 8px; font-family: inherit; overflow: hidden; transition-property: none !important;"><div style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><div style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><div style="animation-name: none !important; font-family: inherit; transition-property: none !important;"><div class="l9j0dhe7" style="animation-name: none !important; font-family: inherit; position: relative; transition-property: none !important;"><br class="Apple-interchange-newline" /></div></div></div></div></div></div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwylmnt-4w1_QeRMlYPgYosUxFjFlyZY-HjfcAiyDTOOP0iEXZA2LyLboglmEtfs78JcOZqLe4QIjLuGbCzgXVrmYfWJG3qyopwG-3mVzNlhLItAHy5EmLZMhza5432WYkSsFSb0U5jRVL/s1200/254254797_4203381679789674_4295751133659440916_n.jpg" style="display: block; padding: 1em 0px; text-align: center;"></a></div>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-77046197847509810082021-09-01T17:01:00.003+03:002021-09-01T17:31:49.479+03:00 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ<br /><p> <img alt="Fotoğraf açıklaması yok." height="309" src="https://scontent.fadb3-1.fna.fbcdn.net/v/t1.18169-9/396128_10150471438599634_429803779_n.jpg?_nc_cat=102&ccb=1-5&_nc_sid=cdbe9c&_nc_ohc=vvxpT-SQ1aMAX8NpST1&_nc_ht=scontent.fadb3-1.fna&oh=2b9268cc01901c5d3d436802a080b753&oe=6156B298" width="320" /></p><div class="topic" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background: url("images/bg-topic.gif") 0% 100% repeat-x rgb(255, 255, 255); color: #292727; font-family: tahoma; font-size: 11px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: 14px; margin: 0px; orphans: auto; padding: 5px 10px 23px 5px; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 1; word-spacing: 0px;">BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI<br /><div class="author" style="color: black; margin: 0px; padding: 0px;"><span class="Apple-converted-space"></span> </div><div class="author" style="color: black; margin: 0px; padding: 0px;"> </div><div class="author" style="color: black; margin: 0px; padding: 0px;">Oyunu sever bütün çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br /></div></div><div class="text" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: white; color: #292727; font-family: tahoma; font-size: 11px; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; letter-spacing: normal; line-height: 14px; margin: 0px; orphans: auto; padding: 29px 20px 5px 7px; text-align: start; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 1; word-spacing: 0px;"><p style="margin: 0px; padding: 0px;">birdirbir, uzun eşek, körebe<span class="Apple-converted-space"> </span><br />bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez<span class="Apple-converted-space"> </span><br />oyun sözcüğünün halkların dilinde<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Oyun koyun çocukların adını)<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Savaşa karşıdır bütün çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br />kışın: kar altında her sabah<span class="Apple-converted-space"> </span><br />tükenip erise de solgun nefesi<span class="Apple-converted-space"> </span><br />yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda<span class="Apple-converted-space"> </span><br />çarkları döndürse de yoksul alevi<span class="Apple-converted-space"> </span><br />savaşa karşıdır bütün çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br />nice ölümlerden geçmislerdir<span class="Apple-converted-space"> </span><br />nice rüzgarlar içmislerdir<span class="Apple-converted-space"> </span><br />gelincik tarlası çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Emek koyun çocukların adını)<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Gökyüzünün penceresinden şimdi<span class="Apple-converted-space"> </span><br />bir kuş havalansa<span class="Apple-converted-space"> </span><br />kanat çırpınışlarında<span class="Apple-converted-space"> </span><br />hayatın yağmalanmış sevinci<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Kuş uçar rüzgar kalır<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Sevinç koyun çocukların adını)<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Uzay denizlerinde şimdi<span class="Apple-converted-space"> </span><br />bir balık ağlasa<span class="Apple-converted-space"> </span><br />gözyasi billurlarında<span class="Apple-converted-space"> </span><br />yüz bin umut kıvılcımı<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Alev uçar nazar kalır<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Umut koyun çocukların adını)<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Çocuk bahçelerinde şimdi<span class="Apple-converted-space"> </span><br />bir çiçek açsa<span class="Apple-converted-space"> </span><br />hüzün sevince dönüşür<span class="Apple-converted-space"> </span><br />sevinç çiçeğe<span class="Apple-converted-space"> </span><br />- Ölüm uçar çocuklar kalır<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Mutluluk koyun çocukların adını)<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Barıştan yanadır bütün çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br />sabah: kuşatılmış bir toplama kampında<span class="Apple-converted-space"> </span><br />ayrılığın tepsisini okşasa da elleri<span class="Apple-converted-space"> </span><br />aksam: yıldızların mor orağıyla<span class="Apple-converted-space"> </span><br />sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi<span class="Apple-converted-space"> </span><br />barıştan yanadır bütün çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br />nice çığlık emmişlerdir<span class="Apple-converted-space"> </span><br />nice korku gezmişlerdir<span class="Apple-converted-space"> </span><br />yürekten hisli sevmişlerdir<span class="Apple-converted-space"> </span><br />güvercin harmanı çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Devrim koyun çocukların adını)<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />Barışı sever bütün çocuklar<span class="Apple-converted-space"> </span><br />beştaş, saklambaç, elim sende<span class="Apple-converted-space"> </span><br />bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez<span class="Apple-converted-space"> </span><br />barış sözcüğünün halkların dilinde<span class="Apple-converted-space"> </span><br /><br />(Barış koyun çocukların adını)</p><p style="margin: 0px; padding: 0px;"> </p><p style="margin: 0px; padding: 0px;"> <span class="Apple-converted-space"> </span><a href="https://siir.sitesi.web.tr/refik-durbas/" style="color: black; text-decoration: none;">REFİ DURBAŞ </a></p><p style="margin: 0px; padding: 0px;"> </p><p style="margin: 0px; padding: 0px;">Fotoğraf İnternet <br /></p></div>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-13924837648811194802021-09-01T15:32:00.001+03:002021-09-01T21:00:09.493+03:00BİR GARİP DÜNYA BARIŞ GÜNÜ. 1 Eylül, yani bugün "Dünya Barış Günü" Nerede?..<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div style="background-color: white; color: #666666; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
BİR GARİP DÜNYA BARIŞ GÜNÜ.</div>
<div style="background-color: white; color: #666666; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
1 Eylül, yani bugün "Dünya Barış Günü"<br />Nerede?..<br />Sadece Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde..<span class="text_exposed_show" style="display: inline;"><br />Dünyanın başka hiç bir ülkesinde değil.<br />Uluslararası anlamda gerçek "Dünya Barış Günü” 21 Eylül'de kutlanıyor..<br />Birleşmiş Milletlerin belirlediği tarih bu.<br />21 Eylül'de 160 ülkede büyük şölenler yapılıyor..<br />Milyonlar meydanlara çıkıyor..<br />Heryerde halkların barış çığlıkları duyuluyor.<br />Bizdeki "Barış Günü" ise dünyadan kopuk ve biraz eski moda..<br />2. Dünya Savaşı'ndan kalma..<br />Kökü, Nazi Almanya'sının Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939'a dayanıyor.<br />O tarihlerde özellikle Sovyetler Birliğinin etkisiyle, Birleşmiş Milletler insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın unutulmaması amacıyla 1 Eylül’ün “Dünya Barış Günü”olarak kutlanması kararlaştırılmıştı.<br />Sovyetler Birliği'nin ve Varşova Paktı'nın dağılmasından sonra bu tarih 21 Eylül olarak değiştirildi..<br />Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarihinde hiçbir zaman barışa önem vermediği için, bu tarih değişikliğini de hiç önemsemedi..<br />O yüzden bugün "Dünya Barış Günü" nü kutlayan tek ülkeyiz ve dünyanın bundan haberi yok.<br />Sözde barış gününde ordumuz Suriye'de savaşırken, içeride iktidar önüne geleni içeri atıyor..<br />Aslında barışın günü olmamalı..<br />Hergün barış olmalı..<br />Çünkü barış insanlığın tek kurtuluşu..<br />Yaşar Kemal'in dediği gibi.<br />“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.”<br />Ya da Ferhan Şensoy'un.<br />"“Eylülün biri, dünya barış günü.<br />Bugün savaşmayalım, yarın bombalaşırız!<br />Savaşseverlerin tatil günü.”<br />Veya Bertolt Brechtt'in..<br />"Ama barış ağaç değil, ot değil ki<br />yeşersin:<br />Sen istersen olur barış, istersen<br />çiçeklenir."<br />Ya da Yannis Ritsos'un.<br />"Çocuğun gördüğü düştür barış.<br />Ananın gördüğü düştür barış.<br />Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış."<br />Barışla Kalın..<br />(Sedat Kaya, Datça)</span></div>
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-34566641419433433762021-08-30T15:51:00.002+03:002021-08-30T17:08:54.413+03:0030 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN…<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwnBCMDiqv8pOZvcwSBxMr3sWo9CH-u7xIPiUu4yeMJAwtIweJaW7BgFZKmD2E1WsPgtT8WAh9zQhT8jYf_rSZfKSm3GvEKx2YbScKMKjI4RuDTr4R8pBBHF5PBl4N6byBOy9pTusizDQZ/s556/14102441_1515475675132986_6317127932417826480_n.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="375" data-original-width="556" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwnBCMDiqv8pOZvcwSBxMr3sWo9CH-u7xIPiUu4yeMJAwtIweJaW7BgFZKmD2E1WsPgtT8WAh9zQhT8jYf_rSZfKSm3GvEKx2YbScKMKjI4RuDTr4R8pBBHF5PBl4N6byBOy9pTusizDQZ/s320/14102441_1515475675132986_6317127932417826480_n.jpg"/></a></div><
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-79346507862032568632021-08-17T17:42:00.001+03:002021-08-17T17:42:58.223+03:00KUŞLAR<div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinaFFYahn27MEMw__n88GQRlVG6T3iMRWc7HrEJIbybX_0vdwmA_5yu8g8HYYhFyCIkACIWZKzptmXURRUgpqvnocHeNIBVV8guxEmaYPgmKbACmSFM1L_hxDju_0ORVhR1CzBnsAz03F3/s2048/Resim+593.jpg" style="display: block; padding: 1em 0; text-align: center; "><img alt="" border="0" width="320" data-original-height="1536" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinaFFYahn27MEMw__n88GQRlVG6T3iMRWc7HrEJIbybX_0vdwmA_5yu8g8HYYhFyCIkACIWZKzptmXURRUgpqvnocHeNIBVV8guxEmaYPgmKbACmSFM1L_hxDju_0ORVhR1CzBnsAz03F3/s320/Resim+593.jpg"/></a></div>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-22247505413355635502020-06-04T00:39:00.002+03:002020-06-04T00:39:19.074+03:00Orhan Kemal Öykülerinde Kız Çocuklar, Çocuk-Kadınlar<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<span class="_1nb_ fwn fcg" data-ft="{"tn":"C"}" style="background-color: white; color: #90949c; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px;"><img alt="Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor, masa ve iç mekan" height="320" src="https://scontent.fadb3-1.fna.fbcdn.net/v/t1.0-9/s960x960/101414932_10158471056006598_4741026360091213824_o.jpg?_nc_cat=104&_nc_sid=8024bb&_nc_ohc=Rh7ToxwFphoAX-uBr68&_nc_ht=scontent.fadb3-1.fna&_nc_tp=7&oh=f1fa813e18dc90cbb87c8d84d34206ce&oe=5EFF310B" width="197" /></span><br />
<span class="_1nb_ fwn fcg" data-ft="{"tn":"C"}" style="background-color: white; color: #90949c; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px;"><span class="fwb" data-ft="{"tn":";"}" style="font-family: inherit; font-weight: 600;"><a data-hovercard-prefer-more-content-show="1" data-hovercard-referer="ARTTjiDVX58u_UgMHAlM7aKfxFio6jUSlEqWuveU-6F4MOPxCRooRKCH3B5RrNjr7yE" data-hovercard="/ajax/hovercard/user.php?id=598051597&extragetparams=%7B%22__tn__%22%3A%22%2CdCH-R-R%22%2C%22eid%22%3A%22ARBqpOfjR30RVMomVB79Q_Cr0CoF5YOBlXwcfEfvd3IlVxLw6mOskYUjGeZWyXfkrygio_U4ffxms9AW%22%2C%22hc_ref%22%3A%22ARTTjiDVX58u_UgMHAlM7aKfxFio6jUSlEqWuveU-6F4MOPxCRooRKCH3B5RrNjr7yE%22%2C%22fref%22%3A%22nf%22%7D" href="https://www.facebook.com/aysesarisayin?__tn__=%2CdCH-R-R&eid=ARBqpOfjR30RVMomVB79Q_Cr0CoF5YOBlXwcfEfvd3IlVxLw6mOskYUjGeZWyXfkrygio_U4ffxms9AW&hc_ref=ARTTjiDVX58u_UgMHAlM7aKfxFio6jUSlEqWuveU-6F4MOPxCRooRKCH3B5RrNjr7yE&fref=nf" style="color: #385898; cursor: pointer; font-family: inherit; text-decoration: none;" title="Ayşe Sarısayın">Ayşe Sarısayın</a></span></span><br />
<div style="background-color: white; color: #1c1e21; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px;">
<div class="_5pcp _5lel _2jyu _232_" data-testid="story-subtitle" id="feed_subtitle_10158471066346598:4:0" style="color: #616770; font-family: inherit; position: relative;">
<span class="f_1bqeicyr3v" style="font-family: inherit;"><span class="fsm fwn fcg" style="color: #90949c; font-family: inherit;"><a class="_5pcq" href="https://www.facebook.com/aysesarisayin/posts/10158471066346598" style="color: #616770; cursor: pointer; font-family: inherit; text-decoration: none;" target="">2 Haziran</a> 2020</span></span></div>
</div>
<div class="mtm _5pco" data-ft="{"tn":"K"}" data-testid="post_message" style="background-color: white; color: #666666; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px; margin-top: 10px;">
<div class="text_exposed_root text_exposed" id="id_5ed815eb263c13a44744030" style="display: inline; font-family: inherit;">
<div style="font-family: inherit; margin-top: 1em;">
Değerli yazarımız Orhan Kemal'i 50. ölüm yıldönümünde 2017 yılında Nilüfer Belediyesi "Yılın yazarı: Sokağın Aynası" sempozyumunda yaptığım "Orhan Kemal öyküler<span class="text_exposed_show" style="display: inline; font-family: inherit;">inde kız çocuklar, çocuk-kadınlar" başlıklı konuşma metniyle anıyorum.</span></div>
<div class="text_exposed_show" style="display: inline; font-family: inherit;">
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Fotoğraflar Necatigil arşivinden: 25 Şubat 1961'de Alman Lisesi'nde yapılan bir edebiyat matinesi, babamın Orhan Kemal'in ev adresini not ettiği kâğıt ve Orhan Kemal'in Şişli camiindeki cenazesinden keder yüklü bir kare -"Bir anda her şey bir yana itilir / Önce ölüm! Ölüme yol!"</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Orhan Kemal öykülerinde kız çocuklar, çocuk-kadınlar</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
60’lı yılların sonunda, çocukluktan gençliğe geçiş sancılarını alabildiğine yoğun yaşadığım, kendime ne çocukların ne de yetişkinlerin dünyasında yer bulabildiğim, ev içlerinde bir türlü geçmek bilmeyen sıcak yaz günlerinde tanıştım Orhan Kemal’le. Önce romanlarıyla, izleyen yıllarda art arda okuduğum öyküleriyle. Bu okumalar yıllarca sürüp gitti; ne zaman açlıktan, yoksulluktan, ekmek kavgasından ve bozuk düzenden söz açılsa, romanlarından, öykülerinden unutulmaz karakterlerle, gerçekçi diyaloglarla, hayatın içinden çıkagelmiş sahnelerle kendini hatırlattı bana; eserlerinden alıntılar yaptığım, değinmeden geçemediğim bir yazara dönüştü gitgide. Bu yüzden “çocukluktan bugüne taşıdığım bir armağan” olarak tanımlıyorum onu. Adana’yı, Çukurova’yı konu alan kitaplarından bilmediğim, çok uzağımda olan hayatları öğrendim, İstanbul’un kenar mahallelerinde, yoksul evlerinde geçen kitaplarından ise kıyısında durup uzaktan izleyebildiğim hayatlara içeriden bakmayı…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Orhan Kemal’in ele aldığı kimi hayatlar, benim de yanı başımdaydı oysa. Beşiktaş’ın arka sokaklarından birinde doğdum, orada okula gittim. Genç yaşta dul kalmış üç çocuklu bir kadın, dikiş makinesinin tekdüze tıkırtıları, kimsesiz bir yaşlı adam, sabahlara kadar dinmeyen öksürükler, sokakta oynayan çocukların neşeli sesleri, patırtılı gürültülü çekişmeleri –yaşam mücadelesi veren dar gelirli insanlar çoğu… Görüntüler silikleşse de, tüm sesler nasıl da yakınlarda yankıyor hâlâ!<br />Birkaç yıl önce, Orhan Kemal’in unutulmaz “Çikolata” öyküsü üzerine bir konuşma hazırlarken fark etmiştim bu gerçeği; fark etmiş ve irkilmiştim. “Çikolata”daki diyaloglar, çocukluğumun geçtiği sokaktan çıkagelmişti sanki. Ama onları duymak, görmek, o sesleri yeniden dillendirmek için Orhan Kemal gerekiyordu. Babamın bir şiirindeki gibi: “Yazmaya Orhan Kemal olacaktı…”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Orhan Kemal’in öykülerindeki kız çocuklarına, geçmişte kalmış bu seslerin yankılarıyla yaklaştım; Ayten’lere, İnci’lere, Behiye’lere, Neriman’lara daha yakından bakmaya çalıştım. Şimdi bana öyle geliyor ki, onun iz bırakmış kadın karakterlerini, Cemile’leri, Güllü’leri, Hacer’leri biçimlendirenler de aynı çocuklar. Erkenden büyümek zorunda kalan bu kızların çocuklukları, çocuk-kadınlarda yaşamaya devam ediyor. Katlanmaya katkı olan hayallerinde, kıskançlıklarında, çekememezliklerinde, küçük isyanlarında, öfkelerinde ve kocaman yüreklerinde en çok…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Yoksul bir semt sokağında, üç çocuk arasında geçen “Çikolata” öyküsü, gücünü yürek yakan konusu kadar ustalıklı diyaloglardan alır. Babası yoğurtçu olan bir kız çocuğuyla, biri kız diğeri erkek iki kardeşin, şekerci dükkânının önünde karşılaşmalarıyla başlayan öyküde, çocukların aile yapılarını, maddi koşullarını, hayallerini ya da öfkelerini ağırlıklı olarak diyaloglardaki ipuçlarıyla görünür kılmaktadır yazar. Çocuklardan ikisi çikolata yemişlerdir daha önce, halaları getirmiştir bir seferinde. Yoğurtçunun kızı ise daha önce hiç çikolata yememiştir, tadını bilmez, ama gururundan dolayı belli etmek istemez, yoksulluğunu göstermemek, altta kalmamak için onları alabildiğine kışkırtır. Öfkelerine yenilen iki kardeş bir çikolata alıp onun gözlerinin önünde yerler, ardından da yaldızlı kâğıdını atıp giderler. Yoğurtçunun kızı da tam gidecekken yerdeki kâğıda ilişir gözü. Çevreyi kolaçan eder, kimsenin kendisini görmediğine emin olduktan sonra buruşuk yaldızlı kâğıdı alır, top gibi atıp tutarak birkaç sokak boyunca yürür, ardından kâğıdı açar ve çikolata artıklarını yalamaya başlar...</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Tüm çocukların sevdiği çikolata, “Sevinç” öyküsünün sonunda da ulaşılamaz bir hayal olarak belirir. Vapurlarda cambazlık gösterileri yaparak para toplamaya çalışan, sarhoş babasından yediği dayakla bir gözünü kaybetmiş kız çocuğu, kazandığı parayla karnını doyuracağını, sinemaya gidip iki gazoz içeceğini söyler anlatıcıya. Daha önce bir kez çikolata yemişliği vardır, hastanede hasarlı gözünü çıkarıp alan doktor sayesinde, “bedavadan”… Vapur iskeleye yanaşırken sona eren öyküde, anlatıcının verdiği parayı kapıp uzaklaşan çocuk, bir an önce çikolataya kavuşmayı hayal eder: “Bir liram olsa, hepsine çikolata alsam, yesem, yesem…”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“İnci’nin Babası (Gurbette)” öyküsünün kahramanı olan küçük kız –ki bu karakter, Orhan Kemal’in geçtiğimiz yıl Unutulmuş Öyküler adlı kitabında toplanan başka öykülerde de çıkar karşımıza- bir “izzetinefis” meselesi yüzünden işsiz kalan ve bir türlü iş bulamayan babasındaki değişimi, artık gülmeyen yüzünün yanı sıra yoksun kaldığı çikolata üzerinden algılar: “Babası bazı akşamlar hiç olmazsa bir çikolatayla gelir, İnci’yi kucağına alır, dizine oturtur, öperdi…”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“İnci’nin Maceraları” öyküsünde, babasını başka bir ildeki cezaevinden çıktıktan sonra ilk kez gören kız çocuğunun hayal kırıklığı anlatılır. Arkadaşı Berin’inki gibi şişman, şakacı, iyi giyimli bir doktor baba beklerken bambaşka biri çıkar karşısına. Zayıf, asık suratlı, ayakkabıları eskimiş bir adamdır babası. Üstelik “şımarık zengin çocuğu” Berin’le arkadaşlık etmesini de engellemiştir. Küçük kızın hayatında iyi gitmeyen her şeyin suçlusu olarak gördüğü babasına karşı geliştirdiği öfke, hayallerini de yönlendirecektir: Kurtuluşu ya babasının yeniden hapse girmesindedir ya da –daha da iyisi- ölmesinde…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Bir başka öyküde (“İnci’nin Maceraları 2”), 1944 yılının, savaşın tüm dünyayı kasıp kavurduğu, en çok dar gelirli, fakir insanları etkileyen, “mutfak kapılarının eskisi gibi aralık bırakılmadığı, çöp tenekelerinde dişe dokunur bir şeyler bulmanın zor olduğu” amansız koşullarında, çok sevdiği Sürmeli kedinin açlıktan yavrularını yemesine tanıklık eden İnci’nin, tüm öfkesini anne kediyi beslemeyen halasına yönlendirmesi, ona beddualar etmesi gibi…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
1969 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’na ve Türk Dil Kurumu ödülüne değer bulunan Önce Ekmek kitabıyla aynı adı taşıyan ve yazarın yaşamı boyunca kafa yorduğu temel meseleyi ele alan öyküde, ekmek derdi yüzünden yazgısı değişen tüm çocuklar Ayten karakterinde simgeleşir. Doktor olmayı hayal eden ortaokul öğrencisi Ayten, işsiz babasının baskılarına, parasızlığa, kaynayamayan tencereye, kirası ödenemeyen eve daha fazla direnemeyecek, ortaokula veda ederek triko atölyelerinde çalışan arkadaşlarına katılmaya karar verecektir. O güne dek karısıyla kızının çalışmasını isteyen babanın içinden pişmanlığa, acımaya ilişkin duygular geçse de susmak zorundadır. Aslolan yaşamın devamıdır, önce ekmek geliyordur, sonra her şey.</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Önce Ekmek” öyküsünde kızının okulu bırakma kararı üzerine ağlayacak kadar duygulanmasına rağmen sessiz kalan baba, “Hırsız” öyküsündeki bir başka işsizle, kızının topladığı bayram harçlıklarını çalmak zorunda kalan çaresiz babayla aynı kaderi paylaşır az çok. “Üç defa saydım, babaannemlerde de saymıştım, on liraydı. Şimdi yedi buçuk liram var. İki buçuk liram kayıp, çalmışlar. Kim çaldıysa Allah ateş etsin, ciğerine bassın!” diye hıçkıran çocuğu anne susturmaya çalışırken, baba tepkisiz, pencereden dışarı bakmaya devam edecektir…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Ayten”, “Atom”, “Rüya”, “Karaçalı” öykülerinde yine Ayten karakterinde, çocuk yaşta çalışmaya başlamış kızları bekleyen hayattan kesitlerle karşılaşırız. “On altı yaşında, bir sap kiraz kadar ince, yanakları al al” Ayten, daha ilk gün, arkadaşlarıyla<br />birlikte işe giderken sarsıcı biçimde tanışır bu yeni dünyayla. Yol üstünde alelacele makyaj yapan kızlara, önlerinden geçerken laf atanlara, bitirim dolmuş şoförünün yapışkan bakışlarına yabancıdır henüz -atölyedeki makinelerin kulakları sağır eden gürültülerine, uğultulara, havada uçuşan tozlara da… Ama bu dünyayı benimsemesi, yeni yeni kıpırdanmaya başlayan cinsel dürtülerine teslim olması uzun sürmeyecek, işyerindeki bütün kızların peşinden koştuğu “Atom” Erol, onun da rüyalarına girecektir kısa sürede. Rüyalar, “iri, yemyeşil gözlerine korkuyla ve titreyerek baktığı” delikanlıyla birlikte, nikâh dairesinde sonlanır. Okuma hayallerinin yerini “Atom” almış, gelecek şimdiden şekillenmiştir. Çocuk yaşta çalışmak zorunda bırakılan tüm yoksul kızların hayali, onun da hayalidir artık. Fabrikada çalışıp evin geçimini sağlayacak, karısına, çocuklarına zulmetmeyen, güçlü kollarıyla onu sarıp sarmalayacak bir kocanın, sağlıklı çocukların, kırk yılın başında yüksek topuklu iskarpinlerini giyip kocasının koluna girerek gezmeye gideceği, komşularına caka satacağı bir hayatın düşlerini kurar. Hayallerin sınırlarını koşullar belirlemektedir, tencere kaynadıkça sorun olmayacak, günlük hayatın hayhuyu içinde ömürler geçecektir.</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Çamaşırcının Kızı” Neriman, yoksulluktan bunalmış, kolay yoldan zengin olma, sınıf atlama hayalleri kuran karakterlerden biridir. Güzeldir, alımlıdır, Lana Turner’e benzer. Lise öğrencisi sevgilisiyle İstanbul’a gidip film yıldızı olacaktır. Kendisini uyaranlara kulak asmaz, kıskançlıkla suçlar onları. El çamaşırı yıkamaktan bıkıp usanan annesi Hacer de destekler kızının hayallerini: “Neriman, o zaman çamaşır yıkamayacağım değil mi?” “Büyük bir artistin annesi çamaşır yıkar mı? Kucakla paramız olacak, otomobilimiz, apartımanımız…” “Apartımanı ben kiraya vereceğim değil mi?” “Elbette…” Yaşanılan hayatın zorluklarına, hayallerle avunularak katlanılabilir ancak. Beş parasız, tıpkı Neriman gibi ayağına giyeceği ayakkabıyı, sırtına atacağı ceketi arkadaşlarından ödünç alan Coni Şevket’in amacı farklıdır oysa. Güzel Neriman’ın sonu, seviştiği yakışıklı oğlanın peşine takıldıktan sonra terk edilip bir muhabbet tellalının eline düşen “Küçücük” gibi olacaktır belki de. Kahramanın adının yine Ayten olduğu bu uzun öyküsü için, “‘Küçücük’ çok sevdiğim bir hikâye,” der Orhan Kemal, yakın dostu Fikret Otyam’a yazdığı 4.4.1960 tarihli mektubunda: “Ama gerçekten çok sevdiğim.”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Bir Dal Gibi”nin kahramanı orta ikide okuldan ayrılmış, bir kitapçının yanında çalışmakta, kurtuluşun yolunu okumakta görmektedir –bu kararında kitaplarla iç içe olmanın da etkisi vardır belki... Annesinin işyerinde başına musallat olan patrona direnir var gücüyle: “Ben çocuğum daha. Böyle şeyler söylenir mi bana? Ayıp değil mi? (…) Ben asıl okumak istiyorum: Okuyamasam bile, Orta diplomamı aldım mı bir bankaya girerim. Annemi el kapısından kurtarırım!”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
İşsizlerin önceliği boğaz tokluğuna da olsa iş bulmak, boğaz tokluğuna çalışanların amacı ise el kapılarından kurtulmaktır bu bozuk düzende…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Yoksulluğun, açlığın pençesine düşen genç kızlar, hatta kız çocukları cinsel sömürüye alabildiğine açıktır bu ortamda, fuhşa sürüklenmeleri işten değildir. Kimileri “Fare Zehiri” öyküsünde bir eczanede kasiyerlik yaparak felçli babasına, kalabalık ailesine bakan onurlu, çalışkan göçmen kız gibi beş delikanlı tarafından kaçırılıp ırzına geçildikten sonra ölüme sürüklenir, kimileri “Kötü Kadın” olmaya. Kimsenin beğenmediği “Kötü Kadın”, dert yanar anlatıcıya: “Herkesin gözlerinin içine bakıyorum. Herhangi bir iş, o da yok. Ölmek istiyorum.” Zor koşullara rağmen dürüsttür hâlâ, yanına sığındığı Ermeni kadının evinde ölüp başına dert olmak istemez: “Kadın zaten fakir. Evinde ölürsem şaşırır zavallı. Ölümü kim kaldıracak? Bir ölünün kalkması için de para ister…” Anlatıcının cebindeki son parayla aldığı simidin yarısını bir solukta yedikten sonra, karşılığını vermeyi teklif eder: “Haydi!” dedi. “Ne var?” “Ödeşelim!” “Neyi?” “Simidi…” “Yarım simide ha?”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Kötü Kadın”ın geçmişi, neden düştüğü belirsizdir, “Kırmızı Küpeler” öyküsünün, gördüğü kötü muameleye, baskılara dayanamayıp evden kaçan evlatlığı Elmas da olabilir bu çaresiz kadın, “Üç Onluk” öyküsünde fahişeliğe yeni adım atan on beş yaşındaki kız da…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Üç Onluk”ta yaşlı bir adamla ilk kez ilişkiye giren bir kız anlatılır.<br />Adama yirmi yaşında olduğunu söyleyen kız, sonradan pişman olup onu durdurmaya çalışsa da başaramamıştır: “Tırnaklarının özenle düzeltilip kız pembesiyle hafifçe boyanmışlığı, kurt kapanından kurtulmak istercesine odanın koyu griliğini şiddetle tekmeleyen çocuk bacaklarıyla çırpınıyordu. –Vallahi kızım, billahi kızım. Yaşım da küçük!” Olay bittikten sonra kızın ilk düşündüğü, eve döndüğünde teyzesine ne diyeceğidir. Yaşlı adamla şu konuşma geçer aralarında: “- Haydi giyin! – Sonra? –Sonra çıkalım, bakkala uğrayalım. – Ne var bakkalda? –Para bozduracağım. – Bana? –Vereceğim. – Teyzem? – İdare edersin. – Külotumun kanı? – Çeşmede yıkarsın. –Nerde kuruturum? –Uzatma. –Külotsuz mu giderim eve? – Kim ne bilecek?” Konuşmanın devamında adamla üç onluk pazarlığı yapan kız, son anda karar değiştirir: “Adamın, yenleri patlak iskarpinleri ilişti gözüne. Bütün parası elli liraydı besbelli. Üç onluğu kendisine vermişti. İki onluğun içinden bir Hisar almıştı, bir kibrit, bir Birinci, bir de Sana. Belki de elleri boş giderdi evine. Yarın sabah koskoca adam ne yapardı? Evden çıkarken, en azından bir onluk bırakması gerekirdi karısına. İlkin birine gidene yirmi beş kuruş. Orta’ya gidene elli. Üniversiteye gidene de an azından bir beşlik vermesi gerekirdi.” Kızın sutyenine sıkıştırdığı üç onluktan birini geri verdiği adam, şaşkın, bakakalır. Paranın her şeye hükmettiği dünyada, kızın merhamet duygusunu tetikleyen de para olmuştur.</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“İki Kız” öyküsünün –ki Behçet Necatigil, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü’nde, “Kötü Kadın” ve “Duvarcı Celâl”le birlikte “Orhan Kemal öykücülüğünün uç noktaları” olarak nitelemiştir bu öyküyü- viranelerde müşteri arayan paçavralar içindeki çocuk karakterleri, “Üç Onluk”ta daha yolun başında olan kızdan farklıdır. Fabrikada, çırçırlarda çalışırlarken, yaşlarının küçük olması yüzünden işten çıkartılan bu kızları, para kazanmaları için aileleri salmıştır sokaklara: “Sizin anneniz, babanız yok mu?” “Vaaar.” “Böyle yaptığınızı biliyorlar mı?” “Biliyorlar.” “Biliyorlar mı?” “Biliyorlar ya, ne var ki?” “Onlar mı diyorlar, gidin böyle böyle yapın diye?” “Demiyorlar ama… Gidin para kazanın diyorlar!” Parayı peşin veren anlatıcı, öykünün sonunda kıza ilişmeden ayrılırken, diğer kızın, “Desene, enayinin biri!” dediğini duyar. Yaş ne kadar küçükse, düzene ayak uydurmak o kadar kolaydır belki de…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
“Behiye” öyküsündeki kız çocuk, hoşlandığı oğlana, altın dişli, saçları briyantinli bitirim Çeçen Hakkı’ya teslim olmuştur ne olduğunu anlayamadan. Aynı yerde, yine Yıldız Parkı’nda, mavi arabası pırıl pırıl, paralı pullu Cemâl Bey’le birliktedir şimdi. Bu defa canı acımaz ilk seferde olduğu gibi, hem Cemâl Bey arabasına bindirmiştir onu. Hiç görmediği Beyoğlu’na götürecek, gezdirecek, yeni külotlar alacaktır. Yıldız Parkı’nda kan lekelerini temizlemek için yıkadığı tek külotu, ıslaktır hâlâ.</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Bu kız çocuklarının hikâyeleri, babamın “Evcik” şiirinin son dizelerini çağrıştırıyor bana: “Ayşelerin kimisi / Yuvadan, evden yoksul / Sert rüzgârlar önünde / Güz yaprakları gibi / Boşluklara savrulur.” Orhan Kemal’in öykülerinde hep boşluklara savrulan kız çocuklar…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Okulun, eğitimin ekmek kavgasının önüne geçemediği bir hayattan gelen Orhan Kemal, çocuk yaştan itibaren atölyelerde, fabrikalarda çalışmak zorunda kaldı, çocukluğunu yaşayamadan büyüyen çocuk-yetişkinler arasına katıldı. “On altı yaşıma kadar baba evi,” diye anlatıyor. “Bunun da galiba on–on iki yılı rahat etmek, ondan sonra bitmez tükenmez bir sıkıntı. Okul-üniversite yoluyla olan öğrenimini yapamamış, elindeki diplomayla sırtını devlete dayayıp iyi kötü rahatça bir ekmeğe kavuşamamış her diplomasız gibi ben de çeşitli işlerde yıllarca sürttüm durdum. Bu arada benim gibi, benden de besbeter yığınla insan tanıdım. Gün geldi hikâyeler, romanlar yazmak varmış nasipte, yazdık. Çok iyi bildiğim insanların ‘ekmek peşinde’ki maceraları bana malzeme oldu. Hemen hemen tek problemim ‘insan ve ekmek kavgası’dır.”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Eserlerinin temel izleği olan ekmek kavgası yüzünden yıllarca hapis yatmış, yargılanmıştır. 1956 yılında Arka Sokak kitabı için açılan davada, hâkim “konularını neden hep fakir fukaradan, işçilerden aldığını, Türkiye’de varlıklı insanların, iyi yaşayanların olup olmadığını” sorduğunda, “Ben gerçekçi bir yazarım,” diye cevap verir. “En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından da haberim yok!”</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Yaşamı boyunca belini büken parasızlıktan, Fikret Otyam’a da yakınır sık sık. “Önce hepsinden önemlisi PARASIZLIK!” diyor 2.6.1964 tarihli mektubunda. “Cepte metelik yok, beşinci aydır ödenmeyen ev kirası bir yanda, öte yanda tamtakır bir ev, bomboş cepler...” Bu satırlar, “Önce Ekmek” öyküsünden çıkagelmiş sanki…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Orhan Kemal’in ele aldığı her konuyu başarıyla aktarması, okurda derin izler bırakması rastlantı değildir kuşkusuz, tanıklıklarla, yaşanmışlıkla açıklanamaz. Sınırsız gözlem yeteneğinin, kaleminin gücüyle birleşmesidir onu bu denli usta kılan. Yalın, süsten ve abartıdan uzak anlatımı, uzun betimlemeler yerine birkaç vurucu sözcükle yarattığı mekân ve atmosfer, metinlerini ağırlıklı olarak konuşmalar üzerinden kurması, kişilerin toplumsal konumlarını, ruh hallerini, düşüncelerini iç ya da dış konuşmalarla görünür kılmasıdır.</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Orhan Kemal’in “tek problemim” olarak nitelediği “insan ve ekmek kavgası”, insanlığın bir türlü çözülemeyen problemi. “Dünya insanlara neden bir kardeş sofrası gibi açılmıyor?” sorusunun cevabı pek de zor olmadığı halde, çözüm yoluna gidilmiyor, gidilemiyor. “Allah deyin, tabiat deyin, doğa deyin ya da, niçin ekmeği tavşan, insanı ardında tazı gibi koşturur? Neden bir yanda buğdaylar yakılırken öte yanda insanlar açlıktan ölür? İnsanın insana kulluğunu yapan şey nedir? Bir lokma ekmek için insanoğlu çokluk neden düşmanının kapısına gider de istemeye istemeye el açar? Yurtlarımızı yuvalarımızı bırakıp bizi gurbetlere düşüren, otel odaları, hanlar ya da pis kahve köşelerinde kara kara, sarı sarı düşündüren nedir? Gurbet üzerine, yokluk üzerine, açlık üzerine yakılan türküler, ümitsiz gecelere yanık yanık salınan bozlakların yüzyıllardır süregelen acısı ne zaman bitecek? Nasıl bitecek?” sorularının cevabı, bu sözlerin üzerinden yarım asır geçtiği halde yok hâlâ. Orhan Kemal’in küçük insanları kentte olsun, köyde olsun sömürülmeye, ezilmeye devam ediyor. Sistemler, yaşama biçimleri, değer yargıları hızla değişirken, ancak insanı insana kul eden düzende hiçbir değişiklik olmazken, dahası, bir zamanlar ayakta kalmanın, hayata tutunmanın temel yolu olan eğitim gitgide değersizleşirken, çocukluğumdan bugüne taşıdığım büyük armağanı, değerli Orhan Kemal’i sıkça hatırlıyor, onun vicdanını daha çok özlüyorum.</div>
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 1em; margin-top: 1em;">
Her şeye rağmen daha iyi, daha adil, herkes için yaşanabilir bir dünyaya dair inancımı yitirmeme gayretiyle, değerli anısı önünde saygıyla eğilerek, bize kattıkları için hep teşekkürle…</div>
<div style="font-family: inherit; margin-top: 1em;">
Ayşe Sarısayın<br />30 Ağustos 2017, Heybeliada</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-48467467509474666772018-01-24T14:12:00.001+03:002018-01-24T14:17:02.360+03:00ANADOLU RÖNESANSI VE KÖY ENSTİTÜLERİ Alper Akçam<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="_5pbx userContent _3576" data-ft="{"tn":"K"}" id="js_j" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 1.38; margin-top: 6px;">
<div style="font-family: inherit; margin-bottom: 6px;">
ANADOLU RÖNESANSI VE KÖY ENSTİTÜLERİ</div>
<div style="display: inline; font-family: inherit; margin-top: 6px;">
Köy Enstitüleri, yarım kalmış bir Anadolu Rönesansı girişimidir.<br />
Rönesans, sözcük anlamıyla yeniden buluş ya da bulgulayış anlamına gelir. Bir kültürün, bir anlık toplumsal uyanışın, geçmişte bulduğu bir altın çağ üzerinden kendini ileriye fırlattığı bir değişim ve dönüşüm anı olarak da tanımlanabilir.<br />
Rönesans kavramını insanlık tarihi açısından geniş bir bakış açısıyla ele aldığımızda yeryüzünün birçok bölgesinde birçok zamanda oluşmuş Rönesanslar olduğunu görmek zor almayacaktır. Tarihçi Toynbee, Çin’de Song dönemindeki Rönesansı Konfüsyüsçü bir maske takmış Budist bir Rönesans olarak tanımlar, Batı’daki Hıristiyan Rönesansı’nı ise “Helenistik” bir maske takmıştır…<br />
Anadolu tarihinde de Rönesans sayılabilecek kimi atılım ve değişimler gözlenebilir. Sözgelimi, yozlaşmış ve kastlaşmış Bizans medeniyetini yıkarak yerine tüm toprakları kullananların geçici mülkiyetine verip kamulaştıran, “Beytülmali Müslimin” kılan Osmanlı devletinin kuruluşu bir İslam Rönesansı sayılabilir. Aynı zaman dilimi içerisinde İslam uygarlığı da bir tıkanma noktasına gelmişti.<br />
Cumhuriyet tarihinin çök özel bir dönemine denk gelmiş Köy Enstitüleri’ndeki sanat ve edebiyat anlayışı, tüm ülkeyi yerinden oynatacak yarım kalmış bir mucize, bir Rönesans çıkışıdır aynı zamanda. Edebiyat alanında ünlenmiş Köy Enstitülü yazarların yapıtları edebiyat kuramları ışığında daha yakından gözlendiğinde, içerdikleri farklı bir zenginliğin de farkına varılabilmektedir.<br />
Türkçe yazında halkın konuşma dili olan Türkçe’nin kullanılmasıyla birlikte halk kültürü öğeleri üst kültürümüze, roman ve yazın dünyamıza da taşınmaya başlamıştı. Ancak, halk kültürünün değişimci, yenileştirici “grotesk” öğelerinin yazınsal alanda yaşam bulmasını asıl sağlayan Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlar olmuştur. Batı Rönesansı üzerine ayrıntılı çalışmaları olan kültürbilimci Mihail Bahtin’in, Rönesans kapısı olarak gördüğü Rabelais romanı ile Köy Enstitülü yazarların yapıtları, halk kültüründen seçip aldıkları ve kurguladıkları arasında büyük koşutluklar bulunmaktadır.<br />
Rabelais romanının Batı Rönesansı için çığır açıcı bir yeri olduğu bilinir. Rabelais’in açtığı yoldan Cervantes’ten Goethe ve Shakespeare’e diğer Rönesansçılar geçecektir. Rabelais, ortaçağın tekil dilli söylemine karşın pagan dönemden beri süregelen, halk yığınlarının belirli şenlik günlerinde doruğa ulaşmış karnavalcı çoklu imge sistemini üstkültüre taşımış, bir tür yenidendoğuşa uğratmıştır. Rabelais romanının ana dokusunu grotesk halk kültürü oluşturur.<br />
Avrupa Rönesansı’nın ana öğesi olan ve gülmeceye dayanan halk kültürü, insanlık kültürünün tarihsel boyutu içinde evrensel bir özellik gösterir. Halk kültürünün tüm yeryüzünde özdeş veya benzeşik özellikler gösteren niteliğini, ulusal sınırlar ve denizlerle birbirinden ayrılmış kıtalar bile bölüp parçalayamaz.<br />
Halk kültürünün tam karşısına da ortaçağ kültürünü koyduğumuzda, Rönesans’ın insanlığa getirdikleri daha iyi anlaşılacaktır. “Hoşgörüsüz, tek yanlı bir ciddiyet havası, resmi Orta Çağ kültürünün tipik özelliğiydi. Orta Çağ ideolojisinin içerdikleri –çilecilik, kasvetli kadercilik, günah, ceza, ızdırap baskıcılığı ve sindiriciliğiyle feodal rejimin karakteri- bu öğelerin tümü, buz gibi taşlaşmış bu ciddiyet havasını belirlemiştir. Doğruyu, iyiyi temel ve anlamlı olan her şeyi ifade etmeye uygun yegâne havanın bu olduğu sanılıyordu. Bu ciddiyetin öğeleriyse korku, korkuyla karışık dinsel saygı ve alçakgönülllüktü.” (M. Bahtin, Rabelais ve Dünyası, s 101)<br />
Halk kültürü, büyük ölçüde kozmik zaman ve sonsuz uzamı taşıyan öğelerle yüklüdür. Kimi coğrafi ve tarihsel kesitlerde, sınıfsal hegemonyalardan, yönetim biçimlerinden, iktidarlardan görece bağımsız bir varoluşla toplumsal iletişim içinde yoğunlukla öne çıkar, her türlü yasak ve tekil söylem karşısında üstünlük kazanır. Ritüellerde, bizim kültürümüzdeki seyirlik köylü oyunlarında, Karagöz’de, Hoca Nasreddin’de, halk anlatılarında en görünür biçimini alan bu tarzı Bahtin şöyle tanımlıyor:<br />
“bağdaştırmalı, debdebeli gösteri, hiyerarşi ve ayıbın ortadan kalktığı karnavalcı yaşam, sahnesiz, katılımlı karmaşa, sıcak, karşılıklı temas, tuhaflık, uygunsuz birleşmeler, saygısızlık, karnaval kralına şaka yollu taç giydirme ve tacı alma; dünyevi otoriteyle alay edip onu küçük düşürme, kendisini yenilemeye zorlama, yüksek/alçak, genç/yaşlı, üst/alt, hamile olan ölü gibi ikicikli imgelerin kullanımı, giysilerin ters giyilmesi, başa geçirilen don ya da pantolon, şapka yerine tas, parodinin karnavalımsı doğası, her şeyi eğip büken bir aynalar sistemi..”<br />
(M. Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s 186-190.)<br />
“Karnaval, sahneye çıkılmaksızın ve icracılarla izleyiciler arasında bir ayrım yapılmaksızın gerçekleşen bir törendir. Karnavalda herkes etkin bir katılımcıdır, karnaval edimine herkes katılır.” (M. Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s 184.)<br />
Bahtin’in Avrupa-Asya kültürleri içinde tanımını yaptığı karnavalcılık geleneği, Octavio Paz’ın Latin Amerika kültürü içinde tanımladığı Fiesta geleneği ile örtüşmektedir. “…Fiesta gerçek bir yeniden yaratılıştır. (…) Seyirci ile oyuncu yönetici ile yönetilenler arasındaki sınır kuleleri kalkar. Fiesta’ya herkes katılır ve bırakır kendini onun sarıp sarmalayan akışına. (…) Erkekler kadınlar gibi giyinir, efendiler sanki köleler, yoksullar da zenginler gibi! Askerler, rahipler ve yasalarla alay edilir. Kutsal şeyler çalınır, dinsel ayinlere küfürler savrulur.” (Octavio Paz, Yalnızlık Dolambacı, s 55-57.)<br />
Mihail Bahtin, arkasından Cervantes’in, Shakespeare’nin, Goethe’nin geçeceği Rabelais romanı için şu değerlendirmeyi yapar.<br />
“Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Başından sonuna kadar romanın tamamı, yazıldığı zamanın hayatının ta derinlerinden çıkıp yeşermiştir. Rabelais’in kendisi de o hayatın bir parçası, o hayata ilgi duyan bir tanıktır.” (Rabelais ve Dünyası, s 471) Bahtin’in Rabelais’e yönelik bu saptaması, Türkiye’de Köy Enstitüsü kökenli yazarlarda gözlenecektir. Enstitülü yazarların metinleri, yaşamla olağanüstü iç içe öğeler barındırırlar; aynı zamanda, kendi anlatımları ve söylemleri içinde biriciklik taşırlar.<br />
Köy Enstitüsü çıkışlı yazarların yapıtlarında çok sesli romanın önemli elemanları sayılan, heteroglossia, diyalogcu biçem, parodi, ironi gibi dolaylı anlatım yöntemlerinin zenginliği de kolaylıkla görülebilecektir.<br />
Köy Enstitülü edebiyatçılar Batılı kodlarla kendi toplumunu çözmeye ve değiştirmeye yönelmiş öncüler gibi görülmemelidir. Onlar bir Doğu toplumunun iletişim araçları arasından, kendi dilleri ve yaşam gelenekleri içinde var olan değişimci güçle hem kendi aynalarını kurmuş, hem bu aynadan Batı dil ve kültürüne ışık tutarak, farklı bir perspektif, prizmatik bir bakış açısı oluşturmuştur.<br />
Köy Enstitülü yazarların öncülük ettiği, köy yaşamını konu edinmekle birlikte kentsel alana ve özellikle göçe de uzanan temaları da kullanan metinler, gülmeceye dayalı değişim ve yenileşme gücünü taşıyan özel bir nitelik barındırmaktadır. Köy Enstitüleri’nin kurucusu büyük kültür devrimcisi Baba Tonguç’un “Biz Anadolu’da korkuya karşı savaş veriyoruz” sözü hiç unutulmamalıdır.<br />
Anadolu Rönesansı’nın ilk işaret fişeğinin İç Anadolu bozkırlarından, Mahmut Makal tarafından atılmış olması da işin ayrı bir yönüdür. Ümit Kaftancıoğlu ve Dursun Akçam, Kuzeydoğu Anadolu’nun çoksesli, çok dilli, çok inanışlı kültürler mozayiği içinde doğup büyümüşlerdir. Fakir Baykurt, Göller yöresinin göçebe gelenekli Türkmen, Yörük kültürleri içinde dünyayı tanımıştır. Makal’ın yaşadığı coğrafya ise, ocakların, şıhların dedelerin kol gezdiği İç Anadolu’nun yerleşik bozkırıdır. Makal, tek sesli teolojik kültürün örtüsünü aralayıp alttaki halk kültürünün grotesk gücüne ulaşmayı başarmıştır. 1957 yılı yayınlanmış “Memleketin Sahipleri”nde halk kültürünün tekil anlatımlı kutsal dil içine uzanmış cin, peri, ocak hikâyeleri cirit atmaktadır. İnsan ve hayvan kılığındaki cinler, periler dolaşmaktadır ortalıkta. Cinler iyilik yapıp yol da göstermektedirler (Memleketin Sahipleri, s 58). Eşek ölüsünün yattığı yeri “yatır” diye satarak geçinen hocaların hikâyesi teolojik tekil dile ve karanlığa meydan okumaktadır. Nazar değmemesi için ceplere eşek dışkısı konmaktadır (Kuru Sevda, s 57)<br />
Bahtin’in grotesk kültürün önemli imgeleri arasında tanımladığı hayvan dışkısı, sansürsüz cinsellik kol gezmekte, kutsal kavramlara da dil uzatılmaktadır. “Gelgelelim yeğenim, ellerin derdini bıçak gibi kesen fışkı, benim derde ‘ayağını topla’ bile demedi. O da beribenzer bir fışkı olsa hiç gönlüm kalmaz. Nasıl ya, Sultan Sülman’ın hamamı gibi; tütüyor… Akşam fışkıdan çıktıktangelli yattım; sabahadan zor geldim kendime.” (Memleketin Sahipleri, s 36) “Deli Kazım, ‘ötekilerinki yağmur yağdırmadıysa, dolu da yağdırmadı. Bu kendine hayrı olmayan deyüsün muskası batırdı Gâvur Yeri’ni. Cünüp herif! Bundan sonra sana muska yazdırırsam, üçten dokuza şart olsun’ dedi…” (Memleketin Sahipleri, s 46)<br />
Latife Tekin’in Makal’dan kırk yıl sonra kaleme aldığı ve onu tüm dünyaya tanıtan “Sevgili Arsız Ölüm”ünün Huvat’, Atiyesi, Dimrit’i, ‘Ninnisare ninnisare’li eşek hikâyeleri, Mahmut Makal’ın “Memleketin Sahipleri” arasından çıkıp gelmiş gibidir. 1950’de yayınlanmış Bizim Köy’de köylünün oyunculuğunu edebiyata taşıyan Makal’ın biçemi, 1957’de dil oyunculuğunun ustalığına gelmiştir.<br />
Mahmut Makal’ın yapıtlarında göze çarpan diğer özellik, diğer enstitü yazarlarında da örneklerini göreceğimiz yaygın lakap kullanımıdır. Halk kültürünü içselleştirmiş olan yazar, bu dili yazınsal ortama da taşımaktadır. Makal’ın kendi anlatımıyla, yüz otuz haneli köyünde asıl adıyla anılan kişilerin sayısı onu geçmemektedir. “Asıl adıyla anılan, on kişiyi geçmez köyde. Daha çok takma adıyla anılar insanlar.” (Bizim Köy, s 72). Kumbulu, Cıkcık Sülman, Alanın oğlu, İdalı, Bildiri, Dınkırı, Karaca, Çullu, Tönbe, Fosur diye sıralanır lakaplar. Okulda kayıt için ad sorduğunda, öğrencisi “Hassik” diyecektir adına.<br />
(Devamı Söyleşide!...)<br />
25 yıl önce bugün karanlık güçler tarafından aramızdan alınan Uğur Mumcu’nun anısına saygıyla; (Foto: Dursun Akçam ve Uğur Mumcu)<br />
24 Ocak 2017, Alper Akçam</div>
</div>
<div class="_5pbx userContent _3576" data-ft="{"tn":"K"}" id="js_j" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 1.38; margin-top: 6px;">
<div style="display: inline; font-family: inherit; margin-top: 6px;">
<br /></div>
</div>
<div class="_5pbx userContent _3576" data-ft="{"tn":"K"}" id="js_j" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 1.38; margin-top: 6px;">
<div style="display: inline; font-family: inherit; margin-top: 6px;">
<img alt="Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, yazı" src="https://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net/v/t1.0-9/26904543_10155535562823401_8529676650837134477_n.jpg?oh=459c79433b9fe89c6da1eea391342b7e&oe=5ADD60BE" /></div>
</div>
<div class="_3x-2" data-ft="{"tn":"H"}" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px;">
<div data-ft="{"tn":"H"}" style="font-family: inherit;">
<div class="mtm" style="font-family: inherit; margin-top: 10px;">
<div class="_2a2q" style="font-family: inherit; height: 238px; overflow: hidden; position: relative; width: 476px;">
<a ajaxify="https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10155535562248401&set=pcb.10155535563468401&type=3&size=600%2C395&source=13&player_origin=story_view" class="_5dec _xcx" data-ft="{"tn":"E"}" data-ploi="https://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net/v/t1.0-9/26904198_10155535562248401_4340217395763763879_n.jpg?oh=959a230399c971932fe79478cb694560&oe=5AE252A7" data-render-location="permalink" href="https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10155535562248401&set=pcb.10155535563468401&type=3" id="u_0_10" rel="theater" style="color: #365899; cursor: pointer; display: block; font-family: inherit; height: 238px; left: 0px; position: absolute; top: 0px; width: 237px;"><img alt="Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, oturan insanlar" src="https://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net/v/t1.0-9/26904198_10155535562248401_4340217395763763879_n.jpg?oh=959a230399c971932fe79478cb694560&oe=5AE252A7" /></a></div>
</div>
</div>
</div>
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-10367052968177351422017-11-26T01:31:00.002+03:002017-11-26T01:44:07.705+03:00MİMDİR<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="background-color: white; color: #4c3f4c; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 18px; font-stretch: normal; font-weight: normal; margin: 0px; position: relative;">
<a href="https://arzusariyer.blogspot.com.tr/2017/11/mim-tozlu-ve-ykk-bloglarn-temizligi.html" style="color: #ee32ff; text-decoration: none;">Mim, 'Tozlu ve yıkık blogların temizliği'</a></h3>
<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="font-stretch: normal; margin: 0px; position: relative;">
<span style="font-family: "arial" , "tahoma" , "helvetica" , "freesans" , sans-serif; font-size: xx-small;"><span style="font-size: small; font-weight: normal;"><br /></span></span></h3>
<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="font-stretch: normal; margin: 0px; position: relative;">
<span style="font-family: "arial" , "tahoma" , "helvetica" , "freesans" , sans-serif; font-size: xx-small;"><span style="font-size: small; font-weight: normal;">https://arzusariyer.blogspot.com.tr/</span></span></h3>
<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="font-family: arial, tahoma, helvetica, freesans, sans-serif; font-stretch: normal; font-weight: normal; margin: 0px; position: relative;">
<div class="post-body entry-content" id="post-body-7516051297487736918" itemprop="description articleBody" style="position: relative; width: 578px;">
<div dir="ltr" trbidi="on">
<div style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: 15.84px; line-height: 1.4;">
</div>
</div>
</div>
</h3>
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-76699710283665884762017-11-10T01:22:00.003+03:002017-11-10T01:25:22.732+03:00Mustafa Kemal ATATÜRK<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjherf8ujKL-3gBsDZNNTPkPn3M6TPSo4XCroUyH7JG_NdVv3CUROfFekQlASVuejI9RmappzlsM0prcwkWsOCerrzoTg1ZHJ7F0rg5L0HEBObWwfPxamKLlPDAn_jKrhZz-WdE-KInGepZ/s1600/17992121_1272552612812921_6576339192598319283_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="376" data-original-width="480" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjherf8ujKL-3gBsDZNNTPkPn3M6TPSo4XCroUyH7JG_NdVv3CUROfFekQlASVuejI9RmappzlsM0prcwkWsOCerrzoTg1ZHJ7F0rg5L0HEBObWwfPxamKLlPDAn_jKrhZz-WdE-KInGepZ/s320/17992121_1272552612812921_6576339192598319283_n.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="text-align: left;">Saygı ,özlem ve minnetle anıyorum Yüce Atatürk...</span></div>
<br />
<br />
<div class="clearfix" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px; zoom: 1;">
<div style="font-family: inherit;">
<h2 class="_5clb" style="font-family: inherit; font-size: 24px; line-height: 28px; margin: 0px; padding: 0px;">
Mustafa Kemal Atatürk</h2>
</div>
</div>
<div class="mts _50f8" style="background-color: white; color: #90949c; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 16.08px; margin-top: 5px;">
<a class="_39g5" href="https://www.facebook.com/notes/%C3%B6ner-ya%C4%9Fc%C4%B1/mustafa-kemal-atat%C3%BCrk/169653549076/" style="color: #90949c; cursor: pointer; font-family: inherit; text-decoration: none;">9 Kasım 2009, </a><span class="timelineUnitContainer" style="font-family: inherit;"><i class="_1lbg img sp_kOaI_E7qyy8 sx_cba365" style="background-image: url("/rsrc.php/v3/yW/r/9p_meQr9KAv.png"); background-position: -51px -119px; background-repeat: no-repeat; background-size: auto; display: block; height: 12px; margin-top: -1px; width: 12px;"></i></span></div>
<div class="_5k3v _5k3w clearfix" style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; margin-top: 16px; overflow: hidden; word-wrap: break-word; zoom: 1;">
<div style="font-family: inherit;">
<div style="font-family: inherit;">
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK: EMPERYALİZM ÇAĞININ YURTSEVER DEVRİMCİSİ<br />
(Türk Ulusunun Yeniden Yaratıcısı, 20. Yüzyılın Büyük Devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Onun Emanetine Sahip Çıkmak)<br />
ÖNER YAĞCI<br />
<br />
Biz, batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda, batı emperyalistlerinin, güçleri ve bilinen araçlarıyla, Türk milletini, emperyalizme araç olarak kullanmak istemelerine engel oluyoruz. Bununla, bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz.<br />
Mustafa Kemal Atatürk<br />
<br />
<br />
I. BÜYÜK İNSAN OLMAK<br />
Kimi insanlar vardır, içinde oldukları toplumların sorunlarıyla ve gelecekleriyle ilgili düşünceler üretirler, bu düşüncelerini eyleme dönüştürmeye çaba gösterirler.<br />
Büyük insanlardır onlar.<br />
Onları büyük insan kılan, düşüncelerinin o toplumun dokusuna ve o toplumun da içinde olduğu dünyanın gerçeklerine uygun olmasıdır. Tabii ki o toplumun dokusu ya da dünya gerçekliği uygun olsa da bir başka gerçeklik daha karşısına dikilir onların: O toplumun ve o dünyanın egemenleri…<br />
Egemenler, benimsedikleri ve uyguladıkları yaşam biçiminin, düzenin değişmesine izin vermezler, düzenlerini korumaya, düzenlerini değiştirmek isteyen yeni düşüncelere karşı direnmeye, yeni düşüncelerin yeşermesinin ve eyleme geçmesinin önüne engeller koymaya çalışırlar.<br />
Büyük insanlar onlardır ki, gerçekleştirilmesi güç bile olsa, düşüncelerini hayata geçirmek, egemenlerin engellerini aşmak ve direnişlerini kırmak için ömürlerini verirler.<br />
Bir bilim, sanat adamının, bir toplumsal kahramanın veya siyaset adamının da büyüklüğünün ölçütünü, toplumunun ve insanlığın yaşamının güzelleştirilmesi doğrultusundaki düşüncelerinde ve bu düşünceleri gerçekleştirmek için verdiği savaşımdaki tavrında, kısacası ömründe aramak gerekir.<br />
Bu tavır, insanlık tarihinde birçok örneğinin görüldüğü gibi kimi kez bilim uğruna yaşamını hiçe saymayı; kimi kez, Tevfik Fikret gibi “Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin.” demeyi; kimi kez Mustafa Kemal gibi hakkında verilen ölüm fermanlarına karşın savaşımını sürdürmeyi; kimi kez yaratma özgürlüğünün önündeki engelleri aşmak için olmadık zulümleri göğüslemeyi, örneğin Nâzım Hikmet gibi “vatan haini” ilan edilmeyi ve yıllarca hapishanelerde kalmayı göze almayı gerektirebilir.<br />
Bu tavır, düzenin savunucularının sunduğu dünya nimetlerini geri çevirmeyi; yoksunluklar içinde bir yaşama mahkûm edilmeyi, sürgün edilmeyi, idam edilmeyi, yakılmayı getirebilir. Kimi kez zafere ulaşmayı başarsa da kimi kez yenilgiyle, düş kırıklığıyla, ihanetle sonuçlanan bir savaşım olabilir büyük insanların savaşımı; ama hiçbir zaman son bulmaz; onlar, düşüncelerini gerçekleştirmek ve başarıya ulaşmak için sürekli atılımda bulunmak, sürekli yeni hedefler belirler ve bu hedefleri gerçekleştirmek için çaba gösterirler.<br />
Büyük insan olmanın ilk koşulu budur.<br />
Tarihin her döneminde, dünya coğrafyasının her toprağında, yaşamın her alanında büyük insanların büyük savaşımlarına rastlamak mümkündür. Böyle olmasaydı insanlığın özgürlük savaşımı sürebilir miydi?<br />
İnsan, dününü doğru öğrenip doğru değerlendirirse, geleceğine doğru attığı adımları güçlü olur. Ansiklopediler, kütüphaneler, kitaplar, dergi ve gazete koleksiyonları, arşivler, yazıya dökülmüş anılar, sanatın her dalından, zamanı aşarak dünden getirmiş olduğu yaratılar, insana dününü öğreten bellektir.<br />
Tarihte, kimi zaman Olimpos’taki tanrılar, kimi zaman imparatorlar, krallar, hükümdarlar, sultanlar, çarlar, şahlar, führerler egemen olmuştur insanlara. Bu nesnelerle olan savaş, insan olabilme ve uygarlığa ulaşma savaşıdır. Başlangıcı mitoloji de olsa Gilgameş, Prometheus, Spartaküs gibi büyük insanların toplumlarına ve dünyaya kattıklarının insanı güzellediği yadsınamaz. Yeni çağlara kadar Leonardo da Vinci, Shakespeare, Cervantes, Hayyam, Dante, Goethe, Montaigne gibi; yeni çağlarda William Wallace, Robin Hood, Garibaldi, Geronimo gibi öncülerin yaşamı hâlâ güzelleştirmelerinin gizi büyüklüklerinden olsa gerektir.<br />
İnsanlığa kanla ölüm dolu yüzlerce savaş ve iki Dünya Savaşı armağan etmesine karşın, bu savaşlarla dünyaya egemen olmak isteyenlere karşı mücadele eden Zapata, Panço Villa, Lenin, Dimitrov, Lumumba, Mao, Che Guavera, Fidel Castro, Ho Şi Minh, Nelson Mandela gibi büyük insanların varlıklarıyla güzelleşen bir 20. yüzyıl yaşadı insanlık.<br />
Tüm bunlar ve bunlara eklenen zincirler, toplumların ve insanlığın belleğini oluşturuyor. Ortak kültür mirası ve ortak bellektir bu. Günümüzde, bu belleğin silinmeye çalışıldığı, silindiği bir dönemi yaşıyoruz ne yazık ki.<br />
Tüm toplumlar ayrı ayrı ve bir bütün olarak, belleksiz bir toplum olmaya zorlanıyor; çünkü belleksiz toplumlar soru sormazlar, sorgulamazlar, araştırmazlar, merak etmezler, adaletsizliklere tepki göstermezler; böyle olunca da dünyaya egemen olmak isteyenler muratlarına ererler.<br />
Adına ne dense densin, tarihin her döneminde toplumlar dünyaya egemen olmak isteyen güçlerin benzeri dayatmalarıyla karşılaştılar ve günümüzdeki küresel emperyalizmin bu dayatmalarına karşı da toplumlar direnmek zorundalar.<br />
Bu zorunluluğun yerine getirilmesinde insanlığın tarihi vazgeçilemez bir savaşım birikimi, deneyimi olarak ortak mirasıdır.<br />
İnsanlığın büyümesinde, her ne kadar tarihi kahramanlar değil toplumlar yaratıyor olsa da, o toplumlara yön veren, önderlik eden, doğru hedefler sunan, o toplumları doğru hedef doğrultusunda örgütlendiren büyük insanların var oluşu kaçınılmaz bir gerçekliktir.<br />
Büyük toplumlar, büyük insanlarıyla, büyük önderleriyle vardırlar.<br />
Her toplumun hem kendi toplumsal birikiminden hem de insanlığın mirasından yararlanarak ve o mirasa yeni yöntemler, yeni hedefler, yeni örgütlenmeler katarak kendisine ve dünyaya yönelik dayatmalara karşı direnmesiyle büyür insanlık.<br />
Kimi toplumların kendilerine önder bellediği kişiler hem onları hem dünyayı felakete sürüklemişlerdir ve tarih, en barbar örneği Hitler başta olmak üzere böyle örneklerle doludur.<br />
Günümüzde de dünyaya yeni düzenler verme heveslerindeki önderlerin neler yaptıklarını tüm dünya ibretle izliyor. Dünyayı egemenliğine alma iştahıyla tüm toplumlara ve değerlere saldıran küresel emperyalizmin dayatmaları karşısında toplumlar, direnişleri kendi değerlerine, kendi büyüklüklerine, kendi önderlerine sahip çıkamadıkları için başarılı olamamaktadırlar.<br />
Bizim tarihimiz de Dede Korkut’la başlayan, Nasrettin Hoca, Yunus Emre, Köroğlu, Fatih Sultan, Mehmet, Mimar Sinan, Pir Sultan Abdal gibi büyük insanların varlığıyla güzelleşerek 20. yüzyılda yeni büyük insanlarını sundu yaşama.<br />
Mustafa Kemal Atatürk adının, Nâzım Hikmet’e, Aziz Nesin’e, Uğur Mumcu’ya uzanan kahramanlar zinciri, insanlığın toplumsal direnişinin, bu direnişin belleğinin 20. yüzyıl Anadolu’sunda bayraklaşan simgeleri değil midir?<br />
<br />
II. TÜRK ULUSUNUN YENİDEN YARATICISI VE 20. YÜZYILIN BÜYÜK DEVRİMCİSİ OLMAK<br />
21. yüzyılın başlarında dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullardan kurtulması için belleğindeki ve tarihindeki büyük insanlara çok gereksinmesi var. Bu noktada, yaşadıklarımız karşısında neler yapmak gerekir sorusunun yanıtını en kolay verecek bir toplumuz; çünkü yakın tarihimiz bize ve insanlığa bir büyük insanı, Mustafa Kemal Atatürk’ü armağan etmiş.<br />
Şanslıyız, çünkü 20. yüzyılın bize armağan ettiği bir büyük insanın çocuklarıyız, onun mirasçılarıyız. Yolumuzu aydınlatan Mustafa Kemal Atatürk var, onun mirası, onun yarattığı ulusal bilincimiz, onun kurduğu Cumhuriyetimiz var. Onun düşüncelerinin, eylemlerinin, başarısının, tarihimizdeki yerinin, yarattığının, mirasının, yaşamının ne olduğunu biliyoruz.<br />
Mustafa Kemal’i biçimleyen 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’nın içinde bulunduğu parçalanma kıskacından kurtulmak isteyen ve devleti çıkmazdan ve yıkılıştan kurtarmak için çaba gösteren aydınların dünyada yaşanan olayları doğru şekilde kavrayamadıkları ve “Batıcılık-Yurtseverlik” ikilemi içinde oldukları bir dönemde yiğitçe giriştikleri bir yurt savunması savaşımı vardı.<br />
Dış ve iç düşmanlara karşı dönemin aydınları özverinin en yüce örneğini göstererek bir yandan bilinçlenmeye çalışıyor, bir yandan da savaşıyorlardı. Namık Kemal’in ve Tevfik Fikret’in şiirleriyle İlk gençliğini bu koşullarda yaşayan Mustafa Kemal, imparatorluğun en gelişmiş merkezlerinden biri olan Selanik’te, ne yapılması, ne zaman yapılması, nasıl yapılması gerektiği sorularını kafasında açıklıkla yanıtlayan bir asker aydın olarak topraklarımızda bir büyük insanın yetişmekte olduğunun haberini vermişti.<br />
23 yaşındayken Harp Akademisinde olduğu yıllarda öğrenci arkadaşlarına, “Yıkılmakta olan imparatorluktan yeni bir Türk Devleti çıkarmalıyız.” diyerek hedefini belirliyor; siyasal ve idari düzenin değişmesinin, ordunun yeniden yapılandırılmasının, savunulması olanaksız topraklardan çekilerek Türklerin yaşadığı yerlerin kesin olarak savunulmasının zorunluluğunu düşünüyor ve bu düşüncelerini yaşama geçirmenin yollarını arıyor; güvendiği arkadaşlarına, “köhnemiş olan bu çürük yönetimi yıkmak, milleti hâkim kılmak ve vatanı kurtarmak için, sizi göreve davet ediyorum.” diyerek onları örgütlenmeye çağırıyordu. Yurt sevgisinin biçim verdiği düşüncelerini geliştirmek için sürekli okuyor, araştırıyor, bilincini artırıyordu.<br />
1914’te askeri ateşe olarak bulunduğu Sofya’da:<br />
“Benim vatana hizmet yolunda yararı olacak ve görevlerimi başarmada bana canlı bir iç rahatlığı verecek büyük düşünceleri başarmak istiyorum; yaşantımın temel ilkesi budur. Onu çok genç yaşımda edindim ve son nefesime kadar ona bağlı kalacağım.” diyor ve bu sözünü yaşamı boyunca tutuyordu.<br />
Onu büyük insan yapan bu özellikleridir.<br />
Daha sonra giriştiği ve 19 Mayıs 1919’da başlayıp ölümüne kadar sürdürdüğü ulusal kurtuluş, bağımsızlık, cumhuriyet ve ardı ardına gelen devrimlerle süren adımlarında hep aynı yurtseverlik, hep aynı kararlılık vardı.<br />
Düşündüklerini hayata geçirmenin ustası olarak Mustafa Kemal Atatürk, gerçekleştirdikleriyle uyuyan bir ulusu uyandıran, kimliksizleştirilen, köleleştirilmek istenen bir ulusu özgürlüğe kavuşturan ve bu ulusun bağımsız devletini kurarak onu onurlu bir geleceğe yönlendiren bir önder oldu.<br />
Yurt sevgisine kattığı bilgisiyle, doğru önderlik ve doğru örgütleme anlayışıyla sürdürdüğü savaşıma kattığı uzağı görebilme ve kararlılığıyla o, bir yandan Türk ulusunun yeniden yaratıcısı olurken, bir yandan da gerçekleştirdiği ulusal kurtuluşla ve sürekli devrimciliğiyle emperyalizmin zulmü altında inleyen tüm Doğu halklarının kurtuluş meşalesini yakan büyük devrimcisi oldu 20. yüzyılın.<br />
<br />
III. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN EMANETİNE SAHİP ÇIKMAK<br />
Bir ulusun uyanışını ve bağımsızlık temelinde yükselen Cumhuriyetimizi kurup bize emanet eden bir büyük insanın gerçekleştirdiklerini adım adım yok etmeye çalışanlara karşı onu sahiplenmek, onun emanetini geleceğe taşımak sorumluluğu, aynı zamanda insan olma sorumluluğudur.<br />
Çağa damgasını vurmuş bir öndere sahip olmanın onuru ve kıvancıyla başı dik yaşaması gereken insanların, ne yazık ki yıllardır izlenen politikalarla bataklığa sürüklenmesi, tüm değerlerinin olduğu gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerinin ve gerçekleştirdiklerinin de zihinlerinden silinip atılması gibi aşağılatıcı gerçeklik yaşanıyor ülkemizde. Bu gerçeklik, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlayan, onun değerinin bilincinde olan ve ona, onun devrimlerine karşı izlenen politikalar ve uygulamalarla yıllardır baskı altında tutulan, ezilen insanları daha bir kamçılamalıdır.<br />
İşbirlikçi politikalar izleyen siyasetçilerin, medyanın, aydın müsveddelerinin, emperyalist odaklardan beslenen sivil toplum örgütlerinin etkilediği insanları içinde bulundukları kıskaçtan kurtarmak için gereken gücümüzün olduğuna inanmalıyız. Bu güç, toprağımızın Mustafa Kemal Atatürk gibi bir büyük insanı yaratan gizil güçtür. Onun düşünceleri, önderliği, örgütleyiciliği karşımıza dikilen belalardan kurtulmamız için izlenmesi gereken yolu apaçık gösteriyor. Bu yol, “azim ve kararlılıkla” emperyalist kuşatmalara, dayatmalara karşı çıkılması ve bağımsızlık temelinde, insan onuruna yakışır, laik, ulusal değerlerinin bilincinde olan ve onları yücelten, halktan yana, devrimci cumhuriyetin savunulması yoludur.<br />
Ülkemizin, son yıllarda bir yandan dünyayı yeniden biçimlendirme projeleri yapan büyük emperyalist güç ABD’nin, bir yandan da 40 yıllık masal olarak yağmadan pay almak isteyen Avrupa Birliği’nin dayatmalarıyla ve her iki dayatmaya omuz veren yerli işbirlikçilerinin yıllardır süren çabalarıyla ve özellikle de korkunç boyutlara ulaşan “aydın” kirlenmesiyle getirildiği durum, yurtseverlik damarını sürdüren aydınlarımızca çeşitli açılardan sürekli gündeme getiriliyor.<br />
Sömürgeleşen, oltada balık olan, bataklığa sürüklenen, bıçağın ucunda olan, yağmalanan, sivil örümceğin ağında olan, bitmeyen oyun oynanan, Sevr kıskacında olan, ahtapotun kollarında olan... gibi tanımlamalarla Türkiye’nin içine sürüklendiği kaosa dikkat çeken, bu kaosun nedenlerini anlatmaya ve çözüm yollarını ortaya koyma çabasıyla kaleme alınan bu kitaplar (bir kısmının adı, yazının sonundaki okuma önerilerinde yer alıyor) Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetini bugünlere aktarma sorumluluğunun aydın çığlıkları olarak Türk insanınca okunmayı ve öğrenilenler doğrultusunda davranışların geliştirilmesini bekliyor.<br />
Zaman, bir “Büyük İnsan” olan, Türk ulusunun yeniden yaratıcısı ve 20. yüzyılın büyük devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri ve eylemleri doğrultusunda davranma ve onun emanetine sahip çıkma zamanıdır.<br />
<br />
IV. EĞİTİMLE GELEN NEFRET SEVGİYE DÖNÜŞEBİLİYORSA...<br />
Düşünüyorum da, ilkokulda Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili öğrendiklerimle ancak bir sayfalık bir kompozisyon yazabilirdim:<br />
1881’de Selanik’te doğdu, çocukluğunda karga kovaladı. Öğretmeni ona Kemal adını verdi. Savaşlar kazandı, Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri! dedi. Saati sayesinde ölümden kurtuldu, parçalanan Osmanlı İmparatorluğunun yerine Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Atatürk soyadı verildi. Birçok devrim yaptı (Daha sonraki yıllarda “devrim”in yerini “inkılâp”ın alması da bir başka bilgi!)...<br />
Ortaokulda da, daha sonraki yıllarda da okullardaki eğitim açısından bu durum pek değişmedi. Tabii bol bol fotoğrafını, büstlerini ve heykellerini görüyordum bir de; marşlar öğreniyordum, şiirler ezberliyordum ve övgüler, nutuklar dinliyordum hep...<br />
Bu öğrendiklerim dışında onun başka özelliklerini anlatan öğretmenlerim ve onların önerdikleri kitaplar olmasaydı, onun hakkındaki bilgilerim hep bu doğrultuda olacaktı. Oysa, “Cumhuriyetimizin kurucusu”, “ulu önder Atatürk”ü öğrettiklerini, yeni kuşakları onun düşünceleri doğrultusunda yetiştirdikleri söylüyorlardı, onu hep anıyorlardı ve onu seviyorlardı, bize böyle öğretmek isteyenler; kitaplarımıza böyle yazanlar...<br />
İlköğretimin son dönemleriyle lise yıllarını düşünelim. Derslerde dilimizi, edebiyatı, felsefeyi, tarihi sevmeyi öğrenmemiz gerekir değil mi? Oysa yaşatılan gerçeğe baktığımızda, Türkçe derslerinin Türkçeden, edebiyat derslerinin edebiyattan, felsefe derslerinin felsefeden, tarih derslerinin tarihten nefret ettirdiğini görüyoruz.<br />
Türkçeden başlayalım.<br />
Türkçe yerine Osmanlıcayı, İngilizceyi ya da Türkçe olmayan başka bir şeyi öğretmek istiyorlar. Çağdaşlıktan, günümüz gerçekliğinden, aydınlık özünden uzaklaştırılmış bir Türkçe önerilerek, onun düşüncenin anası olma özelliği yok edilmek isteniyor. Ana sütünden yoksun edilen bir bebeğin gelişiminin sağlıklı olmadığı gibi, kendi özünden uzaklaştırılmış bir Türkçe eğitimiyle de çocuklarımız sağlıklı gelişemiyorlar. “Türkçe bilim dili olamaz”dan, Türkçenin yetersizliğine, yoksulluğuna yönelik söylemlerin ardında bu eğitim yok mudur?<br />
Edebiyata ne demeli?<br />
Osmanlının aruz kalıplarıyla dolu tuğla gibi kitaplardan İslam tarihinin edebiyat denilemez metinlerini okumanın ne de keyifli olduğunu bilmiyor muyuz? Kendi yazarlarını kendi gelecekleri olan çocuklardan kıskanıp onları yok sayan bir edebiyat dersi anlayışı başka hangi ülkelerde vardır acaba? Erzurumlu İbrahim Hakkı (Hoca) Efendi Hazretlerinden Üsküdar’da türbesi hâlâ tavaf edilen Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerine, adı sanı edebiyat tarihlerinin köşelerinde bile olmayan nice ulemaya, şeyhülislama, hocaya, hazrete programında ve kitaplarında yer verilen bir dersin sevimli olması olanaklı mı? Bunun için değil midir günlük konuşmalardaki “edebiyat yapma!” uyarısının yaşam biçimine girmesi.<br />
Tarih?<br />
Tarih deyince, derinliklerinde insanlığını ve ulusumuzun gizlerini, kültürlerini, uygarlıklarının güzelliklerini ve zenginliklerini göreceğimiz bir hazine umarken; mistik öykülerle, olmadık kahramanlıklarıyla dolu, toprağımızın görkemli zenginliğinin dünkü uygarlıkları yerine cihat için at ve deve koşturan İslam mücahitlerinin serüvenlerini okursak, o tarihi benimseyebilir, sevebilir miyiz? “Onlar tarihte kaldı” düşüncesi kadar bilimdışı bir önermenin yaşamımıza girmesi de bundandır.<br />
Felsefe eğitimi zaten yok gibi bir şey.<br />
Felsefi düşünüş biçimini öğretmekten çok, eksikli felsefe tarihinin ezberletilmesinden başka bir şeyin amaçlanmadığını görüyoruz. Bu da felsefeyi sevdirmediği gibi, felsefeden nefret ettiriyor. Böylelikle, derinlikli düşüncenin, yerini alay, kofluk, sığlık, “felsefe yapma!” uyarısı alıyor.<br />
Tüm bunlara karşın, ülkemizde hâlâ anadili Türkçeyi, edebiyatı, tarihi, felsefeyi seven, merak eden, bunlara ilgi duyan gençler çıkabiliyor. Ülkemizdeki Atatürkçülük eğitiminin de Atatürk’ten nefret ettirmekten başka bir işe yaramadığını görüyoruz yıllardır. Ama şunu da söylemeliyiz: Yine aynı biçimde derslerin nefret veren içeriğine karşın Türkçeyi, edebiyatı, tarihi, felsefeyi sevenler çıkabildiği gibi, Atatürkçülük eğitiminden de Atatürk’ü sevenler çıkabiliyor.<br />
Bugünün Türkiye’sindeki Atatürk sevgisini; Atatürk’ü öğrenmeye, anlamaya çalışma çabasını; onun düşündüklerinin, yaptıklarının ve yapamadıklarının neler olduğunu merak edilmesini; onun yapıtlarını geleceğe aktarma sevdalılarını böyle algılamak gerekir.<br />
Peki niçindir, bu nefret ettirme politikası ve bu politikaya karşın niçindir kimi insanların onun bilgeliğini, yurtseverliğini, devrimciliğini yaşamı güzelleştirme savaşımındaki anlamını kavrama çabaları?<br />
Tam Bağımsızlıkla Başlayan Nedir?<br />
Önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncesinin ve eyleminin özü olan “tam bağımsızlık”la ilgili söylediklerinden küçük bir seçme (1919’dan başlayarak):<br />
“Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm!”<br />
“Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez.”<br />
“Ulusun bağımsızlığını gene ulusun kesin ve dirençli kararı kurtaracaktır.”<br />
“Yaşamak isteyen milletimizin isteği tek kelimede özetlenebilir ve gayet meşrudur: Bağımsızlık.”<br />
“Biz, ulusal sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz.”<br />
“Tam bağımsızlık bizim bugün üstlendiğimiz görevin özüdür... Tam bağımsızlık elbette, siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsız olmamak, ulus ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksun olması demektir.”<br />
“Bugünkü savaşımlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür.”<br />
“Hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?”<br />
“Ulusal savaşın amacı, ulusun tam bağımsızlığını ve egemenliğini sağlamak ve sürdürmektir.”<br />
“Biz, bağımsızlığımızı sağlayan bir barış istiyoruz.”<br />
“Milli Misak, milletin tam bağımsızlığını sağlayan ve bunu sağlayabilmek için ekonomisinin gelişmesine engel olan bütün nedenleri bir daha geri gelmemek üzere kesinlikle kaldıran bir ilkedir.”<br />
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum... Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacaktır...”<br />
“Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı...”<br />
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” ...<br />
Böyle bir bağımsızlıkçılık düşüncesi bir; bu düşüncenin gerçekleştirilmesi için halkın örgütlendirilmesi ve bilinçlendirilmesi eylemi; bu da iki.<br />
Yetmedi mi?<br />
Üçüncüsü, bunların üzerine; dünya tarihinin başka başka ülkelerinde yaşanılanların ve onlardan çıkarılan derslerin, deneylerin aktarımı olan kuramsal birikimi; katıksız ve kararlı bir yurtseverliği ekleyelim.<br />
Yine mi yetmedi?<br />
Dördüncüsü, dinsel dogmaların bataklığında miskinleştirilmeye ve yaşam biçimindeki tanrının egemenliğine karşı aklın egemenliğini, akılla bilinçlenmiş, öğrenmiş, örgütlenmiş ulusun egemenliğini ekleyelim.<br />
Bir de şunu: “Atatürk, Türkiye’yi ileri bir merhaleye, sağa değil sola götürmek isteyen bir mücahitti.” (Emekçi Partisi’nin yayın organı Yığın’ın 15 Kasım 1946 tarihli başyazısından aktaran Attilâ İlhan, Bir Sap Kırmızı Karanfil, s.14).<br />
Onun düşüncesinin ve eyleminin özü olan “tam bağımsızlık”, aynı zamanda özgürleşme ve çağdaşlaşma yolundaki tüm atılımlarının, devrimlerinin de temelidir.<br />
<br />
V. MUSTAFA KEMAL, GÜNÜMÜZDE DE DEVRİMCİLERİN KENDİNİ TANIMLAMASI İÇİN BİR FIRSATTIR<br />
Önce bazı saptamalar yapalım:<br />
1. 20. yüzyılda insanlığın baş belası olan ve kötülüklerini 21. yüzyılda da sürdüren emperyalizmin, sömürüye dayanan bağımlılık ilişkilerine gereksinmesi vardır. Emperyalizm var olduğu sürece, emeğin sömürülmesine karşı ve özgürlük için savaşanların ona karşı bağımsızlık düşüncesi ve eylemiyle donanmaları bir zorunluluktur.<br />
2. İnsanlığın sömürüye karşı savaşımında kapitalizm ve emperyalizm dönemindeki en önemli düşünsel ve eylemsel ideolojisi olan sosyalizm, kendisini var edebilmek için öncelikle emperyalist bağımlılık ilişkilerini yok etmek zorundadır. Bunu görmezden gelen bir sosyalist düşünce ya da eylem düşünülemez.<br />
3. Emperyalizme karşı bağımsızlık temelinde yükselmeyen bir savaşımın demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü, sosyalizmi gerçekleştirmesinin olanaksızlığından hareketle, bu saptamalarla ilgili tavırların, günümüz Türkiye’sinde bir insanın bulunduğu noktayı belirleyen bir turnusol kâğıdı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.<br />
4. Mustafa Kemal’in düşüncesi ve eylemi, emperyalizme karşı bağımsızlık temeli üzerinde yükselen bir düşünce ve eylemdir. Emperyalist bağımlılık ilişkilerinin yok edilmesini temel alan bu düşünce ve eylem, emperyalizmin zayıflatılmasını sağlayarak, emekten ve özgürlükten yana olanların güçlenmesini sağlamıştır.<br />
5. Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni terimleriyle kendini maskeleyen günümüz emperyalizmine karşı özgürlük ve bağımsızlık savaşımını zorunlu gören devrimcilerin, kendilerini bu düşünceler temelinde tanımlamaları gerekir.<br />
6. Günümüzde, kendisini “küreselleşme” ve “Yeni Dünya Düzeni” kavramlarının arkasına gizleyen “emperyalizm” çağının yurtsever devrimcisi olan Mustafa Kemal, sömürünün ortadan kaldırılması ve kardeşçe, eşitlikçi bir yaşamın kurulması için düşünce üreten, örgütlenen ve eylemler gerçekleştiren sol’un, sosyalist solun, devrimcilerin kendisini tanımlaması için bir fırsattır.<br />
7. Bir de şunu ekliyorum: Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizm karşısında Türk aydınının aymazlığına karşı tam bağımsızlık düşünüşünün savunucusu ve eylemcisi olan bir önderdir. Bu düşünüş ve eylemse, kaynağını özgürlük isteminden, eşitlik isteminden, sömürünün yok edilmesi isteminden alan yurtseverliğin ve “Biz bir devrim yaptık. Bunu sürdürüyoruz...” (Ocak 1923); ve “Devrimin yasası var olan tüm yasaların üstündedir. Biz öldürülmedikçe, bizim kafalarımızdaki bu akım durdurulmadıkça, başlattığımız devrim bir an bile durmayacaktır.” (1923) diyen sürekli devrimciliğin ta kendisidir.<br />
Bu saptamalar, yaşamdaki tüm ekonomi politikalarıyla; eğitim, bilim, dil, kültür, iletişim politikalarıyla çoğaltılabilir ve sonuçta ülkemizin kanatan gerçeği apaçık ortaya çıkar. Bu gerçek, düşünceleri ve gerçekleştirdikleriyle devrimci Mustafa Kemal’in hâlâ yok edilemediği gerçeğidir.<br />
Mustafa Kemal Atatürk’ün adının üstünde fırtınalar koparılmasının, herkesin sahiplenir görünmesinin ama aslında onun ve gerçekleştirdiklerinin yok edilmesi için hesaplar, programlar yapılmasının asıl nedeni, onun düşüncesinin ve eyleminin aynı doğrultuda olması, yani dediğinin adamı olmasıdır.<br />
Dediklerine ve yaptıklarına bakıldığında görülense, kararlı bir yurtseverlik, ulusunun özgürlüğü, bağımsızlığı ve dogmaların egemenliğinden kurtarılması yolunda sürekli devrimlerle dolu olan bir savaşımdır. Düşünceleriyle ve eylemleriyle bu savaşıma karşı olanların Atatürkçülüğü; düşünceleriyle ve eylemleriyle toplumlarının belleğinde silinmez izler bırakan bir bilgenin başka bir yöntemle unutturulamayacağı, yenilemeyeceği içindir. Yaşamlarında, onun düşüncelerinin ve eylemlerinin tersini yapanların onun yolunda olduklarını söylemeleri; o, başka bir yöntemle yıpratılamayacağı için kaçınılmazdır.<br />
Devlet eşittir Kemalizm yanılsamasından kurtulmak gerekir. Onun ölümünden sonraki devlet politikaları, yarım yüzyıldır “soğuk savaş” denilen bir illet politikadır. Savaşa sürükleyen politikalar, yurtta ve dünyada barış özleminin çağrıcısı olan Mustafa Kemal’e nasıl mal edilir? Yarım yüzyıl önce başlayan ABD eliyle demokrasinin gelmesi politikasının mimarı o mudur? Küçük Amerika olma düşlerini o mu kurmuştur? Bugünkü AB ve IMF politikalarının uyduluğunun temellerini o mu atmıştı? Bu politikaları Kemalizm bellemenin, ondan nefret ettirmeyi amaçlayanların ekmeğine yağ sürmek olduğunu unutmamalıyız.<br />
Düşüncenin temeli olan dil ve eğitim politikalarının Kemalizm düşmanı olduğunu anlamamak için saftan öte bir şey olmak gerekir. Ülkeyi tarikatlardan, şeyhlerden, müritlerden kurtaran mı odur, yoksa onların ülkesi yapan mı? Sivas katliamına, Hizbullah’a uzanan radikal dinciliği onun politikaları mı beslemiştir, yoksa emperyalizmin “yeşil kuşağı”nın uşaklarının izlediği politikalar mı?<br />
Bir de şunları ekleyelim: Mustafa Kemal’i devrimci bir önder kabul etmeyen, demokrasiyi ve özgürlüğü Batı’dan, emperyalistlerden bekleyen, tarikatları sivil toplum örgütü kabul eden bir sol olamaz.<br />
<br />
VI. MUSTAFA KEMAL'DEN BUGÜNE<br />
Sonuç olarak ne mi demek istiyorum? Mustafa Kemal’in düşünce ve eylemine katılmayan, karşı olan yöneticilerin yıllardır onu sahiplenir görünmesiyle bir yanılsama yaşanmaktadır ülkemizde. Onun ölümünden sonra ülkemizi yönetenlerin büyük çoğunluğunca, onun adına, onun düşünceleriyle hiç uyum içinde olmayan, onun düşüncelerinin karşısında olan adımlar atıldı. Ama elli yıldır ondan nefret ettiremediler. Çünkü onun açtığı aydınlık yolda yetişen genç devrimciler, genç Cumhuriyetçiler, 1940’lı yıllarda faşizme karşı barış ve özgürlük savaşımında olgunlaştılar.<br />
Onların öğrencileri, emperyalizme karşı yeniden ulusal Kurtuluş Savaşının bayrağını açan Denizleri, Mahirleri yetiştirdi; 68 Kuşağının devrimcilerini. Daha sonraki kuşağın genç devrimcileri ise, emperyalist politikaların uygulanmasına engel olan bir toplumsal muhalefeti örgütlemeyi başarmaya doğru adımlar atınca, 12 Eylül denilen amansız bir yok etme kampanyasıyla karşılaştılar. 12 Eylül, 1940’ların ortalarında Atatürk adına başlatılan alçaklıkların doruğa çıkmasından başka bir şey değildir. Yakın tarihimizin bütün kötülükleri, sinsi bir politikayla onun adına yapılmış; onun adı ikili anlaşmalardan tahkim yasalarına, IMF ve Dünya Bankası dayatmalarına alkış tutmaktan özelleştirmelere, Susurluk çetelerinden hortumculuklara, emperyalist jandarmalıktan savaş çığırtkanlığına, bağımlılık ilişkilerinden dinsel dogmaların egemenliğine uzanan bir zincirle kirletilmek istenmiştir. Onun ölümünden sonra, en başta “tam bağımsızlık”la ilgili olmak üzere uygulanan politikaların bugün geldiği nokta, ne yazık ki Mustafa Kemal’i doğuran koşullarla kuşatıldığımız gerçeğidir.<br />
İşte bu gerçeğin onun söyledikleriyle karşılaştırılması: O, “Biz batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz.” deyip ekliyordu: “Aynı zamanda, batı emperyalistlerinin, güçleri ve bilinen araçlarıyla, Türk milletini, emperyalizme araç olarak kullanmak istemelerine engel oluyoruz. Bununla, bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz.”<br />
Günümüze bakmak yetmiyor mu? Yarım yüzyıl öncesinin Kore serüveninden sonra, başbakanın, üstelik yıllar boyu has bir Atatürkçü ve demokratik sol bilinen bir politikacının “Amerika’nın ikna olması bizim için yeterlidir.” demesi, başka nasıl açıklanır. İnsanlığa hizmet bu mu? Bu mu tarihten ders almak ve Atatürkçülük?<br />
O, “Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez.” diyordu 80 yıl önce. Yaşadığımızın IMF’ye, Dünya Bankası’na, ABD’ye, AB’ye uşaklıktan farkı var mı? O, tam bağımsızlığın yaşamın her alanında “tam bağımsızlık ve tam özgürlük” olduğunu, herhangi bir alanda bağımsız olmayan bir “ulus ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksun” olduğunu söylerken; “Hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin?” derken ufkun arkasına bakıp bugünleri mi gördü? Özellikle özelleştirme ve IMF politikalarının onursuzlaştırdığı bugünler için mi “Bağımsızlığın tamlığı ancak mali bağımsızlıkla mümkündür” demişti.<br />
Onun dediklerine doğru diyenler, “ulusun bağımsızlığını gene ulusun kesin ve dirençli kararı kurtaracaktır.” düşüncesini yaşama geçirmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar, çünkü bir de ne demişti o:<br />
“...Başlattığımız devrim bir an bile durmayacaktır.” </div>
</div>
</div>
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-74283196009277268192017-10-28T00:17:00.001+03:002017-10-28T00:17:33.313+03:00Ben CUMHURİYET KADINIYIM<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: maroon; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: 'comic sans ms', sans-serif; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben CUMHURİYET KADINIYIM</span></span></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">ATAMIN VERDİĞİ BUNCA NİMETİ,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">TEPEMEM elimin tersiyle.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">GÖĞSÜMÜ AÇSALAR, BAĞRIMI DAĞLASALAR,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SÜRÜKLESELER, TAŞLASALAR Halide Edip gibi,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">ÖLÜM bile HOŞ GELİR binlerce şehit gibi.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">BEN YANMASAM, SEN YANMASAN,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA..” </span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">***</span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: navy; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">BEN CUMHURİYET KADINIYIM</span></span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Takamam yüzüme PEÇEYİ</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SARAMAM BEDENİMİ KARA ÇARŞAFA</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Ve İHANET EDEMEM YÜCE ATAYA</span><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: maroon; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben Cumhuriyet kadınıyım. </span></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">LAİK YAŞAMAK VARKEN,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">ŞERİAT DİYE BAĞIRAMAM.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Ekmek özgürlük eşitlik savaşında,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">ERKEĞİMLE OMUZ OMUZA VURUŞMAK VARKEN,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Boynuma zincir, ayağıma pranga vurdurup,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SİNEMEM BİR KÖŞEYE.</span><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: maroon; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben Cumhuriyet kadınıyım,</span></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">İNKAR EDEMEM NENE HATUNU, KARA FATMA”YI, </span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Bebeği yerine mermiyi saran o yüce anayı.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Unutamam Çanakkale”yi, Dumlupınar”ı Kurtuluşu,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Her karışı şehit kanlarıyla sulanan VATANI,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SATAMAM NE PAHASINA OLURSA OLSUN.</span><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: maroon; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben Cumhuriyet kadınıyım</span>, </span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">DEĞER GÖRÜRKEN öpülürken elim,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SATILAMAM PAZARLARDA KÖLE MİSALİ.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">DÜNYA KADINLARIYLA AYNI SAFTA OLMAK VARKEN,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">İKİNCİ SINIF SIFATINI YAKIŞTIRMAM KENDİME.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNİ VERMİŞKEN ELİME ATAM,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">YİNE ON ADIM GERİDEN YÜRÜYEMEM,</span><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: maroon; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben Cumhuriyet kadınıyım</span></span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">, </span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">YÜRÜMEK varken İLKELER ELİMDE,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">UĞRAŞAMAM SULTANLA sarayla, hanla.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Değişemem Özgürlüğümü parayla malla.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Ak güvercinleri uçurmak varken göklerde,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">DALGALANDIRMAK VARKEN O AYYILDIZI GÖNDERDE,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">BAKAMAM KAPKARANLIK SEMAYA.</span><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: maroon; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben Cumhuriyet kadınıyım, </span></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SEÇME SEÇİLME HAKKIM VARKEN ELİMDE, </span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">RAZI GELEMEM HAKSIZLIKLARA.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Savunmadan suçsuzluğumu,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">Boynumu vurduramam canice.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">BEN ANAYIM BEN KADINIM.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">HAYAT SAVAŞINDA VARIM YİĞİTÇE MERTÇE,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SUSAMAM SON SÖZÜMÜ SÖYLEMEDİKÇE.</span><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: #993300; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Ben Cumhuriyet kadınıyım, </span></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">ATAMIN VERDİĞİ BUNCA NİMETİ,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">TEPEMEM elimin tersiyle.</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">GÖĞSÜMÜ AÇSALAR, BAĞRIMI DAĞLASALAR,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;">SÜRÜKLESELER, TAŞLASALAR Halide Edip gibi,</span><span style="box-sizing: inherit; font-weight: 700;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: 'comic sans ms', sans-serif; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">ÖLÜM bile HOŞ GELİR binlerce şehit gibi. </span></span></div>
<span style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; font-weight: 700; line-height: 31.9998px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"></span><br />
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<span style="border: 0px; box-sizing: inherit; color: blue; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: inherit; font-style: inherit; font-weight: 700; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="border: 0px; box-sizing: inherit; font-family: 'comic sans ms', sans-serif; font-style: inherit; font-weight: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Gülseren Akdaş</span></span></span></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; box-sizing: inherit; color: #333333; font-family: 'Noto Serif', serif; font-size: 19px; line-height: 31.9998px; margin-bottom: 1.6842em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<b style="color: blue; font-family: 'comic sans ms', sans-serif; line-height: 31.9998px;">http://ahmetsaltik.net/2013/10/29/ben-cumhuriyet-kadiniyim/</b></div>
</div>
Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7974592786892612292.post-78278027639177946962017-09-22T12:31:00.001+03:002017-09-22T12:31:17.706+03:00Rutkay Aziz - Barış ( Şiir: Yannis Ritsos, Müzik: Mazlum Çimen )<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="https://www.youtube.com/embed/7fsD8cCRFtE" width="459"></iframe>Arzu Sarıyerhttp://www.blogger.com/profile/06726173767103856253noreply@blogger.com0