21 Ocak 2012 Cumartesi

NARCİSSUS=NERGİS=NARSİST





NERGİS'İN HİKAYESİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

NARCİSSUS=NERGİS=NARSİST


... 5000 yıl önce ırmak tanrıçası Nana İzmir Mordoğan Mimas dağı eteklerinde badem ağaçları altında çıplak yatarken uykuya dalmış.Efsane bu ya uyandığında hamile kaldığını anlamış.Dokuz ay on gün sonra kainat güzeli Narcissus'u dünyaya getirmiş.

Tanrı Zeus son derece çapkın bir tanrıdır. ancak aynı anda evlidir de. karısı Herayı meşgul etmek için bir peri olan Echoyu görevlendirir. Zeus ne zaman çapkınlık yapmaya çıksa, Echo Hera'yı lafa tutup, meşgul eder. ancak Hera bu olayı farkeder ve Echoyu cezalandırır. Echo artık sadece karşısındaki kişinin son sözlerini tekrar edebilecektir...Gel zaman git zaman:......


Narcissus büyümüş bütün kızların aşık olduğu, genç bir delikanlı olmuştur. Ancak güzel olduğu kadar da kalpsizdir. Karşısına eğer onu öpmezse kendisini öldüreceğini söyleyen bir kıza bir kılı uzatacak kadar kalpsiz...

Günlerden bir gün Echo ile Narcissus ormanda karşılaşırlar. Echo onu görür görmez aşık olur ama aşkını dile getiremez ve suskun suskun önüne bakar. Narcissus "merhaba"der, Echo tekrarlar "merhaba". Narcissus devam eder, "ne kadar da güzel bir gün değil mi?", Echo da devam eder, "...değil mi?". Narcissus duraksar, "iyi misin sen?" der. Echo yapabildiği tek şeyi yapar, "...misin sen?". Narcissus biraz sinirlenir tabi, "sen benimle dalga mı geçiyorsun?, Echo kendini durduramaz, "...dalga mı geçiyorsun?". Narcissus artık çok sinirlenmiştir, "git buradan!" diye bağırır, Echo'nun kalbi kırılmıştır. "git buradan!"'ın tekrar ederek kaçar onun yanından ve Mimas dağının eteğindeki bir mağaraya saklanır, ağlar, ağlar, eriyip gider. vücudu ve kemiklerinin yitmesine rağmen sesi mağarada kalır. ondandır ki dağlara bağrılındığında echonun sesi eskiden yaptığı gibi sizi taklit edermiş.

Echonun başına gelenler aşk tanrıçası afrodit için bardağı taşıran son damla olmuş. Yüzlerce kızın kalbini kıran bu adamı cezalandırma zamanı gelmiştir artık. "Aşk acısının ne olduğunu öğrenme vakti geldi..." der .Narcissus yine bir gün Mimas dağı eteklerindeki ormanda dolaşırken Başpınar'ın önündeki gölden su içmeye gider. Tam suya eğilirken kendisini görür ve tam anlamıyla büyülenir. Ellerini yansımasına uzatır ama elleri suya değer değmez görüntüsü kaybolur.

Narcissus önce üzülür ama suyun durulmasıyla görüntü tekrar oluşunca gölün kıyısına oturup bütün gün kendisini izler. Annesi Nana ve babası onu aramaya ve evine geri götürmeye gelirler ancak Narcissus "hayatının aşkından" ayrılmayı reddeder. Bir gün Narcissus yansımasına sarılmak için suya eğilir ancak göle düşer ve boğulur. Bunu duyan Afrodit pişmanlık duyar ve Narcissus'un ölü vücudunu gölden çıkartıp, bir çiçeğe dönüştürür.İşte Bahar ile birlikte İzmir/Mordoğan dağlarından toplanılıp gelen ve pazarlarda ,köşe başlarında ,çiçekçilerde satılan aşk kokulu NERGİS'in hikayesi bu.



Bir nergis çiçeği ölmüş. Çayırdaki çiçekler, ırmaktan birkaç damla su istemişler, 
ona gözyaşı dökmek için.
“Bendeki tüm su damlaları gözyaşı olsa, nergis için dökeceğim yaşlara yetmez.
Onu çok severdim” demiş ırmak.
“Nergisi kim sevmezdi ki? O kadar güzeldi ki…” 
diye yanıt vermiş çayırdaki çiçekler.
“Gerçekten güzel miydi?” diye sorunca ırmak, 
“Senden iyi kim bilir bunu? Kıyında eğilip suyunda kendi güzelliğine bakardı her gün” demişler. Irmağın yanıtı şöyle olmuş:
“Onu sevmemin nedeni, bana eğilip baktığında, suyumun yansımasını görmemdi gözlerinde…”

Oscar Wilde



8 Ocak 2012 Pazar

KIZLAR DA YANMAZ”IN TANIKLIĞI -ADNAN BİNYAZAR

K

IZLAR DA YANMAZ”IN TANIKLIĞI

Eğitim sorunumuz, hemen her hükümet döneminde keyfi uygulamalarla tıkanma noktasına geldikçe, tartışma konusu yapılan köy enstitüleri yerin dibine batırılıyor. Bu kuruluşların 1946’lardan bu yana ulusal eğitim konularına önyargılı yaklaşan bağnazların düşmanca duygularının hedefi olduğu biliniyor. Kötünün soyu tükenmez; bu düşmanca tutumu sürdürenler günümüzde de eksik değil.

O kafada olanlar; umarım Tonguç ve Enstitüleri adlı incelemesiyle 1998 yılında Türkiye İş Bankası’nca düzenlenen “Toplum ve İnsan Bilimleri Büyük Ödülü”nü alan Pakize Türkoğlu’nun; altı yaşındaki bir köylü kızın nereden nereye geldiğini anlatan Kızlar da Yanmaz adlı kitabını okuyup, düşmanca duygularının bir işe yaramadığını anlarlar...

Türkoğlu, kitabına neden Kızlar da Yanmaz adını vermiş?

“Cumhuriyetin onuncu yılıydı. Eğitimin uğramadığı, okulu olmayan bir dağ köyünde, ‘Ben de okumaya gideceğim!’ diye tutturduğumda, ‘Okuyan kızlar başını örtmezmiş. Yarın ahrette cayır cayır yanarsın!’ diyen komşumuz Cemiş teyzenin yüzünü gözünü tırmaladığımda ve eşek sırtında götürüldüğüm nahiyede başka bir aile yanında kalarak ilkokula başladığımda henüz altı yaşında bir köylü kızıydım.”

İnsan, ortamın ürünüdür. Aydınlanma kökten beslenirse dal verir. Küçük Pakize, Millet mektebi çıkışlı annesinin, teyzelerinin asker mektuplarını okuduklarını görüyor, dayısının kızı Münevver’in Pazarcı’ya okumaya gittiğini duymuş. Onlara bakarak kızların da okuyabileceği bilincine varıyor.

Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov’un Öğretmen Duyşen’i yıllar önce yayımlandığında, köy gerçeğini kavrayamayan kesimlerce göklere çıkarılmıştı. Bir yazımda bizde Öğretmen Duyşen romanının kahramanı Altınay gibi nice kadınlar yetiştiğini savunduğumu anımsıyorum. Antalya-Gazipaşa’nın Göksenir yaylasında doğup, “İlkokul benim devrimimdi,” diyen küçük Pakize o nicelerden biridir.

Toplumlar gibi, insanların da iç devrimleri vardır. Türkoğlu, bireysel iç devrimini küçük bir kızken yaşıyor: “İlkokuldan sonra eğitime devam etmekten umudumu keserek köye dönüp örtülenmişken, kendimi Aksu Köy Enstitüsü’nde cennet gibi bir eğitimin kucağında buldum.”

Köy enstitüleri, küçük Pakize’ye cehennemi cennet eylemiştir...

Cumhuriyet’in bu kurumları, devlet desteğinden yoksun köy çocuklarını eğiterek, insanımızı gerçek anlamda yurttaş kılmanın en önemli atılımıydı. Ülkenin tüm olanaklarını tekeline alan patronlar, insanımızı parmaklarında kukla gibi oynatan politikacılar, geniş toprak sahipleri, aşiret ağaları, din bezirgânları aralarında güç birliği yaparak içlerine sindiremedikleri bu çağdaş atılımın önünü kesmişlerdir.

Köy enstitülerinde ancak altı yıl özgürce eğitim yapılabildi. Başta dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel gibi gerçek bir aydın, İsmail Hakkı Tonguç gibi bir eğitim devrimcisi olmak üzere, öğretmenini, öğrencisini uydurma eylemlerle suçladılar. Oysa enstitüler, sanatsal yaratının, bilimsel düşüncenin, evrensel insanlık değerlerinin eğitim laboratuvarıydı.

Pakize Türkoğlu, alt başlığı “Genç Cumhuriyet’te Köy Çocuğu Olmak” adlı anılarında, çevresinin insanlarını da duyarlıkla gözleyerek o günleri yaşarken, aynı coşkuyu okuruna da yaşatıyor. Kitabın başındaki “önsöz”, bitimindeki “sonsöz”le de eğitim tarihimizdeki inişleri çıkışları irdeleyerek, yaşanılan çöküşü gözler önüne seriyor.

Kızlar da Yanmaz, Aksu Köy Enstitüsü’nde “cennet gibi bir eğitim”le kucaklaşınca, başındaki örtüyü atıp aydınlanma ışığına bürünen küçük bir kızın öyküsüdür.

ADNAN BİNYAZAR. Pazar Yazıları. Cumhuriyet. Dergi 08.01.2012