24 Mart 2011 Perşembe

ERDALİZMA


Erdalizma...
Şubatın son haftasındaki Silivri duruşmalarında, dinleyiciler bölümünden, içinde üç kitabın bulunduğu bir torba ulaştırdılar. Özenle

seçilmiş kâğıt torbanın ağzı da renkli kurdele ile bağlanmış.

Şöyle bir baktım. Bu, zarf bir kadından gelmiş olmalı, diye düşündüm.

Yanılmamışım. Sevinç İnönü’den.

Prof. Halis Odabaşı’nın derlediği, ‘Anılarla Prof. Dr. Erdal İnönü’, Can Dündar’ın ‘Anka Kuşu, Erdal İnönü Anlatıyor’ ve Erdal İnönü’nün kendi konuşmalarından oluşan ‘300 Yıllık Gecikme’.

Sevinç Hanım kitapların yanında şu notu düşmüş:

“Erdal İnönü hayatta olsaydı, ‘Bu da geçer yahu, dayanın’, derdi, hiç kuşkum yok.”

Can Dündar’ın kitabını televizyonda sürükleyici bir belgesel izliyormuş havasında bir çırpıda okudum.

Prof. Odabaşı’nın derlediği anılar İnönü’nün bütün renklerini barındırıyor. Feza Gürsey’in “Erdalizma”sının bir bölümünü paylaşmak isterim:

“Ben derim bize lazım Erdalizma/ Erdalizma her balonu patlatır/ Büyüğü küçültür, küçüğü büyütür/ Akıllıyı büyüler, ukalayı ürkütür./ Hikmeti çok, zararı az/ Dostlarına tadı unutulmaz/ Şeytani bir cennet yaratır./ Dağ başında dört beş ulema/ Beş on zorba, on on beş deli ile/ Kurmuşsun mecburi bir aile,/ Sakin ol, göz kırp, var mı bak cebinde/ Hakikati süzen o alaycı prizma/ Gizli silah Erdalizma.”

***

Bugün ülkeyi yönetenlerin üslubuna bakınca Erdal İnönü’nün siyaset dilini ayrıca anımsadım. İnönü’nün siyasette aktif olduğu dönemde sık yapılan değerlendirmelerden biri şuydu:

“Erdal Bey siyasi kişilik olarak Türkiye koşullarına fazla, İskandinav ülkelerinde cumhurbaşkanı olacak adam.”

İnönü, fazla diyene, eksik diyene gerekli yanıtı kendine has üslupla verip, özünü hiç bozmadan siyaset sahnesinde yerini aldı ve çekilmeyi düşündüğü an çekildi.

Sevinç Hanım’ın gönderdiği üçüncü kitap, “300 Yıllık Gecikme”, İnönü’nün tarih, kültür, bilim ve siyaset üzerine konuşmalarından oluşuyor.

300 yıllık gecikme tahmin edileceği gibi Batı ile aramızdaki fark. Pek çok kişi bu gecikmeyi matbaanın bize 300 yıl geç gelmesi olarak algılar. Ancak İnönü buna katılmıyor, şöyle diyor:

“Matbaa, mevcut bilginin yayılmasını sağlar, bu bakımdan çok etkilidir. Ama asıl önemli olan, insanı doğaya egemen kılan bilginin üretilme yolunun bulunmasıdır. Bu ilerleme 1600’lü yıllarda Orta ve Batı Avrupa’da, gözleme ve deneye dayanan matematiksel ifadelerden yararlanan bilimsel araştırma ve geliştirme yönteminin birkaç araştırıcı tarafından uygulanmaya başlamasıyla gerçekleşmiştir. Osmanlı dünyası ise bu yeni yöntemle hiç ilgilenmemiştir. Bilimsel araştırma yöntemi bir devlet politikası olarak Türkiye’ye ancak Cumhuriyet döneminde 1930’lu yıllarda geldi. Biz hâlâ bu üç yüz yıllık gecikmenin doğurduğu olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.”

İnönü’nün bu saptamalarıyla bugün ülke yönetimine egemen olan siyasi anlayışı karşılaştırdığımızda söylenecek çok şey var.

Bugün Osmanlıcılık üretmeye çalışanlar tarihe bir de İnönü’nün gözüyle bakabilirler mi?

Erdal Bey bugünleri görseydi, belki de şöyle derdi:

“Savcılarımızı kutluyoruz. Bilgi çağını yakalamışlar. Her bilgiden suç üretmeyi başarmışlar. Öyle anlaşılıyor ki tamam bilgi çağını yakaladık, bırakmayalım demişler, tutuklamışlar.”

***

Birazcık teması olan herkesin İnönü ile bir anısı vardır. Sevinç Hanım’ın kitapları beni de 1980’li yıllara götürdü.

İnönü, İzmir’den milletvekili seçildiği için sık gelirdi. Kimi gezilerini de ben izlerdim. Yaz tatillerinde de kısa sürelerle Marmaris Bozburun’a gelirdi. Sevinç Hanım, hiç değilse tatilde Erdal Bey’i bizimle fazla paylaşmak istemezdi. Karşılıklı bir anlaşma yapmıştık. Günde bir saat Erdal Bey bizimle sohbet edip demeç verecek, sonra hiç karışmayacağız. Bu bizim de işimize gelirdi. Kaldıkları yer de Prof. Korel Göymen’in küçük bir pansiyonu. Bir gün sohbet uzadı. Tatil havasının da getirdiği yumuşak ortamda bir ıslık sesi duyuldu. Odaların birinden geliyordu. Erdal Bey, “Sevinç Hanım” dedi. Az sonra bir ıslık daha gelince ayağa kalktı, “Çocuklar” dedi, “artık gitmeliyim, ben odaya varmadan üçüncü ıslık çalarsa, yardıma gelin.”


MUSTAFA BALBAY / CUMHURİYET


12 Mart 2011 Cumartesi

GÜVERCİNLER BALBAY'A UÇUYOR

 Ben
Vatandan aldıklarımla değil
Vatana verdiklerimle doyarım.
Vatan ,onu sevenler kadar güçlüdür
Buna inanırım
Ben,
Malta sürgünlerinden
1940_1950 tutuklamalardan
1970_1980 kıymlarından
1990  katliamlarından
2000'lerin hukuk saldırılarından gelirim.
Ben,
Namık Kemal'lerden
Abdi İpekçi'lerden
Uğur Mumcu'lardan
İlhan Selcuk'lardan gelirim
Yalnız
Aile büyüklerimi
Ve aydınlık insanları
Selamlarken eğilirim.
Mustafa BALBAY
Kitabın arka kapağında böyle diyor Balbay. Bugüne nasıl geldiğimizin bir özeti bu satırlar.Halen bize neler oluyor diyorsak yanıtı bu kitapta fazlasıyla var. Bugünü anlamakta zorlanan gençlerimiz bu kitabı mutlaka okumalıdır derim.Vatanını Balbay gibi seven yurtseverler bu kitapla Balbay'a binlerce uçurulan güvercinlerden birini uçurmuş olacak...Binlerce özgürlük güvercini...Balbay ve diğer Yurtsever  Silivri tutsaklarına özgürlük...
Arzu

Aydınların Sokağı Ne Zaman Kapatılır

Hücremde kitap yazarken
Bir kalemin ömrü üç günde biterken
Karşımda 80 gözlü demir parmaklık
Ötesinde duvar, üzerinde tel örgü
Beni gözlerken…
Aşağıdaki anıma koyuldum….

1998’de Köln’de
Uğur Mumcu’yu anma toplantısı
Salon Anadolu’nun her yerinden
Eskişehirlisi, Sivaslısı, Yozgatlısı…
Türkiye’yle nefes alıp veren yürekler.
Toplantı bitti
Biliyorlar huyumu
Kenti dolaşmamak olur mu?
Bir mühendis arkadaşın aracına bindik
Önce katedral sonra Ren
Nasılsa ben değilim aracı süren.
Güzel bir sokağa girerken
Mühendis direksiyonu kırarken
‘’Hay Allah, nasıl da unuttum
Bu yol trafiğe kapalıydı’’ dedi.
Başka tarafa yöneldi.

Yol trafiğe neden kapanır?
Belki 20. kezdir kanalizasyon kazıp
Boruyu değiştiriyordur belediye.
Başka ne diye?
Haa kaldırımları değiştiriyor da olabilirler
Bir yılda beşinci kezdir.
Halkı canından bezdir.
Kimbilir, belki de küçük döşenen
Doğalgaz borusu genişletiliyordur.

Sordum soru olsun diye:
‘’Gerçi epey oldu
Başka yöne sapalı,
Kafama takıldı
O yol trafiğe niye kapalı?’’
Sıradan bir gerekçeymiş gibi
Anlattı mühendis:
Bir karar aldı belediye
Yazar kitabı bitirdim deyinceye kadar
Sokağı trafiğe kapatıldı.


O an,
O gün andığımız
Uğur Mumcu’nun sokağını düşündüm
O sokak da trafiğe kapatılmıştı,
Uğur Mumcu öldürülünce!
Abdi İpekçi’nin sokağı da trafiğe kapatıldı
Öldürülünce!
Çetin Emeç’in sokağı da trafiğe kapatıldı
Öldürülünce!
Ahmet Taner Kışlalı’nın sokağı da trafiğe kapatıldı
Öldürülünce!


El oğlu yazarının sokağını trafiğe kapatıyor
Kitap üretince,
Bizde yazarın sokağı trafiğe kapatılıyor
Evinin önünde katledilince.

Demokrasilerde
Bir yazarın anıldığı yer doğduğu evdir.
Bizde?
Öldürüldüğü yerdir!

Ergenekon operasyonlarında yaşadık
Aynı sahneyi
Evinde arama yapılan aydınların
Sokağı trafiğe kapatıldı.

El oğlu yazarının sokağını trafiğe kapatıyor
Kitap üretince,
Bizde yazarın sokağı trafiğe kapatılıyor
Hapishaneye götürülünce.

Demokrasilerde bir yazar için
‘’Aranıyor’’ deseler
Akla bir ödül ya da senaryo teklifi gelir…
Bizde bir yazar için
‘’Aranıyor’’ deseler
Akla polisle savcı gelir.

Mustafa BALBAY, ZULUMNAME Sayfa75-77