28 Şubat 2013 Perşembe

KİTAP


 Günbegün  kitap sansür haberleri ile karşılaşıyoruz. Dünyaca ünlü şair ve yazarlarımızın kitapları ,şiirleri sansür denilen kıyımdan geçiriliyor .Bahaneler hazır "müstencen" miş...Kurt suyun başını tutmuş aşağıdaki kuzuyu tehtit ediyor "suyumu bulandırırsan seni yerim" kuzu aşağıda kurt yukarıda ,nasıl bulandıracakmış kuzucuk suyu!...Ama kurt kafaya koymuş ; kuzuyu yiyecek bahane rastgele...Ülkeyi yöneten yetkili ve etkli makamlar doksan yıldır ne varsa silip süpürmeye kararlılar; bugün kitap olur yarın resim ,öbürgün müzik ...Sansürle sansürle ve yok etsinler... !


 Yakılma ,sansür, yasak ,suç unsuru gibi nedenlerle kitap okuyanımız son otuz yılda giderek azalırken yakın tarihimizdeki iki olayı anımsıyor ve önemsiyorum...Olaylar 1940 lı yıllarda "Türk Rönesansı" olarak adlandırılan  "Köy Enstitüleri "döneminde yaşanmıştı. Anadolu köylerinde yakılan aydınlanma ışığı kitap okumalarla ışıl ışıl parlıyordu. Gerçekten karanlıklar aralanıp kurtuluş gerçekleşecekti ama yakılan ışıklar palazlanamadan söndürüldü.

File:Lytras nikiforos antigone polynices.jpeg

""1941 Yılında İkinci Dünya savaşının en şiddetli yaşandığı bir süreçte Ege Bölgesinde 
Balıkesir yakınlarında denetlemelerde bulunan dönemin Cumhur Başkanı İsmet İnönü 
dönüş yolunda karşılaştığı fakir bir köylü çocuğunu durdurur.Çocuğun kıyafeti ve ayağındaki
 çarık onun ekonomik durumunu zaten yeterince göstermektedir.Çocuğun yanında
 resmi arabanın durması arabadan inip ona doğru yaklaşması çocuğu heyecanlandır.
 İsmet İnönü çocuğa yaklaşır ve elinde taşıdığı azık torbasında ne olduğunu sorar
Çocuk torbasını açar ve gösterir. Torbadan çıkanlar bir parça köy peyniri, bayatlamaya
yüz tutmuş ekmek ,soğan ve zeytinin yanında Milli Eğitim Bakanlığı Klasiklerinden olan
Sophocles'in Antigone'udur. Çocuğun babası yol parası olarak verdiği parayı kitaba yatırmış ve 12 km lik yolu yürümeyi tercih etmiştir Bunun üzerine İnönü yanındaki
Genelkurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Gürman'a dönerek"ekmeğin yanında kitap .ne zaman yurttaşımız ekmekle kitabı tutabilecek bir düzeye
ulaşırsa Türkiye o zaman gerçekten kurtulacaktır." "



"Bedri Rahmi Eyüpoğlu 1940 yıllarında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsün'de karşı-
laştığı bir olayda okuma alışkanlığının her her şart altında nasıl yaşandığını gözler önüne serer Gecenin bir yarısı ahırlardan bir ışık geldiğini görür.Merak eder ve yaklaşır
 okulun kocabaş hayvanlarının barındığı ahırda bir çocuk görür.Gece nöbetinde ,elinde bir kitap vardır. Shakespeare okuyordu .Okuduklarını da ertesi gün oynadıkları
 piyeste gördük 13-15 yaşında fakir bir köylü çocuğunun bu kadar olumsuz şartlarda 
Dünya Tragedyasının usta yazarı Shakespeare okuması inanılır gibi değil ama gerçek..."

Ekmeği ,kitabı ,sanatı bir türlü yanyana aynı düzeye getiremedik; demek ki kurtulamadık karanlıktan. Her gecenin sabahı olur ,her karanlığın aydınlığı  bekliyelim umutla...Belki yarın ,belki yarınlarda...


Arzu Sarıyer

2 yorum:

bücürükveben dedi ki...

köy enstitülerini yeniden kuracak Atatürkçü ulusalcı insanlar ne zaman gelecekler? Rahmetli babamı hatırlattı bu anı, daha çocuk yaşta, yatılı okul mu, askeri lise mi tam hatırlamıyorum okula kaydolmak kendini kurtarmak için Trabzon'a yaya gidiyor:((ta Görele'den:((annesi azıcık çıkın, azıcık para vermiş, baba çok serte 'ben bu kadar çocuğa bakamam başınızın çaresine bakın!':(((yolda -ismini de söylemişti ama aklımda kalmadı keşke yazsaydım- o zamanın ünlü bir dergisi varmış...bol resimli filan, parasıyla yiyecek filan almak yerine o parayı da o dergiye vermiş:))ömür boyu kitapsız görmedim gündüz tv açmazdı (o huyu aynen bende de var)onun yerine kitap okurdu hep...ne zaman evine gitsem mutlaka gözlüğü, kırmızı kalemi de kitap sayfasının arasında...şimdi komşularımın evlerinde kitap değil gazete bile görmüyorum...bu nasıl bir nesil? babam 1921 doğumluydu komşularım ise daha genç! daha kitapsever olmaları gerekmez mi? ama tam tersi...eve resim asmanın günah olduğunu filan söylüyorlar! biz ileri değil basbayağı geri gidiyoruz...:(((
ya başını ağrıttım galiba babamı çok özlemişim:((
sevgiler Arzu'cuğum

Arzu Sarıyer dedi ki...

Müjde'ciğim harikasın sen canım kardeşim ,ne güzel anılarınla tamamlandı yazım.Çok teşekkür ediyorum.Biliyor musun benim babam da 1921 doğumlu ama senin ki kadar düşkün değildi kiitaplara gazete yeterdi ama annem çok okurdu neredeyse bizimle yarışırcasına.Ben büyüklere birşey demiyorum artık çocuklar üzerinde duruyorum daha çok ,geçen hafta bir kuzen çocuğuna bir kitap hediye ettim bütün gün çok mutlu oldu ve kitap elinden düşmedi...Damlaya damlaya çocuklarımızı kazanmaya çalışalım derim.
Sevgiler,selamlar.