61 yıldır dinlemeyen Güz Sancısı..
AYA TRİADA'NIN GÖZYAŞLARI..
"Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
(Kuranı Kerim, Nisa Suresi, 157-158)
*. *. *
Öfkeli kalabalık Taksim'de toplanmıştı..
Şişli'den, Kurtuluş'tan, Dolmabahçe'den gruplar halinde gelmişlerdi..
Ellerinde bayraklar vardı..
Uzun sopalar..
Bazılarında gaz tenekeleri..
Bazılarında baltalar..
Bazılarında Atatürk portreleri..
Burunlarından soluyorlardı..
Biri bağırdı..
"Kiliseyi yakalım."
Kalabalık bir anda Rum Ortodokslarının kilisesi Ayia Triada'ya(*) yöneldi..
"Papazı sünnet edelim" diye tempo tutuyorlardı..
Ünlü sinema oyuncusu Nubar Terziyan da o gün oradaydı..
Yanlış zamanda, yanlış yerdeydi.
Alışveriş için Taksim'e çıkmıştı..
Bir anda kendisini öfkeli kalabalığın içinde buldu.
Çıkması imkansızdı..
O da kalabalıkla birlikte Ayia Triada'ya yöneldi.
Bu arada bir gaz tenekesini tekmeleyerek kullanılmaz hale getirdi..
Baltalarla kilisenin kapısını kırdılar..
Papazlara saldırdılar..
Kutsal resimleri, heykelleri, ikonaları, haçları, şamdanları kırdılar..
Tam gazı döküp kiliseyi yakacaklardı, polis kalabalığı dağıttı..
100 yıllık kilise son anda kurtuldu..
Aynı dakikalarda Galatasaray'daki Panayia İsodion Kilisesi'ne girenler İsa'nın gözlerini deldiler.. (1.Fotoğraf)
O gün İstanbul'daki 73 Rum Ortodoks kilisesi kullanılamaz hale getirildi.
*. *. *
İki günde onlarca Rum arkadaşım oldu..
Hepsi de Anadolu Rumu..
Bu toprağın insanı..
Çoğu 6-7 Eylül olaylarını yaşamış insanlar..
Çocukken başlarına geleni hatırlıyorlar.
O olaylardan sonra dünyanın dört tarafına dağılmışlar..
Atina, Selanik, Paris, New York, Ottowa..
İstanbul'da kalanlar da var..
Ama onlar azınlıktalar..
6-7 Eylül olayları ile ilgili paylaşımlardan sonra tanıştık çoğuyla..
Özelde yazıştık..
Saatlerce konuştuk..
Neler neler anlattılar..
Ne acılar, ne haksızlıklar..
İnsanlığımdan utandım..
Dikkatimi ne çekti biliyor musunuz?..
Yurtdışına gidenlerin çoğunda Türk halkına, Türk insanına karşı bir kin, nefret duygusu yok..
Aksine, çoğu "İyi komşularımız vardı" diyor.
Ama cumhuriyet devletine kırgın ve küskünler..
Sistematik olarak yok edildiklerine inanıyorlar.
Paris'te yaşayan birinin yazdıkları aynen şöyle.
"1942'te benim dedemi Naziler'in yaptığı gibi çalışma kampına götürmüşler.. Sabahtan akşama kadar demiryolu yaptırmışlar.. Dedem oradan döndükten sonra zatürreden ölmüş.. 1955'te de babamı sopalarla dövdüler.. Ömürboyu sakat kaldı.. İşyerini talan ettiler, fakir kaldık.. Dövenlerin fotoğraflarını gazetelerde bulduk, polise verdik..İlgilenmediler. Amcamlar ailemizi Paris'e yanlarına almasaydı yaşayamazdık.. Bizim suçumuz neydi?. Ne yapmıştık?"
* * *
Türkiye'de kalanlar ise tedirgin..
Özellikle AKP'nin iktidara gelmesinden sonra bu tedirginlik daha da artmış..
Bazıları yurtdışına gitmediğine pişman..
Biri şöyle diyor.
"Atalarım yüzlerce yıl bu topraklarda yaşamış.. Ben kendi öz topraklarımda bir yabancı gibi büyüdüm.. Bu ülkede hep istenmediğim duygusunu yaşadım.. Hep potansiyel bir hain olarak görünmek çok kötü bir duydu.. Bir örnek vereyim mesela. Almanya'da cuma namazına giden bir müslüman, caminin yanındaki Cafe'den bangır bangır müzik sesi gelse, ne düşünür?. İstiklal'deki kiliselerin yanındaki dükkanlara bir bakın.. Bizler kutsal günlerde ibadet ederken, onlar müziği sonuna kadar açıyor..Gidin diyorlar..Ailem 6-7 Eylül'den sonra gitmeye niyetlenmiş, sonra vazgeçmiş..Keşke gitselermiş."
* . *. *
Bir diğerininkinin sözleri gerçekten çok düşündürücü..
"En önemlisi de ne biliyor musunuz? Eski Türk filmleri; Cüneyt Arkın'lı, Kartal Tibet'li filmler (aşk filmlerinden bahsetmiyorum) o abuk kahramanlık filmlerinden bahsediyorum, hani yenilmez 500 kişiyi birden tek başına telef eder, bir kılıç darbesi ile 10 kışıyı öldürür falan. İşte o filmlerde sürekli gayri müslümler özellikle de hristiyanlar birer canavar olarak gösterildi ve tanıtıldı..Bunları bizler izlerken komik bulup gülüyorduk, ya cahiller? İşte onlar bunlara inanıyorlardı. Asıp keserek her şeyi elde edebileceklerini sanıyorlardı. Ayrıca da hristiyanlık veya musevilik aşağılık dinler gibi gösteriliyordu. İşte sonuç bugünlere getirdi."
* * *
Genele yazdığı için ismini açıklamaktan çekinmiyorum..
Karmen Çubukciyan'ın şu ifadeleri beni çok etkiledi..
"Ben 8 yaşındaydım, Bostancı'da yazlığa gitmiştik. Nasıl olduysa anneannem beni alıp İstanbul'a annemlere getirdi. Osmanbey'de oturuyorduk, gece sokakta bir gürültü ve bağrışmalar: "Bugün cam yarın kan" diyerek koşan bir güruh. Hepsi de siyah pantalon, beyaz gömlek giymişlerdi, ellerinde de sopalar...
Halaskargazi caddesinde ermeni bir mezeci vardı, dükkanın adı "Şeref" soyadını kullanmıştı dükkanına, ona bir şey olmadı, ama hemen yanında "kefere" olmayan birinin dükkanı tar ü mar edildi. Kristal avizeler v.b. satan bir yerdi ve camların ne kadar kolay kırıldığını tahmin etmek zor değil. İstiklal caddesinde Limoner eczanesi, sahibi koşmuş gitmiş; "ne yapıyorsunuz bunlar ilaç" dese de cevap ilginç "Türk hasta olmaz". Kurtuluş'da Rum kilisesinin kocaman çanı aşağı indirilmiş, Balıklı rum mezarlığında kabirler açılmış, ölülere dahi saldirılmış... Nasıl bir kin, nasıl bir nefret, nasıl bir sevgisizlik... Bir çok gayri müslim bu olaylardan sonra ülkeyi terketti. Annem babam da terketmek üzere harekete geçtiler ama sonra her nedense caydılar. 6-7 Eylül olayları, ülkenin mali durumunun yerle bir olmasına neden oldu. Resimlere baktığımda, sopa ellerinde nasıl bir iştahla kırdıklarını yüz ifadelerinden görebiliyorum... Düşünmekten yoksun, bir sürü vahşet ve kana susamış insan... Tüm o yollara saçılan eşyalar, kırılan dökülen ürünlerin tümü de döviz karşılığı yurt dışından ithal edilmişti. Ne oldu? Kırıp dökenler en fazla kendi ülkelerine zarar verdiler, kızıp nefret ettikleri "kefere"ler ise yurdu terkedip gidiverdiler... Olan Türkiye'ye oldu.."
*. *. *
Evet olan Türkiye'ye oldu..
Tek dil, tek din, tek bayrak, tek millet ve sonuç bu..
Maalesef bu topraklarda yüzyıllar boyu egemenliği eline geçiren, kendinden olmayanı hep ötekileştirdi ve ezdi..
Cumhuriyet devletinde de bu değişmedi.
Ermeniler, yahudiler, Rumlar, Kürtler, aleviler sistemli olarak sindirildi..
Komünist ve sosyalistler zaten en büyük düşmandı..
Anadolu'nun renklerini bir bir sildiler..
1930lı yıllarda Kemalizmin fikir babası, içişleri bakanı Mahmut Esat Bozkurt şöyle demişti.
"Bu memleketin efendisi Türklerdir... Dost, düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı."
1942'de de dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu mecliste şöyle konuşmuştu.
"Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar, bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir."
Peki kimler Türk sayılacaktı?.
Cumhuriyet devletinin anlayışına göre bunun iki kuralı vardı.
Birincisi Türkçe konuşacak..
İkincisi sunni müslüman olacak..
Bu iki özelliğe sahip olmayan Türk sayılmazdı..
O yüzden 100 bine yakın Karaman Türk'ü, öz be öz Türk olmalarına ragmen ortodoks inançları nedeniyle yurtlarından sürgün edildi..
O yüzden aleviler her zaman itildi, kakıldı..
Ve o yüzden Ermeni, Yahudi, Rum ve Kürt vatandaş bile sayılmadı..
1915 Ermeni kıyımı..
1934 Trakya yahudi olayları..
1937 Dersim Harekatı..
1942 Varlık Vergisi ve çalışma kampları..
1955 6-7 Eylül olayları..
1978 Maraş Katliamı..
1980 Çorum olayları..
2007 Hrant Dink Katliamı..
2011 Uludere katliamı...
Ve daha onlarcası..
Dikkat edin, hepsinde mutlaka ama mutlaka devletin parmağı vardı..
*. *. *
Devletin 100 yıldan fazla uyguladığı bu ötekileştirme politikasından sadece Kemalist ve laik mahalle etkilenmiyordu..
Sosyalistler, komünistler, Kürtler, aleviler, azınlıklar büyük zulüm yaşarken, laik mahallede devleti haklı gören çoğunluktaydı..
Ama hep savunma ihtiyacı duymuşlardı..
"Cumhuriyet iyi ama yönetenler kötü."
Oysa cumhuriyet demek özgürlük demek değildi.
Onlar yan mahallelerinde yaşananlara duyarsız kalıyorlardı..
Yan mahallerinin feryadını eloğlu duyuyor, kardeşi duymuyordu..
Sonunda ateş onları da sardı..
"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" sözünün ne kadar yanlış olduğu anlaşıldı.
Bugünün egemeni şimdi onlara da dokunuyor..
Kemalist ve laik mahalleye de girdiler..
Şimdi onlara da zulm ediyorlar.
*. *. *
Einstein'in bir kuramı var..
Diyor ki;
“Aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, dil ve din başta olmak üzere sekizden fazla kategoriye ayrılır. Oysa olay bu kadar karmaşık değil. İnsanlar sadece ikiye ayrılırlar; iyi insanlar ve kötü insanlar.."
Ne kadar doğru bir söz..
Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi..
Veya sunni, alevi, katolik, ortodoks, musevi..
Ya da ateist..
Hiç fark etmez..
Sadece iyi insan ve kötü insan vardır..
Savaşları hep kötüler çıkarır, ne acı ki hep iyiler ölür..
O yüzden savaşın iyisi ,barışın kötüsü olmaz..
O yüzden iyiler savaştan yana olamaz..
Bugün 6-7 Eylül olaylarının 61'nci yıldönümündeyiz..
Tüm Rum arkadaşlarımın köklerindeki derin acılarını paylaşırken, diyorum ki;
Ζήτω η ειρήνη, ζήτω η αδελφοσύνη..
(Zito i irini, zito i adelfosini.)
Yaşasın barış, yaşasın kardeşlik..
Dostlukla kalın..
(Sedat Kaya, Datça)©
6 Eylül 2016
(*)Aya Triada: Rumca Kutsal Üçlü.. Baba, oğul ve kutsal ruh..
******************************************************************************************
*********************************************************************************
BUNLAR SALKIM SALKIM ASILACAK ADAMLAR.
Tarih; 11 Eylül 1955
Yer; Harbiye Sıkıyönetim Komutanlığı..
Saat: 11.00
Omuzlarında bol apolet olan çiceği burnunda orgeneral sanki bir birliği teftiş eder gibiydi..
Büyük salona girdiğinde, toplantıya çağrılan tüm medya yetkilileri esas duruşa geçmişti.
Oturun dedin.
Bir asker gibi oturdular..
General, herkesin gözününün içine tek tek baktı ve sert ifadelerle konuşmaya başladı.
"Hükümeti tenkit etmek yasaktır. Böyle bir şey yaparsanız gazetenizi kapatırım. Sıkıyönetim konularıyla ilgili haber yayınlayamazsınız. NATO devletleri hakkında siyasi haber, makale neşretmeyeceksiniz. NATO devletlerinin kendi aralarındaki ilişkilerle ilgili haber yayınlanması da yasaktır; yazan olursa kapatırım. 6-7 Eylül olaylarını komünistlerden başkasının yaptığı yolunda yazılar ve yorumlar yasaktır; kapatırım. 6-7 Eylül olaylarında zarar görenlerin istekleri gibi yazılar yazamazsınız. Bu başımıza gelenler doğrudan doğruya komünistlerin hazırladığı bir hadisedir. Kızıl bir komplodur.. Yazılarınızda bunu gözden uzak tutmayın. Ona göre aklınızı başınıza toplayın. İşimizi güçleştirmeyin..
Bu solcular, salkım salkım asılacaklar.”
Konuşan İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Nurettin Aknoz'du..
*. *. *
4 gün öncesi..
Tarih 7 Eylül 1955..
Türk burjuvazisinin "Sermayeyi Millileştirmek" için yıllardır sergilediği kanlı tiyatronun son perdesi oynanıyordu..
Selanik'te Atatürk'ün evine atılan bir ses bombası sonucu İstanbul ve kıyı kentlerdeki Rumlar'ın evleri, işyerleri, kiliseleri, mezarları talan edildi..
İstanbul 1453'ten bu yana ilk kez böyle büyük yağma yaşıyordu..
Fatih Sultan Mehmet Konstantine'yi aldığında bu kadarına izin vermemişti..
Onunla 500 yıl süren " Mala, cana, ırza dokunma" sözü onun torunları tarafından iki günde çiğnendi..
10'dan fazla Rum öldürüldü, yüzlercesi yaralandı, kadınlara tecavüz edildi.
İki günlük talan sonunda sıkıyönetim ilan edildi ve ordu olaylara el koydu..
Saldırganlar milliyetçi, muhafazakar, dindar gruplardandı..
Asker ve polisten destek almışlardı..
Onlara dokunulmadı..
Hükümet, asker ve emniyet toplu halde komünistleri suçladı.
Başbakan Adnan Menderes meclis konuşmasında hedefi gösteriyordu.
"Kıbrıs meselesinden doğan bir milli galeyanın ortaya koyduğu birtakım tahribattan ibaret değildir. Katiyetle ifade ediyorum ki, şekilleriyle hazırlanmış olan büyük bir komünist darbesinin karşısında bulunmaktayız."
Ertesi gün gazetelerde de tüm suç komünistlerin üstüne yüklendi..
Zaten o dönem sıkıyönetim komutanı olan Nurettin Aknoz, tüm gazetelerin yazı işleri müdùrlerini toplayıp, talimat vermişti..
".6-7 Eylül olaylarını komünistlerden başkasının yaptığı yolunda yazılar ve yorumlar yasaktır; kapatırım..Bunları yazın. Bu solcular, salkım salkım asılacaklar."
*. *. *
Ve düğmeye basıldı..
7 Eylül gecesi daha önce fişlenmiş olan komünistler tek tek tutuklanmaya başladı..
Liste 45 kişilikti..
Aralarında Aziz Nesin, Kemal Tahir, Ratip Tahir, İsmet Selimoğlu, Emin Sekun, Ziya Tüzmen, Muzaffer Kolçak, Hadi Malkoç, Recep Yelkendağ, Tahsin Güzel, Fehmi Kurucu, Hasan Kaşarcı, Dr. Hulusi Dosdoğru, Dr. Müeyyet Boratav, Dr. Can Boratav, Dr. Nihat Sargın, İsmet Selimoğlu, Faik Muzaffer Amaç, Aslan Kaynardağ, Asım Bezirci, Ali Ertekin, Hasan İzettin Dinamo, Mustafa Börklüce, İlhan Berktay, Suni Büyük ve Ali Akça gibi isimler vardı..
Önce Sirkeci'de Sansaryan Han'daki Siyasi Şubeye götürüldüler..
İşkencede sorgulandılar..
Sonra Harbiye'de hücrelere atıldılar..
Dışarda askerler Harbiye Marşı'nı söylüyordu.
"Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle"
Ertesi gün tüm gazeteler ağız birliği etmişcesine aynı manşetleri attı..
"Kızıl tezgah.. Olayları çıkaran komünistler yakalandı."
Hürriyet, Milliyet gibi önde gelen gazetelerin köşe yazarları da, Nurettin Aknoz paşa'nın talimatına uyarak tüm suçun komünistlere ait olduğunu yazdı.
Ancak, yaklaşık 9 ay süren yargılama sonunda tutuklu tüm komünistler serbest bırakıldı..
Mahkeme hepsini suçsuz bulmuştu.
Hiç birinin olayla uzaktan yakından ilgileri yoktu..
*. *. *
Aradan 5 yıl geç.
Yıl 1960'dı..
27 Mayıs darbesi olmuş, Menderes Hükümeti Yassıada'da yargılanıyordu..
Mahkemede dönemin dışişleri bakanı Fuat Köprülü de sanıktı..
Köprülü Türkiye'nin NATO'ya girmesinde etkin rol oynamıştı..
Hakim sordu.
"6-7 Eylül olaylarını neden komünistlerin üstüne attınız?"
Köprülü cevapladı..
"Emniyet yetkilileri ve asker hükümete, olayların komünistler tarafından yapıldığına yönelik telkinlerde bulundu. O dönem İstanbul’da bulunan Amerikan İstihbarat Şefi, tahribat şekillerinin tamamıyla komünist tekniği ve usullerine uygun olduğunu ifade etti.. Böylece bakanlar kurulunda bu işi komünistlerin yaptı görüşü hakim oldu."
Fuat Köprülü tıpkı bugün Cumhurbaşkanı ve AKPli bakanlar gibi "Kandırıldık" demişti.
*. *. *
Cumhuriyet devletinin 100 yıllık geleneğidir bu.
Bir taşla iki, üç kuş vurmak..
İstiklal Mahkemeleri, Atatürk'e Suikast Davası, 6-7 Eylül, Yassıada, Maraş, Sivas, Ergenekon, balyoz gibi davalarda suçlu, suçsuz kim muhalefet ise torbanın içine atılmıştır..
Hükümetler değişir ama bu gelenek değişmez..
Bugün FETÖ soruşturmasında onlarca solcu, komünist, aydın, yurtsever, yazar, akademisyen, Atatürkçü de içeri atılıyor..
Kendilerinden olmayan kim varsa..
Koy sepete..
Yıllar sonra çoğunun suçsuz olduğu anlaşılacak..
Ve onları tutuklayanlar yine çıkıp "Kandırıldık" diyecekler..
Suçlular dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşacak..
Günahsızlar aylarca, belki yıllarca hücrelerde esir edilecek..
Çünkü bu ülkede Aknoz Paşa'nın zihniyeti 93 yıldır hiç iktidardan inmedi ki..
*. *. *
1955 yılının 7 Eylül'de tutuklananlardan biri de Aziz Nesin'di..
Yıllar sonra yaşadıklarını "Salkım Salkım Asılacak Adamlar" kitabında yazdı..
Aziz Nesin şöyle der.
"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz.."
Sonra da ekler.
"Sizler beni öldürmek isteyen bağnazlar ve yobazlardan çok daha kötüsünüz.. Çünkü onlar; sizlerin korkaklığı, yüreksizliği, ödlekliği, pısırıklığı, sünepeliği, ikiyüzlülüğü sayesinde var olmaktadırlar. Daha ne zamana dek susarak ödün vereceksiniz.."
(Sedat Kaya, Datça) ©
61 yıldır temizlenmeyen bir kara leke..