OKULLAR AÇILDI RIFAT ÖĞRETMENİM
YAZDIKLARINI OKUYOR ÇOCUKLAR
Ozan OZANOĞLU
“Sınıfın ozanıyım mimli
Hababam sınıfının yazarıyım ünlü.
Kim ne derse desin
Çocuklar için yazdım hep.
…
İki iş tuttum ömür boyu, köklü
Çocukları okutmaktı ilk işim
İkincisi
Yazdığımı, çocuklara okutmak.”
Rıfat Ilgaz
Çocuklar yeniden sınıflarda.
İnsani değerlere sımsıkı tutunarak bir ömür geçiren Usta’nın kitaplarıyla büyüsün çocuklar.
Büyüyenler Onu okuyarak büyütsünler dünyalarını.
Aslolan işini çocukları okutmak olarak gören.
Yazmak ölümün elinden bir şey kurtarmaktır diyor Andre Gide.
İşte ortada, ne çok şey kurtarmışsın Rıfat Rıfat Öğretmenim..
Fotoğraflarına bakıyorum….
Gözlerindeki merhamete, derinliğe…
Kederinin açıkça duruşuna.
Onurlu yaşamanın bedelini ödemekten duyduğun sevince…
Sıcaklığın hiç boşa gitmedi Öğretmenim…
Ne ilk ne de “son sıcaklığın”…
Hiç boşa gitmedi.
Yalın şiirlerinde çocukları besleyen damarlar var.
Çocukların hayata bakışını insancıl kılacak sözcükler.
Okullar açıldı Rıfat Öğretmenim.
Sınıflar çok değişse de kitabın defterin kokusu eskisi kadar keskin olmasa da, okullar açıldı. Çocuklar koşarak geliyorlar, ışıkları her daim açık sınıflarına.
Umut, anneler babalar için hayati bir düşselliği giyinip salınmaya başlıyor, sokaklarda, okul bahçelerinde.
Tarık Akan, ne güzel anlatmış seni: “Güldüğü zaman güneş dağların arasından doğuyormuş gibi olurdu. Aydınlık saçıyordu o güzel yüzü.”
Çocuklar kitaplarından birini açtığında, iki dağın arasında bir güneş bulurlar her zaman.
Bu yıl, okul çantalarında, el altında dursun hep “Bacaksız”, bu yıl “Küçükçekmece Okyanusu”nu okusunlar, yanına “Cankurtaran Yılmaz’ı katıp”…Sonra “Kumdan Betona” yürüsün tüyden ayaklarıyla “Öksüz Civciv”.
Okullar açıldı Rıfat öğretmenim…
Bir görsen, çocukları… Yine bildiğin gibi hepsi de…
Her tarafta bir cıvıltıdır uçuşuyor yine.
“Fener fener bildiğin Karadeniz kıyısında ya da çok uzaklarda bir kasabada senin gibi aydınlarca bırakılan fenerlerin işaret vermeye devam ettiğini bir görsen...”
Her şeye rağmen, şiddetli rüzgârların önünü kesen, güçlü, saydam ve ince bir toprak var… Bu yüzden sönmüyor ışıldayan çocuklar ve onların çıtalı umutları.
Yazdıkların okunuyor Rıfat Öğretmenim…
Şiirlerin, öykülerin… Bütün yazdıkların…
Çocukların, büyüklerin her birimizin ellerinde birer fenere dönüşerek okunuyor kitapların… Sevgi, kardeşlik, barış ve merhamet adına ne varsa onlarla birlikte okunuyor…
“Rıfat Ilgaz öğretmenimiz, düşündüğü gibi yaşayan, yaşadıklarını dile getiren, bunları yaparken de, yaşarken de inandığı değerlerin doğruluğuna bağlanmış, bunlardan bir gıdım bile ödün vermeden bedeller ödemiş bir güzel insanımızdır.” Diyor Ali Ekber Ateş.
Bu yüzden okunuyorsun. Okunacaksın.
Senin akıp giden dilinde, sayfa sayfa, sözcük sözcük geziniyor çocuklar.
Senin sularında hepsine birer küçük tekne oluyor cümlelerin…
Taşıyor çocukları evrensel dile.
Hayata dair güzel cümleler kuruyorlar hepsi de.
Verem illetinden yıllarca sanatoryumlarda yatarken de ara vermediğin öğretmenliğin, sürüyor bu gün de, tarlasını.
Bu gün de bırakmış değilsin işini.
Okullar açıldı Rıfat Öğretmenim
“İlk yağışla başladı diriliş
Özsuyla buğulandı dalların ucu
Yaprağa durdu dipten doruğa
Bahçedeki dut ağacı.”
Sen Türkçe’nin güzel insanı…
Dilinin gücünü, acısının büyüklüğünü damıtan Usta.
En güzel öğütlerinden biri değil mi şu dizeler:
“annenden öğrendiğinle yetinme
Çocuğum, Türkçeni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru
Akarsularımızca coşkulu
Ne var ki çocuğum
Güzellik de bakım ister.
Önce türkülerimizi öğren
Seni büyüten ninnilerimizi belle
Gidenlere yakılan ağıtları
Her sözün en güzeli Türkçemizde.”
Bu dizelerle büyüyor çocukların… Okuyorlar.
Yalansız dolansız, eğilip bükülmeden yaşamayı öğrenmek için okuyorlar
Yüzü apaydın insanların bembeyaz saçlarında tel tel savrulan “Yıldız Karayel”i görmek için.
Süslü püslü işlerin bize yaraşmadığını öğrenmek için.
.
M.Emin Değer’in dediği gibi “ belleği silinen bir toplum olmanın ayıbından kurtulmalıyız” düşüncesiyle… Yazdıklarını okuyor çocuklar.
Eğitim öğretimde birçok yenilik yapılıyor. Senin gibi öğretmenlerin o zamanlar yaptıkları şimdi çok değerli. Öğrencilerin daha aktif olmasından tut da, kendilerini ifade etme şansının daha fazla verilmesine kadar. Daha sosyalleşmeleri, kendilerine güvenmeleri… Biliyorsun, onlar için iyi olan çok eskiden de buydu. Böylesiydi.
Ama her şeyin öncesinde verilecek olan tek şey var çocuklara:
Birini diğerinden ayırmadan verilecek olan: Koşulsuz sevgi.
Gideros’un koynunda güneşe türküler söyleyen martılardır çocuklar…
Seslerinin yankısı binyıllar sonrasına uzanıp, başka kıyılara vuracaktır.
Acının kılıktan kılığa bürünüp üstüne geldiği zamanlardan kalma yorgunluğun varsa, dinle yine çocuklarının sesini.
Cide’de, midye kabuklarını ve denizin özenerek keskinliğini aldığı taşları, kucak dolusu toplamış çocuklar, kıyıda, küçük bir ateşin başında şiirlerini okumaktadır.
Böylesi naif bir yapının içinde acılar da içi yanan dağlar olup büyürler… Bunu bilen bilir.
Yine bir fotoğrafın karşımda…
Bunca incitilmiş ama hiç kimseyi incitmemiş vakur bakışlarını görüyorum..
Bu yüzden okuyorlar ve okuyacaklar yazdıklarını.
Yazdıkların ülkemin her yanında karanlığı yok etmek adına büyüdükçe büyüyen ışıklara dönüşüyor.
İnsanca yaşamanın unutulmuş haklılığı ve insanın küçük dünyasının içtenliğiyle.
Çocuklar büyüyecek elbet Rıfat Öğretmenim…
Ve senin kitapların atlarının heybesinde olacak yine.
Ve sürecekler atlarını, ileriye, ışığın yakıcı parıltısına doğru.
Bu yazıyı yazan çocuk/adam seni görmek, sevgi dolu yüzünden, onurlu bakışından selamını almak ve omzunda elinin izini taşıyarak, yazdıklarını okumakla bahtiyardır.
…
Okullar, diyorum Rıfat Öğretmenim… Çocuklar diyorum…
Beni duyduğunu, onların sesini duyduğunu biliyorum.
YAZDIKLARINI OKUYOR ÇOCUKLAR
Ozan OZANOĞLU
“Sınıfın ozanıyım mimli
Hababam sınıfının yazarıyım ünlü.
Kim ne derse desin
Çocuklar için yazdım hep.
…
İki iş tuttum ömür boyu, köklü
Çocukları okutmaktı ilk işim
İkincisi
Yazdığımı, çocuklara okutmak.”
Rıfat Ilgaz
Çocuklar yeniden sınıflarda.
İnsani değerlere sımsıkı tutunarak bir ömür geçiren Usta’nın kitaplarıyla büyüsün çocuklar.
Büyüyenler Onu okuyarak büyütsünler dünyalarını.
Aslolan işini çocukları okutmak olarak gören.
Yazmak ölümün elinden bir şey kurtarmaktır diyor Andre Gide.
İşte ortada, ne çok şey kurtarmışsın Rıfat Rıfat Öğretmenim..
Fotoğraflarına bakıyorum….
Gözlerindeki merhamete, derinliğe…
Kederinin açıkça duruşuna.
Onurlu yaşamanın bedelini ödemekten duyduğun sevince…
Sıcaklığın hiç boşa gitmedi Öğretmenim…
Ne ilk ne de “son sıcaklığın”…
Hiç boşa gitmedi.
Yalın şiirlerinde çocukları besleyen damarlar var.
Çocukların hayata bakışını insancıl kılacak sözcükler.
Okullar açıldı Rıfat Öğretmenim.
Sınıflar çok değişse de kitabın defterin kokusu eskisi kadar keskin olmasa da, okullar açıldı. Çocuklar koşarak geliyorlar, ışıkları her daim açık sınıflarına.
Umut, anneler babalar için hayati bir düşselliği giyinip salınmaya başlıyor, sokaklarda, okul bahçelerinde.
Tarık Akan, ne güzel anlatmış seni: “Güldüğü zaman güneş dağların arasından doğuyormuş gibi olurdu. Aydınlık saçıyordu o güzel yüzü.”
Çocuklar kitaplarından birini açtığında, iki dağın arasında bir güneş bulurlar her zaman.
Bu yıl, okul çantalarında, el altında dursun hep “Bacaksız”, bu yıl “Küçükçekmece Okyanusu”nu okusunlar, yanına “Cankurtaran Yılmaz’ı katıp”…Sonra “Kumdan Betona” yürüsün tüyden ayaklarıyla “Öksüz Civciv”.
Okullar açıldı Rıfat öğretmenim…
Bir görsen, çocukları… Yine bildiğin gibi hepsi de…
Her tarafta bir cıvıltıdır uçuşuyor yine.
“Fener fener bildiğin Karadeniz kıyısında ya da çok uzaklarda bir kasabada senin gibi aydınlarca bırakılan fenerlerin işaret vermeye devam ettiğini bir görsen...”
Her şeye rağmen, şiddetli rüzgârların önünü kesen, güçlü, saydam ve ince bir toprak var… Bu yüzden sönmüyor ışıldayan çocuklar ve onların çıtalı umutları.
Yazdıkların okunuyor Rıfat Öğretmenim…
Şiirlerin, öykülerin… Bütün yazdıkların…
Çocukların, büyüklerin her birimizin ellerinde birer fenere dönüşerek okunuyor kitapların… Sevgi, kardeşlik, barış ve merhamet adına ne varsa onlarla birlikte okunuyor…
“Rıfat Ilgaz öğretmenimiz, düşündüğü gibi yaşayan, yaşadıklarını dile getiren, bunları yaparken de, yaşarken de inandığı değerlerin doğruluğuna bağlanmış, bunlardan bir gıdım bile ödün vermeden bedeller ödemiş bir güzel insanımızdır.” Diyor Ali Ekber Ateş.
Bu yüzden okunuyorsun. Okunacaksın.
Senin akıp giden dilinde, sayfa sayfa, sözcük sözcük geziniyor çocuklar.
Senin sularında hepsine birer küçük tekne oluyor cümlelerin…
Taşıyor çocukları evrensel dile.
Hayata dair güzel cümleler kuruyorlar hepsi de.
Verem illetinden yıllarca sanatoryumlarda yatarken de ara vermediğin öğretmenliğin, sürüyor bu gün de, tarlasını.
Bu gün de bırakmış değilsin işini.
Okullar açıldı Rıfat Öğretmenim
“İlk yağışla başladı diriliş
Özsuyla buğulandı dalların ucu
Yaprağa durdu dipten doruğa
Bahçedeki dut ağacı.”
Sen Türkçe’nin güzel insanı…
Dilinin gücünü, acısının büyüklüğünü damıtan Usta.
En güzel öğütlerinden biri değil mi şu dizeler:
“annenden öğrendiğinle yetinme
Çocuğum, Türkçeni geliştir.
Dilimiz öylesine güzel ki
Durgun göllerimizce duru
Akarsularımızca coşkulu
Ne var ki çocuğum
Güzellik de bakım ister.
Önce türkülerimizi öğren
Seni büyüten ninnilerimizi belle
Gidenlere yakılan ağıtları
Her sözün en güzeli Türkçemizde.”
Bu dizelerle büyüyor çocukların… Okuyorlar.
Yalansız dolansız, eğilip bükülmeden yaşamayı öğrenmek için okuyorlar
Yüzü apaydın insanların bembeyaz saçlarında tel tel savrulan “Yıldız Karayel”i görmek için.
Süslü püslü işlerin bize yaraşmadığını öğrenmek için.
.
M.Emin Değer’in dediği gibi “ belleği silinen bir toplum olmanın ayıbından kurtulmalıyız” düşüncesiyle… Yazdıklarını okuyor çocuklar.
Eğitim öğretimde birçok yenilik yapılıyor. Senin gibi öğretmenlerin o zamanlar yaptıkları şimdi çok değerli. Öğrencilerin daha aktif olmasından tut da, kendilerini ifade etme şansının daha fazla verilmesine kadar. Daha sosyalleşmeleri, kendilerine güvenmeleri… Biliyorsun, onlar için iyi olan çok eskiden de buydu. Böylesiydi.
Ama her şeyin öncesinde verilecek olan tek şey var çocuklara:
Birini diğerinden ayırmadan verilecek olan: Koşulsuz sevgi.
Gideros’un koynunda güneşe türküler söyleyen martılardır çocuklar…
Seslerinin yankısı binyıllar sonrasına uzanıp, başka kıyılara vuracaktır.
Acının kılıktan kılığa bürünüp üstüne geldiği zamanlardan kalma yorgunluğun varsa, dinle yine çocuklarının sesini.
Cide’de, midye kabuklarını ve denizin özenerek keskinliğini aldığı taşları, kucak dolusu toplamış çocuklar, kıyıda, küçük bir ateşin başında şiirlerini okumaktadır.
Böylesi naif bir yapının içinde acılar da içi yanan dağlar olup büyürler… Bunu bilen bilir.
Yine bir fotoğrafın karşımda…
Bunca incitilmiş ama hiç kimseyi incitmemiş vakur bakışlarını görüyorum..
Bu yüzden okuyorlar ve okuyacaklar yazdıklarını.
Yazdıkların ülkemin her yanında karanlığı yok etmek adına büyüdükçe büyüyen ışıklara dönüşüyor.
İnsanca yaşamanın unutulmuş haklılığı ve insanın küçük dünyasının içtenliğiyle.
Çocuklar büyüyecek elbet Rıfat Öğretmenim…
Ve senin kitapların atlarının heybesinde olacak yine.
Ve sürecekler atlarını, ileriye, ışığın yakıcı parıltısına doğru.
Bu yazıyı yazan çocuk/adam seni görmek, sevgi dolu yüzünden, onurlu bakışından selamını almak ve omzunda elinin izini taşıyarak, yazdıklarını okumakla bahtiyardır.
…
Okullar, diyorum Rıfat Öğretmenim… Çocuklar diyorum…
Beni duyduğunu, onların sesini duyduğunu biliyorum.