30 Ağustos 2014 Cumartesi

26 Ağustos 2014 Salı

Size Hiç Ağıt Yazıldı mı?ZEYNEP ORAL Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 100. yaşgünü



Size Hiç Ağıt Yazıldı mı?
Başlığa bakıp bu ne biçim soru demeyin. Sizin hiç “Ağıdınız” oldu mu? Size hiç ağıt yazıldı mı? Benim var bir ağıdım. Salt benim için yazılmış bir ağıt… Ağıdın ölen kişiler ardından yazıldığını bilmez değilim. Henüz ölmedim ama yine de benim bir ağıdım var… Hem de öyle sıradan birinin değil, “Benim ses bayrağım, Türkçemin” anlı şanlı şairi tarafından yazılmış bir ağıt…
Sevgili okurlar, önümüzdeki günlerde, (26 Ağustos) “Türkçem, benim ses bayrağım” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 100. yaşgünü… Bunu bahane edip Dağlarca’nın bana yazdığı Ağıtı, ölümümü beklemeden sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Olay şöyle gelişti
Önce biraz gerilere gitmem gerek:
Çocukluğumda okumaya başladığım Dağlarca benim için dev bir çınar ağacı! Cüssesiyle, yüreğiyle, sezgileriyle, zekâsıyla, dev bir çınar ağacı… Kökleri ve belleği toprağın taa en derinlerine kenetlenmiş… O kökler, hiç kurumayan bir kaynaktır… Dalları, hep daha uzağa, daha yükseğe, uzayıp giden her daim üreten, bizi besleyen meyveler verir ve yaşamın her alanını kaplar…
O dev çınarın altında asla ezilmezsiniz, ancak hayran olursunuz… Onun gölgesinde kendinizi güvende hissedersiniz. Onun gölgesinde dünyayı kavramaya çalışırsınız. Merak etmeye, anlamaya, öğrenmeye, sorularınızı çoğaltmaya, yanıt aramaya ve bütün bunlardan tat almaya başlarsınız…
“Türkçem bana şiiri söyler. Türkçeyi dinliyorum o kadar, ben bir şey katmıyorum, bana yalnızca Türkçemin söylediğini yazmak kalıyor… Türkçem söylüyor, ben yazıyorum” diyen Dağlarca ile tüm konuşmalarımızı yazacak olsam, birkaç cilt dolar.
Bir gün bana şöyle dedi:
“Ben ölünce benim arkamdan da güzel bir yazı yazacaksınız… Ama ya siz ölünce? Sizi kim yazacak? Ben de hayatta olmayacağıma göre… İşte dün gece, eğer o gün hayatta olabilseydim eğer, yazacağım şiiri şimdiden yazdım... Adı: Sarı Ağıt”
Yaa, işte böyle sevgili okurlar, daha ölmeden, ölümümden sonrası için yazılmış ağıtım bile var! Üstelik Fazıl Hüsnü Dağlarca tarafından yazılmış!
En iyisi benim için yazdığı 27 Eylül 2001 tarihli “Sarı Ağıt”:

SARI AĞIT
Çok büyük bir kuş vardır
Uçar yeryüzü ile güneş arasındaÇok büyük sarıdır o
Sarı bir evren yaratır o
Yaşamakla yaşamamak arasında

İpekten bir gövde
Uzak Doğu onun
Paris tiyatroları onun
Venedik’teki sandallar onun
Almanya’da Rusya’da
En güzel filmler onun
Sanat uzun yaşamak kısa derler ya
Hepsinin ötesindeki yazılar onun
Milliyet Sanat Dergisi eski varlığı ile onun

Çok büyük bir ablam vardır
Dudaklarımızla ellerimiz arasında
Çok derin bir uzunluktur o
Kımıldar topraktaki yeşille o
Sarı sözcüklerimiz sarı güller arasında
Zeynep Oral’la Zeynep Oral arasında

Sarı saçlarından geçerdi ölmek
Hayır ölmezdi ki o geçerdi.”

Nice nice 100 yıllara Sevgili Fazıl Hüsnü Dağlarca! Daha dün gibi aklımda “Beni ne kadar çok çocuk okursa, o kadar çok yaşarım” diyordunuz. Yaşamaya devam!  
21 Ağustos 2014 Cumhuriyet

12 Ağustos 2014 Salı

ATATÜRK




Sakarya Savaşı öncesinde, Antalya'nın Elmalı kasabasında da, yakın komşu beş yeni yetme kız yün çorap örmek için biraraya gelmişlerdi. Konuşa konuşa çalışmaktaydılar.
İçlerinden biri, "Benim ördüğüm çorabı giyecek asker, inşallah Afyon'a ilk giren asker olur" dedi. Bu hoş dilek kızlara sevinç çığlıkları attırdı, emeklerine tarifsiz bir ümit tadı kattı:
"Aaaaa! Benim ördüğüm çorabı giyen asker de Eskişehir'e ilk giren olsun."
"Benimki de Uşak'a girsin!"
"Benimki Bursa'ya."
Sonuncu kız, "Benim askerim de inşallah İzmir'e girer!" dedi. Afet adındaki bu güzel kız, ilerde İzmir'de M. Kemal Paşa ile karşılaşacak, himayesine girecek, İsviçre'de eğitim görerek Profesör Afet İnan olacaktı.
Şu Çılgın Türkler-Turgut Özakman