21 Mart 2014 Cuma

NEVRUZ: TOPRAK ANANIN YILBAŞI GÜNÜ



NEVRUZ: TOPRAK ANANIN YILBAŞI GÜNÜ Bugün 21 Mart, bahar ekinoksu günü, yani toprak ananın yine ve yeniden mahsül vermeye hazır hale geldiği gün. Nevruzu, Anadolu’da geleneksel olarak bugüne özel olarak maydanoz, taze soğan, vb. yeşillikler ve katı haşlanmış yumurta ile yapılan, renklerinden dolayı da bahar çiçeği olan nergise benzetilerek nergisiye denen bir salata-yemek ve de taze nanenin ezilip şeker şerbetiyle karıştırılmasıyla yapılan nevruz şerbeti ile kutlayalım. Bahar ekinoksu günü, içinde bulunduğumuz kadim coğrafyada nevruz, novruz, noruz, newroz, navruz, nowruz, naurız, nooruz, navrez gibi farklı adlarda bilinir. Kelimenin aslı eski Farsça'dan geliyormuş. Yeni anlamındaki nava ve gün ışığı/gün anlamındaki rəzaŋh birleşerek oluşturmuşlardır. Anlamı "yeni gün/günışığı" dır ve günümüzün Farsçasında da hâlâ aynı anlamda kullanılmaktadır (nev: yeni + ruz: gün; anlamı "yeni gün") Nevruz teriminin tarihte ilk yer aldığı kayıtlar, M.S. 2. yüzyıldaki Pers İmparatorluğu kayıtlarıdır, ancak bundan çok daha öncesindeki (yaklaşık MÖ 648 ve 330 yılları arasında) Pers İmparatorluğu altında yaşayan değişik milletlerin Pers Şahına Nevruz gününde hediyeler getirdiğine dair bilgiler mevcuttur. Nevruz, Anadolu ve İran’da kutlandığı gibi Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, Arnavutluk’ta ve Kırım Türklerince, Batı Trakya Türklerince de kutlanan bir doğa bayramı. Nevruzun, bolluk bereket ve ışıklı günler getirmesi dileklerimle...


Nevruz; bahar geldi diye seslenir doğaya
Kış sırasını verir delikanlı bahara
Ağaçlar çiçek açar, kuşlar ötüşür
Uyanır toprak ana
----------------------------
Gül bahçesinde
Kelebekler birbirini kovalar
Halı gibi nakışlanır ovalar
Her taraf mis gibi toprak kokar

Ateşler yakılır meydanlarda
Halaylar çekilir omuz omuza
Dillerden düşmez kardeşlik türküleri
Yaşam sevinciyle dolar yürekler

Kalpler birleşiyorken karanfil fısıldar
Nevruz da yeşerir barış çiçeği
Yeniden dirilirken topraklar
Sulanmasın kanlı gözyaşlarıyla
Ağlamasın analar
Çözüm aranmasın silahlarda

Daha iyi bir dünya için
Bir kez daha kollarını açar tabiat ana
Gece gündüze ulaşır
Soğuk sıcak kucaklaşır
Yer gök şenlenir
--------------------------------
Nevruz çiçeği güzel bir gelin olur bize
Süsler doğayı, emekle, sevgiyle..!

Olcay KASIMOĞLU


Fotoğraflar :Arzu Sarıyer

8 Mart 2014 Cumartesi

8 MART



Selam olsun sırtında dünyayı taşıyan kadına !
Selam olsun göğün yarısına
Selam olsun kavganın gülen yüzüne
Selam olsun
Gül olana gül kokana.
Zalime zulme siper olana
Kadına
Emekçi kadınlara
Selam olsun.


Ahmet Arif

Bugün dünyanın dört bir yanında binlerce kadın, 157 yıl önce greve giden New Yorklu kadın dokuma işçilerinin, 1917’de Şubat Devrimi’nin fitilini ateşleyen Petrogradlı kadın emekçilerin mücadele gününü kutluyor.

8 Mart 1857’de New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve başlamıştı. 40 bin kadın işçinin örgütlediği bu grev o zamana kadar ki en kitlesel kadın eylemlerinden biriydi. Eylemi durdurmak isteyen polis kadın işçilere saldırmış, fabrika yönetiminin de desteğiyle binlerce işçinin fabrikaya kilitlenmişti. Bu sırada çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak can vermişti.

Olaya ABD basınında neredeyse hiç yer verilmemiş, fabrika yönetiminin ve polisin tavrı halktan gizlenmeye çalışılmıştı. Buna rağmen, işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılmıştı.

Neden 8 Mart?
Pek çok ülkede kutlanacak bu gün için ortak amaç ve ilkeler ortaya konmuş olsa da kesin bir tarih belirlenmemişti. Her yıl ilkbahar aylarında farklı tarihlerde kutlanan kadınlar gününün 8 Mart’ta kutlanması kararıysa 1921’de Moskova’da yapılan Üçüncü Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda alındı.

Bu kararla 8 Mart 1857’de yaşamını yitiren 129 kadın işçinin ve 8 Mart 1917’de Şubat Devrimi’nin fitilini ateşleyen grevleri başlatan, “ekmek ve barış” sloganıyla sokaklara dökülen Petrogradlı dokuma işçisi kadınların anısına 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlandı.



 Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. 

Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.


EKMEK VE GÜL
Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında
Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan
Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!
Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız
Ve türkümüzde onların kederli “Ekmek!” çığlıkları
Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz
İş ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
“Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!”
James OPPENHEIM
Çeviri: Metin DEMİRTAŞ



3 Mart 2014 Pazartesi

" Türk Milleti, Ne Zaman Kendini Kurtulmuş Sayabilir? "*




" Türk Milleti, Ne Zaman Kendini Kurtulmuş Sayabilir? "

Hasan Ali Yücel Anlatıyor:

Kurtuluş kavramı için Atatürk'ün önünde geçen bir olayı, aziz bir hatıra olarak burada anlatmak istiyorum:

Bir gece, Ulu Önder, sofrasındaki arkadaşlardan sormuştu:

-"Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?"

Hazır olanlar, birer birer düşüncelerini cevap olarak kendisine söylüyorlardı. Sonlarda sıra bana gelmişti:

-"Paşam, Türk milleti ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur."

Şeklindeki fikrimi özetlemiştim. Böyle demiştim ama, dedikten sonra da türlü yorumlara alınabilecek böyle bir sözü söylemekten korkmuştum.

Atatürk:

-"Hepiniz, enteresan fikirler söylediniz. Fakat (beni göstererek) bu çocuğun ileri attığı, üstünde bizi derin derin düşündürmeye değer bir fikirdir."

Diyerek hem müsamahasının, hem geniş anlayışının unutulmaz bir yeni delilini vermişti.

Hasan Ali Yücel*