DÜNYAYI DEĞİŞTİREN KADINLARDAN
ROSA LUXEMBURG (05/03/1871-15/01/1919)
Polonya doğumlu Alman marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci.
"Burjuva toplumu tecavüz eden, alçak, kanla beslenen, pisliğe bulanmış bir toplumdur. Bu çılgınlık, Alman, Fransız, Rus ve İngiliz işçileri uykularından uyanıp birbirlerinin ellerini tutarak savaş çığırtkanlarının hayvani çığlıklarını ve kapitalist kan emicilerin boğuk seslerini, 'Bütün dünyanın işçileri, birleşin!' çığlığı ile boğmadıkları sürece durmayacak"
20. yy.ın en büyük devrimci kadınlarından, Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin (SPD) sol kanadının önderi Rosa Luxsemburg, 1871'de Çarlık Rusya'sının işgali altında bulunan Polonya'da doğdu. 15 yaşında aktif politikanın içine girdi ve sosyalistlerle ilişki kurdu. Çarlık rejiminin baskısı sonucu 1889'da İsviçre'ye kaçtı ve Zürih Üniversitesi'ne girdi; felsefe, tarih, matematik, botanik ve hukuk eğitimi aldı. Hayatında büyük etki bırakacak birçok sosyalist sürgünle tanıştı: Lenin, Plehanov ve uzun yıllar sevgili olarak kalacakları Jogiches bunlardan birkaçıdır.
İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesine kendi adayan ve bu uğurda her şeyden vazgeçen Rosa, o yıllarda sosyalistler için çekim merkezi olan Almanya'ya yerleşti ve SPD'nin aktif bir üyesi oldu. Girdiği andan itibaren partiyi daha eylemci bir çizgiye çekmek için mücadele etti. Antimilliyetçi yaklaşımları, işçi örgütlenmesine ve sınıfın öncü rolüne olan vurgusu, mücadelenin başlıca vasıtası olarak kitle grevini görmesi, eylem içindeki kitlelerin kendi deneyimlerinden ders çıkarmalarına olan inancı ile ilgili fikirleri tüm Avrupa'da yankı uyandırmakta, genç kadının yazdığı makaleler büyük ilgi görmekteydi. Rosa, kendisini hayalcilikle suçlayan ünlü teorisyenler Kautsky ve Bernstein'a kafa tutuyor, her türlü eylemlilikten kaçan SDP yönetimini revizyonistlikle suçluyordu.
1904-1906 yılları arasında üç kez hapse girdi ve tüm olumsuzluklara rağmen mücadelesine yılmadan devam etti. Yakın arkadaşı olan Clara Zetkin'le birlikte 1905 Rusya işçi ayaklanmalarını selamlamak için gösteriler örgütlediler. Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce, 1911 yılında, ilk Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlandı.
SPD'nin desteği ile Almanya savaşa sokuldu. Kadınlar, savaşın en çok ezilen tarafı olmanın bilinciyle mücadeleye atıldılar. Savaş yıllarında kadınlar hem savaşa giden erkeklerin yerine işe alınıp yoğun bir şekilde sömürülmekte hem savaşın faturasını ödemekte hem de savaş alanlarında cinsel sömürüye maruz kalmaktaydılar. Mart 1915'de, Clara Zetkin ve Rosa, savaşa karşı "Uluslararası Kadın Konferansını" düzenlediler.
Rosa'nın SPD'den ayrıldıktan sonra arkadaşlarıyla kurduğu Spartaküs Birliği,Kasım 1918'de ayaklanma kararı aldı; ama Alman ordusu ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdı. Alman egemen sınıfının hedef tahtasında olan Rosa ve arkadaşı Karl Liebknecht tutuklandılar. Cezaevine götürülürken askerler tarafından dövülerek , şakaklarına sıkılan kurşunlarla katledildiler. Cesedi üç ay sonra bir kanalda bulunan Rosa, ölümünden önceki son yazısında şöyle haykırıyordu:
"Berlin'de düzen hüküm sürüyor. Sizi budala çakallar! Sizin 'düzen'iniz kumdan inşa edilmiştir. Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleriyle haykıracaktır: Buradaydım, buradayım, hep burada olacağım