Unuttuklarımız!
24 Temmuz 1923, Lozan:
Anadolu’da yeni bir devlet kuruldu…
Aradan seksen sekiz yıl geçti…
Bu devletin kuruluş koşullarını unuttuk!
1920’li yıllarda Anadolu’nun nüfusu 11-12 milyon kadar…
Yani bugünkü İstanbul’un nüfusundan daha az.
Bu nüfusun ancak yüzde onu okuma yazma biliyor…
Yaklaşık bir milyon kişi…
Onların da yarısı ancak adını yazabiliyor.
Nüfusun yarısına yakın bölümü hasta:
Trahom, verem, sıtma.
Tüm nüfus aslında uzun süren savaşların sonunda kılıç artığı:
Yorgun, bezgin, aç, hasta, genellikle kadın ve çocuklardan oluşuyor.
İşte yirminci yüzyılın en büyük siyasal ve kültürel mucizevi projesi böyle bir nüfusla gerçekleştiriliyor.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları büyük devletler tarafından cetvelle harita üzerinde çizilmedi:
Yüz binlerin kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş savaşlar sonunda belirlendi.
Sadece İstanbul’u ve Anadolu’yu işgal eden galip devletlerin silahlı kuvvetlerine, İngiliz, Fransız, İtalyan ordularına karşı değil…
Batıdan çıkarma yapan taze kuvvet Yunanistan ordularına karşı…
Doğudan saldıran taze kuvvet Ermenistan ordularına karşı…
İçteki Halife taraftarlarının isyanlarına karşı…
İçteki Ermeni çetecilerin saldırılarına karşı…
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Anadolu halkının “ölümüne verdiği” bir mücadele ile çizildi bu sınırlar.
***
Çok kişinin aşırı milliyetçi, şovenist duygularını gıcıklayan bu gerçekler, yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni ırkçı, faşist bir diktatörlüğe yöneltmedi:
Tam tersine, yeni Cumhuriyet, ırk, din, dil, mezhep farkı gözetmeksiniz “Bu sınırları çizen, bu devleti kuran halka Türk halkı denir” anlayışıyla, siyasal bilince ve bireysel tercihe dayalı bir vatandaşlık kavramı üzerinde yükselen “Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” olmayı hedefledi.
Bugün bütün dünyaya, Batı’yla, Yunanistan ve Ermenistan’la dostluğumuzu geliştirmeye...
Türk vatandaşı olan tüm azınlıkları, başta Yahudi, Rum ve Ermeniler olmak üzere herkesi eşit yurttaşlar olarak bağrımıza basmaya çalışıyoruz.
***
Lozan, Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalananlar arasında devam eden tek barış antlaşmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, Birinci Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar varlığını, gelişerek sürdürmüştür.
Kadın-erkek, Türk-Kürt, Sünni-Alevi, iktidar-muhalefet, sivil-asker, zengin-yoksul, türbanlı-türbansız ayrımcılıkları ve çatışmalarıyla bu gelişmenin durdurulmasına izin vermeyelim.
Demokrasi ve insan haklarının, bütün bu farklılık ve çatışmaların panzehiri olduğunu unutmayalım.
Farklılıklarımızı koruyarak bir arada yaşamanın, gelişmenin nimetlerinden, bu toprakların güzelliklerinden eşit ve adil bir biçimde yararlanmanın yollarını bulalım.
Birbirimize, haksız ve adaletsiz bir biçimde, ayrımcı bir vicdanla bakmayalım.
Kinci ve intikamcı olmayalım.
İnsanları haksız ve adaletsiz muamelelere tabi tutmayalım; vicdanlarımızda veya adalet mekanizmasında yargısız infazlar yapmayalım!
Lozan’ın seksen sekizinci yıldönümü, içerdeki ve dışardaki tüm okurlarıma kutlu olsun!