25 Kasım 2022 Cuma

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİCEKLERİ

 


ŞEFİK SINIĞ KİMDİR?

Öğretmen Şefik Sınıg’ın mezarı, şehir mezarlığında bir tepenin üzerindedir. Nüfus kayıtlarına göre, asıl adı ve soyadı Şefık Eren Şı­nıg’ dır. Ancak, “Şınığ” yeri­ne, “Sınıg” soyadını kullan­mıştır.

Şefık Sınığ, 1925 yılında Konya-Seydişehir’ de dünyaya geldi. Babasının adı Hulusi, annesinin adı Nazife’dir. Kü­çük yaşta annesini ve babasını kaybeden küçük Şefık, hem yetim. hem de öksüz kalır. Kimsesiz kalınca; o yıllarda Denizli’nin Çivril ilçesinde PTT müdürü olan eniştesinin yanına gelir. Burada, ilçenin tek ilkokulu olan 30 Ağustos İlkokulu’nda öğrenime başlar.

Çivrilli Osman Gürkan, Is­parta-Gönen Köy Enstitü­sü’nde tarım öğretmenidir. Çevresinde; zeki, çalışkan, yardıma muhtaç çocukları teş­vik ederek, çoğunlukla, okula kendisi götürerek, o çocukla­n öğrenim görmelerini sağ­lar. Şefık de, bu çocuklardan biridir.

Öğretmen Osman Gürkan, Şefik’i Isparta-Gönen Köy Enstitüsü’ne götürür, Orada, parasız yatılı okumasını sağ­lar. Ona bir baba şefkati göste­rir. Ona sahip çıkar.

Şefik Sınığ, Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, Afyon-Dinar ilçesi, Sütlaç Kö­yü İlkokulu’na öğretmen ola­rak atanır. Burada ilk görevine başlar1949  yılı ekim ayında bir gün, görev yaptığı Sütlaç Kö­yü’ne yakın Bostancı Köyü’ne futbol oynamaya giderler. O köy­de Çivril’den ve Gönen Köy Enstitüsü’nden sınıf arkadaşı olan öğretmen Mehmet Ayde­niz görev yapmaktadır  Orada, maç esnasında fut­bol topu patlar. Şefik öğret­men ve arkadaşları, topu tamir etmek için okula girerler. Şe­fik öğretmen, topu tamir eder­ken okulun ara duvarı üzerleri­ne çöker. Yalnızca o ağır yara­lanır.

O yıllarda, ulaşım şartlan hayli zor olduğundan Çivril e güç şartlarda” getirilir.

Doktor Şerif Gürsel, ağır yara­lı olan Şefik öğretmeni mu­ayene ediyor ve omuriliğinin hayli ezilmiş olduğunu görü­yor. Çaresiz bir şekilde, Çiv­ril’den Sütlaç’a geri götürülü­yor ve orada okul odasında yatağına yatırılıyor. Hasta ya­tağının başında, öğretmen ar­kadaşı Mehmet Aydeniz. köy­lülerden bir kaç kişi bekliyor Ancak, durum umutsuz­dur. Dünyanın bütün çiçeklerini, köy çocuklarını, öğretmen­lik mesleğini çok seven ide­alist öğretmen ölmek üzeredir.Sürekli öğrencilerini sayıklar Bu sayıklaması gün boyunca sürer. Hep, öğrencilerini, kaderleri kendisine benze­yen o köy çocuklarını sayıklar. Dünyanın bütün çiçek­lerini yanına ister. Son sözleri şu olur:

BANA ÇİÇEK GETİRİN, DÜNYANIN BÜ­TÜN ÇİÇEKLERİNİ BURAYA GETİRİN      

Daha sonra, yaşama gözlerini kapar. Zorluklarla geçen yaşamı acı bir olayla son bulmuştur. Artık, o çok sevdiği köy çocuklarından, okulundan ayrıdır…

Bu acı olay, 1949 yılında ekim ayının bir perşem­be günü meydana gelmiştir. Çivril’de de duyulan bu acı olay üzerine, bir grup öğretmen arkadaş, bir kamyonla Şefik öğretmenin ce­nazesini Çivril’e getirmek üzere Sütlaç’a gider. Giden öğretmenler Süleyman Çavdaroğlu, Hasan Başkaya, Ali Dönmez, Rüştü Özen ve Mehmet Reşit Akay’dır. Yanlarında, beraber gittikleri öğretmenlerden birisinin Çivril’ de misafiri olan bir üniversite öğrencisi de var­dır. O da çok üzülmüş ve duygulanmıştır.

Şefik öğretmen, arkadaşlarınca Çivril’ e getirilir ve şehir mezarlığında toprağa verilir. Mezarının başına adı, soyadı, doğum ve ölüm tarihleri yazılı bir mezar taşı dikilir.

Çivril’den öğretmenlerle beraber Sütlaç’a giden üniversite öğrencisi bu acı olayı Ceyhun Atuf Kan­su’ya, 1949 yılında anlatır. Şefik öğretmenin o duygu yüklü son sözlerini aktarır. Bu acı olayı ve son sözleri duyan Ceyhun Atuf Kansu çok duygulanır. Şefik öğ­retmenin anısını, idealistliğini ölümsüzleştirmek için “Dünyanın Bütün Çiçekleri” adlı o duygulu, anlamlı şiirini kaleme alır.

KAYNAK  : Mümtaz Başkaya Öğretmen Dünyası Dergisi  Nisan / 2000    Sayı :244


 


“DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ…


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum


Bütün çiçekleri getirin buraya,


Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,


Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer


Bütün köy çocuklarını getirin buraya,


Son bir ders vereceğim onlara,


Son şarkımı söyleyeceğim,


Getirin getirin…ve sonra öleceğim.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,


Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,


Kaderleri bana benzeyen,


Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,


Geniş ovalarda kaybolur kokuları…


Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,


Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,


Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,


Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini


Bacımın suladığı fesleğenleri,


Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,


Avluların pembe entarili hatmisini,


Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.


Aman Isparta güllerini de unutmayın


Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.


Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.


Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,


Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,


Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,


Ne güller fışkırır çilelerimden,


Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,


Korkmadım, korkmuyorum ölümden,


Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,


Baharda Polatlı kırlarında açan,


Güz geldi mi Kopdağına göçen,


Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.


Muş ovasından, Ağrı eteğinden,

Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden


Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,


Eğin türkülerinin içine gömün beni.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,


En güzellerini saymadım çiçeklerin,


Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.


Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,


Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,


O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.


Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,


Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,


Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,


Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.


Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,


Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,


Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,


Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,


Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.


Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,


Okulun duvarı çöktü altında kaldım,


Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,


Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,


Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,


Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,


Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.


Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,


Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.


Ceyhun Atuf Kansu


Şefik Öğretmen’in mezarı Çivril’de, yüksekçe bir tepede… O tepe, özellikle de ilkbaharda rengarenk çiçeklerle bezeniyor. Kır ve dağ çiçekleriyle...

10 Kasım 2022 Perşembe

ATATÜRK

Bugün 10 Kasım.. Mustafa Kemal Atatürk ölüm yıldönümü..Saygı ,özlem ve minnetle anıyoum...
Mustafa Kemal Atatürk bir hayvanseverdi.. İyi bir hayvansever.. "BİR DAHA BU KUŞUN YEMEĞİNİ GETİRMEYİNİZ" Olayı Aka Gündüz anlatıyor. Atatürk bir akşam Florya Köşkü'nde konuklarıyla yemekteydi. Tepeleme bıldırcın kebabıyla dolu kayık bir tabağı getirip sofraya bıraktılar. Başta Atatürk, sofrada bulunanlar birer tane tabağına aldı. O sırada Salih Bozok eğlence olsun diye, cebinden canlı bir bıldırcın çıkarıp masanın üstüne bıraktı. Hayvancık, kalabalıktan ve bol ışıktan ürkerek kaçtı; tabakların üzerinden geçip Atatürk'ün kucağına atladı. Konuşmalar durdu, çatal sesleri kesildi; ortalığı bir sessizlik kapladı. Atatürk kuşu aldı, okşadı, ceketinin yan cebine koydu. Sonra garsona sofradaki kebap tabağını göstererek şu emri verdi: "Bu tabağı kaldırınız ve bir daha soframa bu kuşun yemeğini getirmeyiniz."
Yaşamı boyunca 3 köpeği oldu.. Üçü de sadık dostuydu.. İlkinin adı Alp’ti.. 1.Dünya Savaşinda doğu cephesinde savaşırken sahiplendi.. Mustafa Kemal izin vermeden Alp çadıra girmez, kimseyi de içeri sokmazdı.. Gözünün içine bakar, ondan talimat beklerdi.. Tam bir bekçiydi.. Çok yaşamadı.. *. *. * İkinci köpeğinin adı, Alber’di.. Kurtuluş Savaşında esir bir Yunanlı generalin köpeğiydi.. Mustafa Kemal köpeği görür görmez yanına aldı.. Beyaz sarı renklerde bir avcıydı.. Hareketli, oyuncu ve söz dinlerdi.. Öldüğünde Atatürk'ün çok üzüldüğü söylenir.. *. *. * Mustafa Kemal’in son köpeği ise Foks’tu. En büyük aşkıydı.. Bir Alman Pointerdi.. Avcı köpeği yani.. Yalova’da fotoğrafçı Hasan Efendi’den 50 liraya satın almıştı.. Kahverengi bir erkekti.. Sevimli ama dik başlıydı.. Hırçın ve kıskançtı.. Atatürk’ten başkasını dinlemez, hatta bazen ona da dişini gösterirdi. Foks’u çok sevdi Mustafa Kemal.. Yemeğiyle, bakımıyla bizzat kendi ilgilendi.. Çiftleşeceği partnere kadar.. Yıllarca yanından ayırmadı.. Yurtgezilerinde, trende, vapurda, otomobilde hep yanındaydı.. Resmi görüşmeler de bile.. Geceleri Atatürk’ün karyolasının dibine konan özel yastıkta uyurdu.. Foks, Türkiye Cumhuriyetinde Mustafa Kemal’e en yakın canlıydı. *. *. * 1933 yılında Gaziantep gezisinden sonra Atatürk’ü elinden ısırdı, Foks.. Daha önce bir kaç kez daha ısırmıştı.. Hatta bir keresinde Mili Eğitim Bakanı Reşit Galip’in pantalonunu parçalamıştı.. Bir de Osmanlı geleneklerinden gelen bir valiyi fena korkutmuştu… Vali korku içinde kaçarken, odadakiler kahkahaya boğulmuştu.. Atatürk “Fenalık yapmak için ısırmadı” dese de, çevresi “Sahibini ısıran köpek iflah olmaz” diyerek Foks’u çiftliğe götürüp iğneyle uyuttu. *. *. * Atatürk’ün Foks’tan çok etkilendiği söylenir.. Foks uyutulduktan sonra Atatürk Orman Çiftliği’nin baytarları tarafından derisi soyuldu.. İçi dolduruldu ve gözlerine mavi renkli cam konarak, bir camekan için korundu. Atatürk kendisine sunulan Foks’un kurutulmuş haline bakamadı ve geri çevirdi. Foks yıllarca Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesinde kaldı.. Çok çok sonra da anıtkabire devredildi.. Bugün Atatürk ve Kurtuluş Savaşı müzesinde sergileniyor.. (

29 Ekim 2022 Cumartesi

CUMHURİYETİMİZ 99 YAŞINDA!

 


CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN 

Bayramı kutlanan tek yönetim biçimi cumhuriyettir.Onun içindir ki en büyük bayram “Cumhuriyet Bayramıdır”.


Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti:


Yok edilme tehlikesiyle ortaya çıkmış;tarih bilinçiyle çelikleşmiş,adını ve yazgısını değiştirmiş;enkaz üzerine kurulmuş bir halk devletidir.


Anadolu halkının,ülkeyi ele geçirmek isteyen yayılmacı,anamalcı,sömürgeci devletlere karşı başlattığı savaştaki hedefi tam bağımsızlıktı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla elde ettiğini bağımsız devletin yönetim şekli "Cumhuriyet"tir.


Halkla kaynaşıp bütünleşmenin,yönetimde ayrıcalıkların kaldırılmasının adıdır.


Bir yönetim devrimi olup Atatürk devrimlerinin temelidir.


Bağımsızlık ve laiklik temel ilke olduğu gibi çağdaş uygarlık hedeftir.


Özgürlükçü ve aydınlanmacı bir yönetsel yapılanmadır.


Türkiye Cumhuriyeti: Atatürk’ün deyimiyle” İlelebet Cumhuriyettir”.Bu görüş sevr özlemcilerinin,onu dayatmak isteyen küreselcilerin, gericinin ,yobazın, bağnazın korkulu düşüdür.


Sonsuzluğa değin Atatürk cumhuriyeti,hep cumhuriyet diyorsak:Laikliğin çicekleri;halkın gönlünde ,halkın düşüncesinde ,halkın yaşantısında açana değin mücadele etmeliyiz.


Çağdaşlıkta, özgür düşüncede ,özgür vicdanlarda en güzel ürünler ancak devrimci cumhuriyette yaşanır.YAŞASIN ATATÜRK CUMHURİYETİ!


Arzu Sarıyer

26 Ağustos 2022 Cuma

26 AĞUSTOS ZAFER HAFTASI 100.YILI KUTLU OLSUN

 
Tepeleri ile ünlü Afyonkarahisar: Kocatepe.Tınaztepe;Çiğiltepe.Kutuluş Savaşımızın ünlü tepeleri...
        100yıl önce bugün tepeleri ile ünlü Afyonkarahisar’da “Kocatepe”ye Başkumandan Mustafa Kemal Paşa , İsmet ve Fevzi Paşalar gece karanlığını yırtarak tırmanmışlardı.Saat 3.30…

Sakarya zaferinden sonra işte bir yıl geçmişti.Bir yıl içinde büyük bir titizlik ve gizlilikle hazırlanılmış olan taarruz zamanı gelmişti.


     Türk Ordusu Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Afyonkarahisar Kocatepe'den başlayan; Büyük Taarruz'dan dört gün sonra 30 ağustos 1922 de Dumlupınar'da, Başkomutanlık meydan savaşı ile Büyük zaferi kazandı.

       26 ağustos gecesi 3.30 da Başkumandan Mustafa Kemal Paşa,fevzi ve İsmet Paşalar Kocatepe'deydiler .Bütün Afyon ovası ayaklarının altındaydı. 5.30 da askerlere ateş emri verildi .Tek tek tüm mevziler ele geçirildi.

      Zaferi ”Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir .İleri!. komutunu alan "Kemalin askerleri " gerçekleştirmiştir. Emperyalizmin uzantısı Yunan ordusu kesin yenilgiyle yurdu terk etmiştiler.

       Ünlü yazar Falih Rıfkı Atay, şöyle demektedir ."Eğer bagımsız bir devlet kurmuşsak, özgür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak ,yurdumuzu batı'nın pençesinden ,vicdanımızı ve düşüncemizi de Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, bu topraklardan ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak ,nefes alıyorsak, hepsini, herşeyi ,30 ağustos zaferine borçluyuz!" 30 ağustos zaferini kim gerçekleştirdi Mustafa Kemal Atatürk!
 




2018 Zafer YürüyüşüYürüyüşü Kocatepe-Şuhut Afyonkaahisar DENİZLİ DOĞA SEVERLER DERNEĞİ

2019 Zafer Yürüyüşü  Yürüyüşü Kocatepe-Şuhut Afyonkaahisar DENİZLİ EĞİTİM İŞ SENDİKASI 



 

                                       2014 Zafer Yürüyüşü Kocatepe-Şuhut Afyonkaahisar DENİZLİ ATATÜKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ


          Satırlarıma tepeleriyle ünlü Afyonkarahisar diyerek başlamıştım.Bir tepe ve adı çok fazla duyulmayan bir kahramanından söz ederek yazımı noktalamak istiyorum.Çiğiltepe ve Miralay Reşat Bey.Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Kocatepe’de Büyük Taarruzu yönetirken amacı Tüm Afyon ovası ve tepelerine mevzilenmiş Yunan birliklerini bozguna uğratıp ,Dumlupınar’da son darbeyi vurmaktı .Bunun için de acele ediyordu.

                                            *
Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey ile Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında şu telefon konuşması geçer:

``- Niçin hedefinizi alamadınız?

-Yarım saat sonra bu hedefi alacağım Paşam.``

Geçen yarım saat süre içinde Çiğiltepe`yi düşman askerinden alamayan Miralay Reşat Bey, ``Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam`` diyerek beylik tabancasıyla intihar eder.

Gazi Mustafa Kemal Paşa Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen Komutanlığı`nı tekrar telefonla aradığında Miralay Reşat Bey`in intihar ettiğini öğrenir ve kendisine vedanamesi okunur.

``Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam`` ifadelerinin yer aldığı Miralay Reşat Bey`in vedanamesinin ardından geçen 15 dakika sonra Çiğiltepe düşman askerlerinden kurtarılır. 

*Miralay Reşat Bey Sandıklı toprağında ebedi uykusundadır.Mekanı cennet olsun.Adı bir İlkokulda yaşıyor.


 



10 Kasım 2021 Çarşamba

"ÇIT,ÇIT,ÇIT"

Bu Fotoğrafta Birazdan Yağmur Yağacak
 

Mustafa Kemal’in ölümünden sonra cenazesi, 16 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’ndaki bir katafalka yerleştirilerek halkın ziyaretine açıldı. Bu ziyaret üç gün sürdü. 19 Kasım’da top arabasına konan cenaze Dolmabahçe Sarayı’nın önünden Tophane ve Karaköy yoluyla Eminönü’ne götürüldü. Oradan da Sirkeci ve Gülhane Parkı’na. Gülhane Rıhtımı’ndan Yavuz Zırhlısına alınan tabut, İzmit’te bir trene kondu ve Ankara’ya gönderildi. 20 Kasım 1938’de cenaze artık Ankara Garı’ndaydı.
Bu fotoğrafın çekildiği yer, Dolmabahçe Sarayı’ndan Karaköy’e devam eden yolun üzerinde bir mevki. Karaköy Yüksekkaldırım olabilir. Tüm kalabalığın derin bir sessizlik ve kederle cenaze kortejinin önlerinden geçişini beklediği anlaşılıyor. Az sonra önlerinden on iki generalin taşıdığı top arabasının üzerine yerleştirilmiş bir cenaze geçecek, Mustafa Kemal’in tabutu. Falih Rıfkı Atay’ın eşi Şefika Hanım’ın sözleriyle, ‘’millet kaybettiği sevgilisini’’ son kez uğurlamak için bekleşiyor.
Sinema en yalın tarifle, dondurulan zaman parçası şeklinde hayatımıza giren fotoğrafın, hareketlendirilmiş halidir. Sinema o zaman parçasına yeniden dönebilme imkanı verir. Sinemada bu fotoğrafın öncesi ve sonrası da olacaktır mutlaka.
Atatürk’ün cenazesini taşıyan top arabası göründüğünde fotoğraftaki insanların sıralandığı merdivenlerden ansızın, şiddetli bir dolu yağıyormuşçasına ‘’çıt, çıt, çıt’’ sesleri yükselir. Basamaklardan aşağıya sel gibi düğme akmaktadır. Yüksekkaldırım’a sıralanmış kalabalığın arasında, orada esnaflık yapan ve ikamet eden yüzlerce Yahudi de vardır ve Yahudiler dinlerinin yas geleneğine uyarak, üzerlerindeki ceket ya da gömleklerinin düğmelerini aynı anda koparıp yere fırlatmışlardır.
Fotoğraftaki kederin sesi bir filme çekilebilseydi şayet, bu ‘’çıt, çıt’’ sesleri yağmur olarak duyulacaktı!
Ercan Kesal(Zamanın İzinde kitabından)
Fotoğraf:Cengiz Kahraman koleksiyonundan

1 Eylül 2021 Çarşamba

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ


 Fotoğraf açıklaması yok.

BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
 
 
Oyunu sever bütün çocuklar 

birdirbir, uzun eşek, körebe 
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez 
oyun sözcüğünün halkların dilinde 

(Oyun koyun çocukların adını) 

Savaşa karşıdır bütün çocuklar 
kışın: kar altında her sabah 
tükenip erise de solgun nefesi 
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda 
çarkları döndürse de yoksul alevi 
savaşa karşıdır bütün çocuklar 
nice ölümlerden geçmislerdir 
nice rüzgarlar içmislerdir 
gelincik tarlası çocuklar 

(Emek koyun çocukların adını) 

Gökyüzünün penceresinden şimdi 
bir kuş havalansa 
kanat çırpınışlarında 
hayatın yağmalanmış sevinci 
- Kuş uçar rüzgar kalır 

(Sevinç koyun çocukların adını) 

Uzay denizlerinde şimdi 
bir balık ağlasa 
gözyasi billurlarında 
yüz bin umut kıvılcımı 
- Alev uçar nazar kalır 

(Umut koyun çocukların adını) 

Çocuk bahçelerinde şimdi 
bir çiçek açsa 
hüzün sevince dönüşür 
sevinç çiçeğe 
- Ölüm uçar çocuklar kalır 

(Mutluluk koyun çocukların adını) 

Barıştan yanadır bütün çocuklar 
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında 
ayrılığın tepsisini okşasa da elleri 
aksam: yıldızların mor orağıyla 
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi 
barıştan yanadır bütün çocuklar 
nice çığlık emmişlerdir 
nice korku gezmişlerdir 
yürekten hisli sevmişlerdir 
güvercin harmanı çocuklar 

(Devrim koyun çocukların adını) 

Barışı sever bütün çocuklar 
beştaş, saklambaç, elim sende 
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez 
barış sözcüğünün halkların dilinde 

(Barış koyun çocukların adını)

 

  REFİ DURBAŞ 

 

Fotoğraf İnternet

BİR GARİP DÜNYA BARIŞ GÜNÜ. 1 Eylül, yani bugün "Dünya Barış Günü" Nerede?..

BİR GARİP DÜNYA BARIŞ GÜNÜ.
1 Eylül, yani bugün "Dünya Barış Günü"
Nerede?..
Sadece Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde..
Dünyanın başka hiç bir ülkesinde değil.
Uluslararası anlamda gerçek "Dünya Barış Günü” 21 Eylül'de kutlanıyor..
Birleşmiş Milletlerin belirlediği tarih bu.
21 Eylül'de 160 ülkede büyük şölenler yapılıyor..
Milyonlar meydanlara çıkıyor..
Heryerde halkların barış çığlıkları duyuluyor.
Bizdeki "Barış Günü" ise dünyadan kopuk ve biraz eski moda..
2. Dünya Savaşı'ndan kalma..
Kökü, Nazi Almanya'sının Polonya'yı işgal ettiği 1 Eylül 1939'a dayanıyor.
O tarihlerde özellikle Sovyetler Birliğinin etkisiyle, Birleşmiş Milletler insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın unutulmaması amacıyla 1 Eylül’ün “Dünya Barış Günü”olarak kutlanması kararlaştırılmıştı.
Sovyetler Birliği'nin ve Varşova Paktı'nın dağılmasından sonra bu tarih 21 Eylül olarak değiştirildi..
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarihinde hiçbir zaman barışa önem vermediği için, bu tarih değişikliğini de hiç önemsemedi..
O yüzden bugün "Dünya Barış Günü" nü kutlayan tek ülkeyiz ve dünyanın bundan haberi yok.
Sözde barış gününde ordumuz Suriye'de savaşırken, içeride iktidar önüne geleni içeri atıyor..
Aslında barışın günü olmamalı..
Hergün barış olmalı..
Çünkü barış insanlığın tek kurtuluşu..
Yaşar Kemal'in dediği gibi.
“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.”
Ya da Ferhan Şensoy'un.
"“Eylülün biri, dünya barış günü.
Bugün savaşmayalım, yarın bombalaşırız!
Savaşseverlerin tatil günü.”
Veya Bertolt Brechtt'in..
"Ama barış ağaç değil, ot değil ki
yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen
çiçeklenir."
Ya da Yannis Ritsos'un.
"Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış."
Barışla Kalın..
(Sedat Kaya, Datça)