3 Ekim 2013 Perşembe

Turgut Özakman'ın Emaneti…Zeynep Oral



Turgut Özakman'ın Emaneti…

Filozof şairimiz Cemal Süreya söylemişti: “Her ölüm erken ölümdür” diye…
“Turgut Özakman aramızdan ayrıldı” haberini aldığım an, içime koca bir “Ah”yerleşti ve işte asıl bu, erken ölüm diye mırıldandım! Oysa Turgut Özakman’n 83 yaşında olduğunu, rahatsızlığını ve dolu dolu yaşamış olduğunu biliyordum. Ama bence yine de erkendi, çünkü daha yapmak istediği çok şey, yazmak istediği çok eser vardı. Ama ne mutlu bize ki, hayatı boyunca çalışmaktan, üretmekten geri kalmadı ve bize muhteşem bir hazine kazandırdı! Artık o hazine, bizlere emanet!
Oyun yazarlığından ‘Çılgın Türkler’e...
Turgut Özakman’ı ben önce oyun yazarı olarak tanıdım ve sevdim. Yazdığı oyunlarla tiyatromuzun temel taşlarından biri olmuştu. Oyun yazmaya 16 yaşındayken başlamış ve yıllar içinde tiyatronun her türünde eser vermişti.“Ocak”, “Duvarların Ötesi”, “Paramparça”, “Sarıpınar 1914”, “Fehim Paşa Konağı”, “Resimli Osmanlı Tarihi” başta olmak üzere, sayısız oyunu, hem profesyonel tiyatrolarca hem de amatör ve okul tiyatrolarının repertuvarından düşmez oldu.
Oyunların yanı sıra roman, senaryo ve meslek kitaplarını da yazmayı sürdürdü Turgut Özakman. Hangi türde eser verirse versin, bunların ortak yanları vardı: En başta özgün ve temiz Türkçe kullanması. Gösterişten uzak, (tıpkı kendi gibi) sahici ve yalın, duru bir dil. Sonra çok ayrıntılı gözlem gücü. Özenli seçim yapması. Müthiş akıcı ve akılcı diyaloglar. Ustalıklı dramatik kurgu. Eleştiriyi üstünlük taslamadan yapması. Mizahı, ince güldürüyü, düşündürücü kılması… Özetle tıpkı kendi gibiydi yazıları da... Alçakgönüllü, söyleyeceğini sessizce ama en etkili biçimde söyleyen bir yazardı…
Sonra, sonra Türkiye, Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabıyla sarsıldı. Yüzlerce baskı, inanılmaz satış rakamları ve okur sayısı… Kitap rekordan rekora koşuyordu. Ardından “Diriliş-Çanakkale 1915”, “Cumhuriyet-Türk Mucizesi…” Çok kimse şaştı bu popülariteye. Oysa şaşılacak bir şey yoktu. Sonsuz bilgisine ve birikimine, şu yukarıda saydığım tüm özellikleri katmıştı Turgut Özakman… Bir de… bir de…
Ne çok özlemiştik
Bir de, bir de… Nasıl söylesem ki:
Ah son on yıldır Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına yapılan hakaretler, yok saymalar, küçümsemeler… Kurtuluş savaşı destanının küçümsenmesi… Cumhuriyet mücadelesinin yok sayılması… Cumhuriyeti, kötülüklerin kaynağı olarak gösterirken Osmanlı’ya özenmeler…
Söylenen bir yalan, bin kez tekrarlanınca herkes inanır sanılıyordu. Oysa bu doğru değildi. Ama yine de gerçeği öyle çok, öyle çok özlüyorduk ki! Kışkırtmalardan, yalanlardan ve kavgalardan bıkmıştık. Sevgiyi özlemiştik, saygıyı özlemiştik.
İşte bu koşullarda ve ortamda usta bir yazar, belgelere dayanarak bize tüm ayrıntılarıyla bir mucizeyi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Mucizesini anlatıyordu. Bir ulusun yoktan var oluşunu anlatıyordu. Bağımsızlık mücadelesini ama aynı zamanda yüzlerce, binlerce kadının, erkeğin, çocuğun, yaşlının hayatını anlatıyordu. İnsanı insan yapan değerleri, insanlık onurunu anlatıyordu. Hem de gerçeğini, özünü! Ne çok, ne çok özlemiştik!
Turgut Özakman bize o çılgın Türklerin gerçekleştirdiği mucizeyi yeniden anımsattı. Işık içinde uyusun…
3 Ekim 2013 - Cumhuriyet

Hiç yorum yok: