11 Ekim 2012 Perşembe

NERGİS İLKESİ



 Fotoğraf:http://goo.gl/0wYsR



Nergis İlkesi

Kızım defalarca telefon edip, "Anne, zamanları geçmeden gelip nergisleri görmelisin" demişti. Aslında gitmek istiyordum ama Laguna'dan Arrowhead Gölü neredeyse iki saatlik araba mesafesindeydi. Biraz gönülsüzce, "Haftaya Salı geleceğim" diye söz verdim. Çünkü bu üçüncü telefon edişiydi. Ertesi Salı yağmur ve soğukla birlikte geldi. Ama ne çare, söz vermiştim bir kere ve bu yüzden arabaya atlayıp gittim.

Carolyn'in evine girip kızımı kucakladıktan ve torunlarımla hasret giderdikten sonra dedim ki: "Nergisleri boş ver Carolyn! Yol sisten görünmüyor. Zaten şu anda seni ve çocukları o kadar çok özlemiş durumdayım ki bir metre daha araba kullanmayı düşünmüyorum! " Kızım sakince gülümsedi ve "Biz her zaman böyle havalarda araba kullanıyoruz, anneciğim" dedi. Bense: "Hava açılmadan dünyada tekrar yola çıkmam. O zaman da doğru evime döneceğim!" diye kararlı bir şekilde konuştum. Carolyn, "Arabamı almak için beni garaja kadar götürebileceğini düşünmüştüm" deyince "Ne kadar mesafede?" diye sordum. "Sadece birkaç yüz metre ötede" dedi Carolyn. "Tamam o zaman, götürürüm. Nasılsa bu kadar yola alışığım" dedim.

Yola çıktıktan birkaç dakika sonra "Nereye gidiyoruz biz? Bu yol garaj yolu değil !" diye sordum. Carolyn gülerek, "Garaja uzun yoldan gidiyoruz" dedi, "Nergislerin yolundan." "Carolyn!" dedim sert bir sesle, "lütfen geri dön." "Tamam anne", dedi Carolyn, "inan bana; bu fırsatı kaçırırsan kendini asla bağışlamazsın. " Yirmi dakika kadar sonra küçük bir çakıl yola saptık ve ileride bir kilise gördüm. Kilisenin diğer ucunda elle yazılmış "Nergis Bahçesi" yazısı vardı.

Arabadan çıkarak her birimiz bir çocuğun elinden tuttuk ve patikadan aşağı doğru yürüyen Carolyn'i takip etmeye başladım. Patika yolun dönemeç yaptığı yeri döner dönmez gördüklerim karşısında nefesim kesildi. Dünyanın en göz alıcı görüntüsü gözlerimin önünde uzanıyordu. Sanki birisi koca bir kazan dolusu altını alıp dağın zirvesinden aşağıya, yamaçlarına doğru boca etmişti. Çiçekler görkemli bir şekilde, helezonlar halinde, koyu turuncu, beyaz, limon sarısı, somon pembesi, hardal ve krem, rengarenk, adeta kurdeleler gibi ardarda dizilmişlerdi. Aynı renkteki çiçekler bir arada ekilmiş olduğundan, her biri kendi rengindeki bir ırmağı andırırcasına akıp gidiyordu. Beş dönüm çiçek vardı.

"Fakat, bütün bunları kim yaptı?" diye sordum Carolyn'e. "Sadece bir tek kadın" diye cevapladı, "Kendisi de burada yaşıyor; burası onun evi." Tüm o ihtişamın ortasındaki küçük ve mütevazı, iyi bakılmış A şeklindeki bir evi gösterdi. Eve doğru yürüdük. Evin girişindeki bahçede bir tabela gördük.

"Cevaplayabildiğim Kadarıyla Soracaklarınızın Yanıtları" yazıyordu tabelada.

İlk yanıt basitti, "50.000 çiçek soğanı" diyordu.

İkinci yanıt, "Hepsi birer birer, bir kadın tarafından. İki el, iki ayak ve birazcık akıl ile."

Üçüncüsü , "1958'de başlandı" idi.

İşte bu, Nergis İlkesi buydu. O an benim için hayatımı değiştirecek bir deneyim oldu. Hiç görmemiş olduğum bu kadıncağızı düşündüm, aşağı yukarı kırk yıl önce bu işe koyulan, her seferinde bir çiçek soğanı ekerek, görülmesi bile zor bir dağa göz zevkini ve neşesini getirmiş olan o kadını. Ama, her seferinde tek bir çiçek soğanı ekerek, yıllar boyu süren çabası sonucunda dünyayı değiştirebilmişti. Bu bilinmeyen kadın, içinde yaşadığı dünyayı ebediyen değiştirmişti. Tarifi zor bir büyülü ortam, güzellik ve ilham yaratmıştı. Onun nergis bahçesinin öğrettiği ilke, en çok bilinen prensiplerden biriydi. Yani, amaçlarımıza ve arzularımıza doğru her seferinde bir adım atarak daha çok küçük birer adım atarak ulaşmayı öğrenmek, bir iş yapmayı sevmesini öğrenmek ve zaman birikiminin nasıl kullanılacağını öğrenmek. Zamanın küçük parçacıklarını ufak günlük çabalarımızla çarptığımız zaman, kendimizin de muhteşem şeyler yapabileceğimizi görürüz. Biz de dünyayı değiştirebiliriz.

"Yine de bu beni biraz üzüyor" dedim Carolyn'e. "Düşünüyorum da, otuz beş-kırk yıl önce böyle güzel bir amaçla ben yola çıkmış olsaydım, şu anda ne kadarına ulaşmış olabilirdim acaba? "Kızım, günün anlamını, kendine has tavrıyla kısaca, "Bunu öğrenmeye hemen yarın başla!" diyerek özetledi.

Dün kaybettiğimiz saatleri düşünmenin hiçbir yararı yok. Pişmanlığımızın nedenlerinden bahsedeceğimize kutlanacak bir ders almak istiyorsak, "Bunu bugün nasıl işe yarar hale getirebilirim?" sorusunu sormamız yeterlidir.

(Jeroldeen Asplund Edwards)

✿ Doğa İçin El Ele ✿
Arzu diyor ki:Şimdi tam zamanı ;nergis soğanı dikmek,özlemle şubatta açmasını beklemek çok güzel .Ne dersiniz?...

7 yorum:

Ecehan dedi ki...

Arzu Hocam,
Şahane bir öyküydü ne güzel bir paylaşım olmuş.
Evet bence de ve kesinlikle de haklısınız, sızlanmanın yararı yok, başarılamayacak iş yok, YETER Kİ BAŞLAYABİLELİM.
Öyküyü kızlarıma da okuyacağım ve yeni başlangıçlar için teşvik edeceğim onları da.
Sağ ve var olun...

A Kadir Bekçi dedi ki...

Merhaba Arzu Hanım,
Bu yazıyı okurken Ziya Paşa'nın 'Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.' sözü aklıma geldi.Ama çoğumuz hala geçmişte kaçırdığımız fırsatları düşünmekten bu günümüzü de boşa harcıyoruz.Selamlar.

Arzu Sarıyer dedi ki...

Sevgili Ecem Sevgili kızların hep iyi başlangıçlar etsinler ,yürekten diliyorum.Sen yapıyorsun biliyorum ve kutluyorum.Sevgiler...Sen de sağol sevdiklerinle...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Merhaba Abdülkadir Bey hoşgeldiniz,sevindim selamınıza.Boşa harcamıyacağımız günler ve anlar umuduyla selamlar.

Dostbahcesindenlezzetler dedi ki...

Arzu hanim ne kadar guzel bir paylasim olmus bahcemizde nergislerimiz var saniyorum ama yarin birkontrol etmem lazim yoksada alip ektireyim esime..sevgiler

Arzu Sarıyer dedi ki...

Merhaba Dostbahçesi;şimdi tam zamanı nergis soğanlarının dikimi,bizimkiler sürgün vermeye başladı.Sevgiler,selamlar benden de.

Dostbahcesindenlezzetler dedi ki...

Huzurlu saglikli nice guzel gunlere diyerek mutlu bayramlar :))