14 Şubat 2012 Salı

İÇİM ACIYOR IŞIL ÖZGENTÜRK (KÖY ENSTİTÜLERİ )

İÇİM ACIYOR




Bize yazık, bu güzel ülkeye yazık… Ürkütücü bir kindarlıkla bu ülke yok edilmeye çalışılıyor. Kimse kimseyi aldatmasın, artık ne Twitter’dan kartopu oynamanın neşesini millete gösteren Cumhurbaşkanı’na ne de MİT Müsteşarı’na arka çıkan Başbakan’a kimsenin güveni kalmadı. Ama insanoğlu bir güzelliğe sığınmak istiyor. Ve benim aklıma, Köy Enstitülü Musa Hoca geliyor, beş yıl önce onun filmini çekmiştim.



Ve yıllar önce bunu yazmıştım, yeniden okunabilir. O yıl haziran ayında bizim film atölyesinden yedi kişi, farklı bir adamın, farklı bir belgeselini yapmak için, yeşilden ötürü renkli fotoğrafların bile siyah-beyaz çıktığı Karadeniz’e doğru yola koyulduk. Orada Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarından Musa Hoca’yla buluşacaktık. Kimdi bu Musa Hoca? Onu daha önceleri de size anlattım; o yaşadığı köyü değiştiren, Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde öğrendiği yaşam derslerini herkesle paylaşan, politikayla, sanatla ilgili bir dev adam. Onu Marlon Brando’ya benzettiğimde beni azarlayan, “Boşver Marlon’u, ben Fidel Castro’yum” diyen biri. Ben onu çekim ekibine anlatmıştım ama gözle görmek, Musa Hoca’yla yaklaşık on gün yaşamak çok farklıydı. Musa Hoca her yaptığıyla, özellikle ekibin yaş ortalaması 25 olanlarını pek şaşırttı. Ve çekim bitip Musa Hoca’dan ayrıldığımızda kamerayı kullanan içimizdeki en genç arkadaşımızın şu sözleri hep aklımda kaldı: ‘“Köy Enstitüleri’ni kapatanlar benim geleceğimle oynamışlar. Enstitüler kapatılmasaydı, Türkiye Musa Hocalarla dolardı ve bizler yaşamın iyiden, güzelden, faydadan yana değiştirilebilir olduğunu öğrenerek büyürdük. Umut etmeyi, ütopyalar kurmayı bize öğretirlerdi. Ütopyalarımızı gerçekleştirmek için yola koyulmayı da.”



Peki ne görmüştük bu on gün içerisinde? Öncelikle Musa Hoca’nın kendi ustalığıyla yaptığı yedi odalı, geniş mutfaklı evinde konuk olmuştuk. Musa Hoca çekim ekibi rahat etsin diye yepyeni nevresimler almıştı ve her odaya, gece kalkanlar için zorluk olmasın diye prize takılan küçük renkli bir ampul koymayı ihmal etmemişti.



Ondan disiplini öğrenmiştik. Çekim için gündoğumu ve ışık önemli olduğundan, içimizde en erken kalkan oydu. Her gün giyinmiş, tıraş olmuş, saçlarını yandan ayırmış, bizi bekleyen oydu.



Yaşadığı köyün okulunu yapan da oydu, köye su getirip, milletin doğru dürüst aptes almasını sağlayan da. Bu suyun çok güzel bir hikâyesi vardı. Musa Hoca bakmış, caminin önünde herkes elinde ibriklerle aptes almaya çalışıyor, kimi alıp kimi alamıyor. Bu durum onun ağırına gitmiş, hemen işe koyulmuş. O sırada oralarda satılık bir Rus denizaltı pompası varmış; Musa Hoca pompayı su getirmek için kullanabileceğini düşünmüş, ince matematik hesaplarından sonra bunu başarmış ve suları şırıl şırıl akan bir şadırvan yapmış.



Hikâyenin bundan sonrası tam Türkiyeli bir hikâye. Uzun bir süre şadırvanın suları boşa akmış, Musa Hoca Fidel Castro’ya, herkese “Benim ayaklarım da, başım da hep sola gider” diye ilan etmiş ya, ilk başlarda kimseler aptes almaya cesaret edememiş; ne olur ne olmaz, başımıza bir bela gelir mi gelir... Ama sonunda bakmışlar ki su akıp onlar bakıyor, oturmuşlar şadırvanın şırıl şırıl akan sularının karşısına, bir güzel apteslerini almışlar.



Musa Hoca koca cüsseli ama yüreği çocuk yüreği. Bakmış ki, kadınlar çay yapraklarını sepetlere doldurup iki büklüm taşıyorlar. Yüreği elvermemiş, hemen bir çözüm üretmiş, okulda öğrendiği teknik bilgiyi kullanarak dört ayaklı bir taşıma makinesinin maketini çizivermiş. Köyde eli bu işlere yatkın, Almanya’dan gelmiş demir ustası da maketi hayata geçirmiş. O günden sonra Musa Hoca’nın çaylarını taşıyan kadınlar pek bir rahat etmişler.



Musa Hoca’yı, belgeselimizde onunla birlikte olan Beşikdüzü’ndeki sınıf arkadaşlarını, hiçbirimizin unutması mümkün değil; bu çekim hepimize bir şey öğretmişti: “Bu topraklarda yeryüzünün en başarılı eğitim projelerinden biri gelip geçmişti ve izleri her yerdeydi. Ve biz o izler var oldukça güvendeydik.”



Şu anda benim içim acıyor.



Cumhuriyet 12.02.2012

AL GÖZÜM SEYREYLE

Işıl Özgentürk

isilozgenturk@superonline.com

3 yorum:

bücürükveben dedi ki...

rahmetli annem de anlatırdı köy enstitülerini, Musa hocanın hikayesini içim acıyarak okudum, evet şimdi onun gibi niceleri yetişirdi, CIA kapattırdı diye biliyorum,en büyük hatamız NATO'ya dolayısıyla ABD'ye kolumuzu kaptırmamız oldu onlar emretti, biz de kapattık:(((yazıklar olsun..

Arzu Sarıyer dedi ki...

Aynen Müjde'ciğim...İçimiz böyle cıyor işte...

Unknown dedi ki...

Musa hoca kayınpederim olur çok degerli bir insandı 2 yıl önce kaybettik mekanı cennet olsun nur içinde yatsın