18 Mart 2025 Salı

18 MART ÇANAKKALE

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ 110 YAŞINDA! KUTLU OLSUN!

Atatürk ve silah arkadaşlarına sonsuz minnet ve saygılarımla... 

Çanakkale Savaşlarında şehit olan binlerce şehitlerimizi saygıyla anmak,anımsamak.




 
Çanakkale savaşları ne kadar anlatılırsa anlatılsın sonu gelmiyor.Bilmediğimiz bilgi görmediğimiz belge hala çok.Tarihihmizin en önemli ölüm kalım savaşlarından  Çanakkale için pek çok;şiirler ,destanlar ,türküler yazllmış ,yakılmıştır...Tabiki "Çanakkale Türküsü" bunların içinde en bilineni.18 Martlar bu türküsüz anılmıyor.Çanakkale türküsü en çok şehit veren şehir Kastamonu'da yakılmıştır.Derleyen Ozan -Öğretmen İhsan Ozanoğlu'dur.

 
Muzaffer Sarısözen'den radyoda Çanakkale için bir özel program isteniyor... Ama bakıyor ki elde dişe dokunur bir şey yok. Yayının yapılacağı akşam saatleri yaklaşırken  İhsan Ozanoğlu geliyor. Sarılıyor telefona; anlatıyor derdini... Ve ekliyor, "senin elinde bir şeyler var mı Ozanoğlu?" diye sorar,İhsan Ozanoğlu "var ama nasıl gelip çalacağım, yetişemem ki" diyor ve okumaya başlıyor... Sarısözen çok etkileniyor türküden... Konuşma sürerken   Ozanoğlu'nun aklına bir çözüm geliyor... "Canlı yayın saatinde siz beni arayın postaneden... Ben kabinden çalıp söyleyeyim" diyor... Öyle de yapıyorlar... Çanakkale Türküsü'nü Türkiye ilk kez böyle dinliyor işte... (Nurlar içinde yatsınlar...)  (Mehmet Yücel, anekdotu yazan)


ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyon düşmana karşı
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah


Çanakkale içinde bir dolu testi
Analar babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of Gençliğim eyvah..



                          İhsan OZANOĞLU


ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI


İlmi çalışmalarıyla beraber Kastamonu Kültür ve Sanatına olan hizmetini folklor araştırmacılığı yönüyle de sürdüren İhsan Ozanoğlu, Kastamonu Yöresine ait türkülerin ve halk müziği ezgilerinin TRT ve Devlet Konservatuvarları arşiv ve repertuarlarına kazandırılması konusunda “kaynak kişi” sıfatıyla emek vermiş ve bu suretle İlimizin kendine özgü folklorik ve kültürel yansımaları olan bu müzik eserlerinin zamanla unutulması ve kaybolmasını da önlemiştir. Adı geçen Kurumların arşivlerinde mevcut Kastamonu türkülerinin çoğu İhsan Ozanoğlu’ndan derlenmiştir.


İhsan Ozanoğlu’ndan derlenen türküler arasında çoğunlukça bilinen “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı, Benden Selam Olsun Bolu Beyine, Mapushane Çeşmesi, Demirciler, Asker Katar Katar olmuş” gibi türküler vardır. Burada özellikle üzerinde duracağımız türkü “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” türküsüdür.


TÜRKÜNÜN HİKAYESİ

I.Dünya Savaşı içinde yer alan ve insanlık tarihinin en büyük savaşlarından sayılan, onbinlerce Türk insanının genç yaşta hayata veda ettiği Çanakkale Savaşı’nda, vatanı uğruna gözünü kırpmadan canını feda ederek şehitlik mertebesine eren bu Mehmetçiklerin yürekleri dağlayan acısı, tüm anadolu şehirlerinde olduğu gibi, bu savaşta en çok şehit veren üçüncü il olarak bilinen Kastamonu’muzda da derin tesirler uyandırmış ve bu türkü ortaya çıkmıştır.



Bir Mehmetçiğin ağzından söylenmiş gibi yakılan bu türkü gerek müzik gerekse söz bakımından mükemmel bir eserdir. Türkünün bazı sözlerinde derin anlamlar mevcuttur. Örneğin: O tarihlerde Çanakkale’de “Aynalı Çarşı” diye bir yer yoktur. Böyle bir çarşı son yıllarda oluşturulmuştur. Fakat, burada esasen irdelenmesi gereken husus, ifadedeki mecazi anlamlardır.



Buradaki “ayna” ile savaşın en yoğun yaşandığı yakın muharebe anlarında yaşanan karmaşa ve ancak ana baba günü tabiriyle tarif edilebilir biçimde, insanların ölüm kalım mücadelesi içine girdikleri bir sırada, güneş ışıklarının, silahların, süngülerin ve her türlü savaş araç gereçlerinin üzerinde oluşturduğu yansıma ve ışıltılar anlatılmaktadır.



“Çarşı” ile de, bu muharebelerde her iki taraf arasındaki ölüm kalım savaşımının gerçek anlamdaki “çarşı”da olduğu gibi almak ve satmak üzerine kurulu olduğu ancak, burada söz konusu olan durumun bir “can pazarı” olduğu ve can alıp can satıldığı ima ve ifade edilmektedir ki; aslında gerçek çarşı olgusunun oluşumunda da esasen,bir karmaşa, kalabalık ve mücadele söz konusudur. Dolayısıyle buradaki “Aynalı Çarşı” kavramı felsefi ve mecazi manasıyla çok isabetli ve yerinde bir terkip oluşturmaktadır.


ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI

Çanakkale içinde aynalı çarşı

Ana ben gidiyon düşmana karşı

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir uzun selvi

Kimimiz nişanlı kimimiz evli

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi

Analar babalar ümidi kesti

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni

Of Gençliğim eyvah..

İhsan OZANOĞLU

  KAYNAK   :www.facebook.com/notes/ihsan-ozanoğlu-kastamonu/ihsan-ozanoğlu-ve-çanakkale-türküsü/130195523735269


ttp://www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=home.dsp_news&catid=1&cid=22803
 






2 Mart 2025 Pazar

EDİP AKBAYRAM


 Gençliğimin idolü,gençliğimin isyanı,gençliğimin devrimi ,"Aldırma Gönül aldırma"ile umudum Anadolu rockun önde gelen sanatçısı Edip Akbayram bu dünyadan göç etmiş, üzgünüm çok. Mekânı cennet olsun. 🙏 İlk konserini İzmir Fuarında 1978 yılında gitmiştim,gece 12 de sahneye çıkmış gür sesi ile Fuarı sarmıştı "Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz" dedi dedik,bugünlere geldik. 30 Ağustos 2024 Denizli konseri veda konseri imiş nereden bileyim, üzgünüm... En çok konserini gittiğim sanatçıdır Edip Akbayram,daha nice konserleri olabilirdi. Dinlemelerim aynı heyecanla olurdu,yüreğim gümbür gümbür..." Hasretinle yandı gönlüm " derken ne çok ağlardım, şimdi daha çok ağlayacağım... "Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz"umutla... Selam olsun! Sonsuz sevgi ve saygı ile anıyorum.😔😒😥

Arzu Sarıyer 2 Mart 2025




24 Ocak 2025 Cuma

UĞUR MUMCU


 Özlem ve saygı ile anıyorum...


     Uğur Mumcu'yu yitirmenin acısı derin, hüznü büyük. Ancak o kişiliği ile ödünsüz mücadelesi ile yaşıyor ve hep yaşayacak. 


      Özgürlükçüydü, adına özgürlük türküleri yakıldı. Hümanistti ardından yüz binler yürüdü. Yurdunun esenliği için savaştı, adına alçak gönüllü binlerce şiirler yazıldı. 


      Gece susar, evren karanlığından sızar ışık

      Tan konuşur yaprak susar, kıpırtısı

      Yangınlar, kasırgalar dibinden

      Bir gün orman konuşur

      Su susar bataklıkta

      Baharda sel sel ve dağda

      Çağlayan çağlayan konuşur

       Halk susar

       Ozan konuşur.


       Tahsin Saraç 


      Bir coşku seli, bir öfke yıldırımı, Atatürk Cumhuriyeti'nin önde gelen savunucusu. 


      Kalpaksız kuvayı milliyecilerin son temsilcilerinden biri. İnançlı, dirençli, kararlı ve mangal yürekli. 


      Bir sabah sefasıydı. Günle barışık, güneşle uyanan, ışıkla aydınlanan, sağlam köklerini sımsıkı bağladığı, halk toprağı ile beslenen diri bir çiçekti. 


      Renkli kişiliği, bu kişiliği yaratan birikimimi sözüne yansırdı. Gür ve tok sesi, düzgün albenili konuşması vardı. O'na saldırgan, kavgacı, dili uzun diyeler vardı. Durup dururken kimseyle kavga etmedi, kimseye saldırmadı. Dili uzundu ama eli değildi. Eline, diline, beline, aklına sahip olup, kullanırken hiç çirkinleşmedi. 


      Bir kişiye yapılan haksızlığı bütün topluma yapılmış sayıyor "fikir sahibi olmadan" mangalda kül bırakmayanlara öfkesini gizleyemiyordu. Doğruyu arayıp, özgürlükleri savunduğu için alnı hep açık ve apaktı. Hiçbir zaman yılgın, karamsar, korkak, ürkek olmadı. 

      

      Düştüğü yerde karanfiller boy verdi. Mum sönmedi; çoğaldı çoğaldı, kocaman bir aydınlık oldu. Uğur Mumcu "minnacık bir devdi" dünya oldu. O bir meşale olarak kalacak; inançları yaşayarak yaşatılacak. Barış dolu bir dünya umudu insanlarda var oldukça meşale yanacak. Onu anlatmaya sözler yetmeyecektir. 


24 Ocak 1996

Arzu Sarıyer

23 Aralık 2024 Pazartesi

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY



 Cumhuriyetimizin Devrim şehidi Kubilay'ı ve şehit arkadaşlarına saygı ile...Her 23 Aralıkta karanlıkta ışık olarak parlayacaklardır...


KU­Bİ­LAY DES­TA­NI

Ge­cey­di.

Çe­kil­miş­ti or­ta­lık­tan el ayak.

Gök­te ay yal­nız­dı,

Yıl­dız­lar uzak.

Ka­ra göl­ge­ler do­la­şı­yor­du,

So­kak­la­rın­da Me­ne­me­n’­in,

El­le­rin­de bir ye­şil bay­rak.

Baş­la­rın­da,

Der­viş Meh­met de­ni­len,

O kan­lı al­çak.

Bir ye­dek su­bay öğ­ret­men­di Ku­bi­lay,

Yir­mi dör­dün­dey­di an­cak.

Bek­çi­siy­di Cum­hu­ri­ye­tin.

Du­yun­ca ulu­ma­la­rı Ku­bi­lay,

Ko­şup gel­di.

Bek­li­yor­du onu,

Ha­in bir tu­zak.

Di­kil­di bir anıt gi­bi

Yo­baz­la­rın kar­şı­sı­na.

“Du­run!” de­di,

Dur­ma­dı­lar.

Hem kal­leş­ti­ler,

Hem kor­kak.

Sal­dır­dı­lar,

Bı­çak­lar­la üs­tü­ne.

Ne iman var­dı yü­rek­le­rin­de,

Ne mer­ha­met.

Kan­lı sal­ya­lar akı­yor­du ağ­zın­dan,

Çıl­dır­mış­tı Der­viş Meh­met.

Kes­ti bir bağ bı­ça­ğıy­la boy­nu­nu,

Dol­du­rup ka­nı­nı avu­cu­na,

İç­ti vah­şi bir haz­la,

Ka­na ka­na.

Tak­tı­lar kan­lı ba­şı­nı Ku­bi­la­y’­ın,

Bir sı­ğı­rın ucu­na,

Do­laş­tı­lar

So­kak so­kak.

Ezan ses­le­ri yük­se­li­yor­du mi­na­re­ler­den,

Sö­kü­yor­du şa­fak.

Düş­tü­ler top­ra­ğa bir bay­rak gi­bi,

Tes­lim ol­ma­dı­lar ko­lay ko­lay.

Ve şöy­le ya­zıl­dı anıt­la­rı­na:

“İ­nan­dı­lar, dö­vüş­tü­ler, öl­dü­ler,

Bek­çi Ha­san, Bek­çi Şev­ki, Ku­bi­lay.”


Öz­bek İN­CE­BAY­RAK­TAR

9 Kasım 2024 Cumartesi

10 KASIM ATATÜRK

Sonsuz sevgi ,özlem ve minnetle anıyorum yüce Atatürk...








 

30 Ekim 2024 Çarşamba

CUMHURİYET NEDEN 29 EKİMDE İLAN EDİLMİŞTİR E

 

İsmet Süder

Cumhuriyetin ilanından iki yıl sonra, yani Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden bir soru vardır. Acaba Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti neden 29 Ekim’de ilan etmiştir?.. Neden 27 Ekim veya 1 Kasım değil??.. Çankaya Köşkü’nde yemek sonrası Atatürk’ün yanına gider; “Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüf müdür?... Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi” der... Bunun üzerine Atatürk şunları söyler; “Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek gibi kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hâsıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?.. Dört yıl.. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik… İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır??.. Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir... Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın… Mondros 30 Ekim’dir… Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zaman ki devletler bunu anlamışlardır.” Atatürk bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve; “Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…” Fahrettin Altay; “Ama paşam bundan hiç bahsetmediniz”... Atatürk cevap verir; “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ,ordunun hakkıdır…” Atatürk’ün cumhuriyetin ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni bu cümlelerden de anlaşılıyor. Atatürk 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Müzakeresi ile her anlamada teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna 5 yıl cevabı vermek istemez. O nedenle 4 yıl 364 gün sonra cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir. Türk milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona çok zor geldiğinden “Türk milleti 4 yıl esaret altında kalmıştır” diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, mağrur ve galip batılı devletlere; Ben 30 Ekim’i tanımıyorum… Sizden bir gün öndeyim… Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız demiştir… Niçin 29 Ekim’miş herkes öğrensin istedik. “Cumhuriyet, yurttaşın adam yerine konulmasıdır!..” Sıcak bir Ağustos ayında öğle vakti… Atatürk, Ulus’ta meşhur Karpiç Lokantasında yine mutat şekilde cam kenarındaki masasına oturmuş, kafasında bin bir düşünce, yoldan gelen geçenleri seyrediyor. Yolun karşı tarafında yoldan gelip geçenlere, içindeki buzlu şurubun ısınmaması için meşinle kaplı sırtındaki parlayan bakır ibriğinden, beline bağladığı üç beş gözlü tahta bardaklıktan çıkardığı bardağı elindeki su ibriğinden döktüğü suyla şöyle bir çalkaladıktan sonra belini öne doğru eğerek doldurup müşterisine uzatırken, göğsündeki namı olan yazıyı bu kerre yüksek sesle uyumlu ve sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla; Erbabı Bilir… Erbabı Bilir… diye ahenkle bağırdığını duyan ve gören Atatürk, yanındakilerden Erbabı Bilir’in yanına getirilmesini ister. Atatürk’ün huzuruna ibriği sırtında ter sucuk içinde çıkarılan Erbabı bilir, biraz endişeli, ve şaşkın!... Atatürk; ‘Erbabı bilir’e kendisine de bir bardak soğuk şurup verdikten sonra sırtındaki ibriği yere bırakıp kendi masasında karşısına oturmasını ister. Bir an tereddüt eden ve adeta kendisini rüyada sanan Erbabı Bilir uyanık davranır, Ata’nın dediklerini yerine getirip karşısına sıkılarak oturur. Atatürk garsonlara onun için de masaya bir servis açmalarını ister. Hoş beşten sonra Atatürk o emsalsiz zekasıyla halkın yeni ilan edilen cumhuriyet hakkındaki düşüncelerini, algılarının ne olduğunu tespit etmek için Erbabı Bilir’e; “Cumhuriyet nedir?” diye sorar… Yerinde şöyle bir doğrulan ve adeta bir anda değişim geçiren Erbabı Bilir; “Cumhuriyet, benim gibi bir garibanın Türk Ulusunun kurtarıcısı olan Ata’sının masasında oturabilmesi, kısacası adam yerine konulmasıdır” der. Bunun üzerine Atatürk karşısında duran yaverine; o mavi gözleri çakmak çakmak; “Be hey çocuk, cumhuriyet maya tutmuş” diye bir çocuk sevinciyle bağırır. Kalkar ve gitmekte olan Erbabı Bilir’in ibriğini sırtına almasına yardım eder. Evet, cumhuriyet; yurttaşın adam yerine konulmasıdır... Atatürk’le ilgili bu gerçek ve yaşanmış bilinmeyen anı, olayı bire bir o an orada olayı yaşayanın oğlundan bizzat yazıya aktarılmıştır…


Kaynak Linki = https://www.2eylul.com.tr/makale/cumhuriyet-neden-29-ekimde-ilan-edildi-33876

16 Eylül 2024 Pazartesi

TARIK AKAN

Saygı ve özlemle anıyorum 😔